Ailenin Açıklaması: Türkiye’nin Konuştuğu Olayın Gerçekleri

Hiranur Vakfı Başkanı’nın kızının durumu ile ilgili olarak ailenin açıklaması: “Türkiye’nin Konuştuğu Olayın Gerçekleri”... Bizde objektiflik kriteri ve hakikatin ortaya çıkması adına yayınlıyoruz..

Ailenin Açıklaması: Türkiye’nin Konuştuğu Olayın Gerçekleri

O kadar zor ve yoğun duygular içindeyim ki, bu yazıyı ne kadar zamanda tamamlayabilirim onu bilmiyorum. Son bir haftadır ülkede yaşanan ve sosyal medya aracılığı ile önce şahısları linç ile başlayıp, sonra aileyi ve İslam’ı mahkum etmeye kalkan nadanların ortaya koydukları tavır ve davranışlar, 28 Şubat’ı fiilen yaşayan biri olarak bana o günlerin hissiyatını yaşattı.

En başta bir müslüman olarak fuhşiyatın her çeşidine dönük İslam’ın hükümlerine iman etmiş ve adaletin o olduğunu, dolayısıyla suçu tespit edilmiş olan kişilere dönük gerçek adaletin had cezasının olduğuna inanıyorum. Bugün yaşadığımız toplum açısından ise, meri kanunlarca suçu tespit edilmiş olan kişilere en ağır cezanın verilmesinin zorunlu olduğunu söylüyorum.

Rahmetli Seyyit Kutup’a, “Sen Nasır’dan özür dile, beraat ettirelim” dediklerinde o, “Beni eğer Allah’ın hükmü ile mahkûm ediyor iseniz, hakkın hükmü karşısında boynum kıldan incedir. Yok eğer batılın hükmü ile beni mahkum ediyor  iseniz, namazda şehadet için kalkan parmağım batılı onaylamak için kalkmaz” mealindeki ifadesinin fehvasında bu insanlar neyin hükmü ile kimi mahkum ediyorlar? sorusunu sormaktan kendimi alı koyamıyorum. 

Bir ailenin İki seneden beri devam eden bir mahkeme sürecini, adeta yeni ortaya çıkmış yeni olmuş bir olay gibi sunup, onunla toplumda infial oluşturmak ve İslam dinine hakaret etmek için akla ziyan fısk-u fücurlarına inanmak doğru olmayan, ruz-i mahşerde mesuliyeti mucip bir davranış olduğu da hakikattır. Bununla beraber “hedefe götüren her yol mubahtır” sözünü kendine şiar edinmiş güruhların, saf dimağları ifsad etmede kullandıkları argüman ve söylemleri, büyük çoğunluğu dava dosyasında olan delil ve detayları ile ifade edeyim.

Peki bu işin evveliyatı ne?

Kadir İstekli (damat), kızımızın babasının talebesi olup, ailenin de zaman zaman işleri ile meşgul olan bir kişidir. Ailenin 4 çocuğundan en büyüğü olan abinin hafızlık hocası olmakla beraber diğer çocuklara Kuran-ı Kerim’den hafızlığa geçene dek eğitimlerini vermiştir. Çocukların aralarında ortalama 3 yaş farkı vardır. Abi hafızlığında has yaparken evden kaçan büyük kız Kuran-ı Kerim okumakta ve abisi ile beraber evlerinin karşısında bulunan İstekli’nin başka talebeleri ile beraber kaldıkları dairede eğitim görmektedir. Kaçan kızımız daha sonra Sakarya’da bulunan bir kız kursuna gider ve hafızlığını orda yapar. Yaşı 14 bitirip 15 girmek üzere iken İstekli, çocukluğundan tanıdığı hocasının kızını (kızın da isteği ve ailelerin rızası ile) ister ve topluma açık daviyetiyeleri bastırılarak önce nişan sonra düğün merasimleri yapılır.

Burada göz ardı edilmemesi gereken önemli bir detay, 28 Şubat dönemine denk gelen o yıllarda müslüman aileler, çocukları doğduğunda bir yolunu bulup küçük yazdırmaya gayret ederlerdi. Zira o günlerde okul meselesi başlamadan çocuklarının hafızlıklarını bitirmesinin başka bir yolu da yoktur. Bundan dolayı kızlarını nüfusta bir yolunu bulup küçük yazdırırlar. Aynı durum diğer kardeşlerde de vardır. Dolayısıyla okul başlamadan hafızlığını bitirsin diye küçük yazdırılan kızımız aslında 14 bitirip 15’e giren değil, 16’yı bitirip 17’ye girmek üzeredir.

Kaldı ki, Türkiye’de yasal evlenme yaşı 18’dir. Bununla birlikte, çocuklar 17 yaşına bastıklarında ailelerinin veya yasal vasilerinin izniyle evlenebilmektedir. 16 yaşındaki çocuklar ise, istisnai durumlarda Mahkemeden alınan özel izinle de evlenebilmektedirler.

Dolayısıyla, somut olayda Yasalara ve toplumun gerçekleri ile uygulamalara da aykırılık teşkil eden bir durum kesinlikle bulunmamaktadır.

Nişandan sonra kendi isteği ve ailelerin rızası ile düğünleri yapılan kızımız düğünden kısa bir süre sonra kadın hastalıklarından rahatsız olur ve hastaneye gider. Hastanede doktorun yaşın küçük olmasında şüphelenip polise haber vermesi ile olay emniyete ve oradan da savcılığa intikal eder. Savcılık kaçan kızın yaşının aslında 17 olduğunu ve kendi rızası ve isteği ile evlendiği beyanı üzerine gerçekte yaşını tespit için kemik testine gönderir. Oradan da yaşının küçük değil büyük olduğu anlaşılınca kovuşturmaya gerek olmadığına hükmeder.

Bugün dile dolanan hususlardan biri, bu noktada kızın iddiasıyla kendisinin yerine başkasının girdiği söylemi!

Şimdi muayene eden doktor yanlış, kızımızı teste alan teknikerden diğer görevlilere kadar herkes yanlış, olayı tetkik eden savcı yanlış, anne baba, eş, kardeş herkes yalan ve yanlış söylüyor bir kızımız mı doğru söylüyor? Bu nasıl bir anlayıştır anlamak mümkün değil.

Süreç Devam Ederken…

Kızımızın bir çocuğu olur gayet mutlu ve makul bir ortamda evlilik hayatını sürdürürler. Bu süreç içinde kızımız mütemadiyen kocasına bu cemaat ve ailesine yakın çevrede yaşamak istemediğini söyler. Buralardan gidelim der. Fakat kocası bunun uygun olmayacağını işi gereği de olsa burada kalmak zorunda olduğu tarzında cevaplarla geçiştirir. Ta ki kızımız evden kaçmadan bir buçuk sene öncesinde yeni bir çocuğuna hamile kalır. Aradan 5 ay geçer ve çocuğun cinsiyetini öğrenmek için hastaneye gider. Muayenenin sonunda kızımız çocuğunu düşürdüğünü öğrenince adeta dünya başına yıkılır ve psikolojik sıkıntılar ortaya çıkar. Bu sıkıntılı süreç içinde bazen okumalar yapılır bazen de psikiyatrlara götürülür. Psikiyatrlar ilk başlarda teskin edici ilaçlar verirken, kızımız evde başka varlıklardan bahis edip, zaman zaman bayılma ve kendi kendine zarar verme, çocuğuna ve kardeşlerine şiddete yeltenme vb. hareketler sadır olunca, kızımızın babası diğer aile fertlerine “ablanız/kardeşiniz zor bir süreçten geçmekte, bizim ona yardımcı olmamız ve bir dediğini iki etmeden ona destek olmamız gerek” şeklinde kendi aile içi istişarelerinde karar alırlar. Baba alınan bu kararı damadına “Kızım nahif kişiliklidir. Çocuğunu düşürmesinden dolayı çok etkilendi. Her ne der ve isterse ona hayır deme. Maddi anlamda Yetersiz kalırsan bizde sana destek olalım ta ki bu süreci atlatana kadar” der.

Bu arada o güne dek akıllı telefon kullanmayan kızımız, kocasından akıllı telefon ister. Fakat o güne dek heyecanlı, zaman zaman başka şehirlere tatile, umre ziyaretlerine çıkan, AVM’lerde gezmeyi, alışveriş yapmayı seven kızımız, artık her nedense son zamanlarda kocasıyla beraber pek bir yere gitmek istemez. Kocası konuyu öğrenmek ve bir şekilde psikolojik sorunlarından dolayı bu halde olduğunu düşündüğü eşini hayata kazandırmak ve psikolojisinin düzelmesine katkı sunmak için konuştuğunda, daha önce gittiği 3 psikiyatrdan özellikle son gittikleri (daha sonra bir lgbt derneğinin idaresinde olduğunu öğrendiğimiz) psikiyatrın kendisini çarşaflı gördüğünde (kaçan kızımızın ifadesi ile) “Sen bu çarşaftan çıkmadıkça, kocandan boşanmadıkça, ailenden uzaklaşmadıkça huzur bulamazsın. Zira senin kendine özgü bir kimliğin yok/olmaz. Senin ne yayıp edip bunlardan kurtulman lazım.” demesinden sonra, kız kendisini kocasına, ailesine hepten kapatmış, aile ve koca istemediği herhangi bir şeyde ısrarcı olduğunda, kız bayılmalara varan terslemeler, şiddete yönelmeler kendisine ve çocuğuna zara vermelere yeltenmeye başlamıştır.

Genel hali bu olan kızımız telefonu eline aldığı bir ara, annesi gülüp bir şeyler yazdığını görür. “Neye bakıyorsun kızım ver bir bakayım” dediğinde ise, kızı vermez telefonu kaldırmaya bakar. Bir ara zorlayarak elinden telefonu alır. Ve telefonunda (daha sonra adı dosyada belirtilen bir radyoda program yapan bir programcıya uygunsuz resim gönderdiğini, ve “doğum günün kutlu olsun sevgilim” tarzında mesajları ve “sen paraları altınları al gel. Biz sana yer hazırladık.” mesajını görünce dünya annenin başına yıkılır. Babaya haber verir. Baba elinden telefonu alır ve kızına manevi baskı dediğimiz tarzda azarlamakla beraber nasihatlerde bulunur. Bu son yaşanan üzerine durum daha kötü, agresif bir hal alır. Aradan bir zaman geçtikten sonra anne birincisine benzer ikinci bir hadiseyi yakalar. Bu burumda ortaya çıkınca, bu sefer anne başka bir şey çıkar mı diye evin bazı yerlerini karıştırır. İçinde özel notlar olan bir ajandaya ulaşır. Kişinin eşine yazdığı tarzdaki notları okuyan anne perişan olur. Bu olaydan sonra kızı hepten arsız dediğimiz bir hal alır. (Tabi bu süreçte annenin yakaladığı bu gayrı ahlaki durumlardan damat haberdar değildir.)

Anne baba kızlarının, yaşanan bu olaylardan haberi olmayan ve bu sıkıntılı durumu nasıl atlatırız derdinde olan kocasını kullanarak, daha sonra öğreneceğimiz birtakım kişilerin akıl vermesi ve yönlendirmesi ile kaçmaya hazırlandığını, aileden ve ailenin yaşamından kurtulmak için birtakım deliller topladığının farkında değiller. Daha sonra olayın parçalarını birleştirdiğinde evet çocuğu düşük yaptığından dolayı gittiği doktorların verdiği ilaçlar ve süreç içinde psikolojik sıkıntılarının olduğu vaki. Ama kolunu bacağını morartırcasına sıkmaları, kolunu korkuluklara vurmaları, çocuğunu sıkıştırmaları, kardeş ve kocasına ters davranmalarının altında aslında akıl verenlerin yönlendirmesi ile kendine delil oluşturmakmış. Bu hal kaçtığı zamana kadar sürer.

Evden Kaçış…

Kızımız evden kaçınca anne baba eş herkes kızlarını arar. Emniyete haber verirler. Akşama doğru emniyetten “kızınız bulundu ama yerini size söyleyemeyiz” diye haber gelir. Bundan bir gün sonra da emniyetten ifadeye çağrılır. İfadeye giden kızımızın ailesi ve eş gidince, oradan “kızınız ve eşiniz sizden şikayetçi ve sizi nezarete alacağız” derler.  Sonraki gün ifadeleri alındıktan sonra, oradan savcılığa daha sonra da mahkemeye sevk edilirler. Mahkeme hakimi, mahkemeye sunulan aksine delilleri görmekle beraber imza vermek kaydı ile tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakır.

Bu zaman diliminde anne, baba, eş, kızlarının ŞÖNİM’de olduğunu öğrenir. Bunun için şikayetçi olmadığı anne, abi, kız kardeş, defalarca mektuplar, dilekçelerle müracaat etseler de, kendilerine herhangi bir cevap verilmez. Daha sonra öğrenirler ki, kıza bakanlık bir avukat atamış avukatla zar zor anne görüşmek, hiç olmazsa avukatı aracılığı ile de olsa kızının sesini duymak ve kızının ihtiyaçlarına cevap vermek ister. Genelde avukatı kendisinin de kızı ile görüşemediğini söyleyerek yanıtsız bıraksa da durumunun iyi olduğunu en azından öğrenirler.

Kızlarının evden kaçmasının üzerinden bir yıl geçtikten sonra kızının kocasından boşanmak istediği haberi gelir. Aile “kızımız senden boşanmak istiyorsa boşanacaksın” diye damat tarafına söyler ve avukatı aracılığı ile kocası ne istediğini öğrenir. Kızımız anlaşmalı boşanmayı, çocuğunun velayetinin kendisinde kalmasını ve maddi tazminat bir de nafaka istediğini söyler. Bunları duyan aile damat tarafına olması gereken de budur vb. bir karşılıkla anlaşmalı boşanmaları için damat tarafına söylerler. Onlar da kabul ederler.

Bir seneyi geçkin bir zamandan beri görmediği kızını görme umuduyla mahkemeye giden anne, kızlarının tesettürden çıktığını ve onlarca polisin arasında görünmeyecek şekilde geldiğini görünce mahkeme koridorunda fenalaşır. Böyle devam ederken ailenin bir dostu kızlarının bir şehrin, ilçesinde gördüğünü söyleyince bir umut anne abi ve iki kız kardeş giderler. Gerçekten de kızlarını torunları ile görürler. 2 saate yakın kızları ile oturup hasret giderdikten sonra kızları kalkmak ister. Nene, torunum biraz daha kalsa olmaz mı deyince, kızımız oradan kalkar ve tek başına kaldığı yere doğru yönelir. Bu arada uzakta olan abi bir koşu annesinin yanında olan yeğenini alıp “anne olmaz kardeşim gitti ise yeğenim onun yanında olmalı der” yeğenini alıp kaldığı yere teslim eder. Ama buradan döndükten birkaç gün sonra, kızlarının annesine abisine ve kardeşlerine de uzaklaştırma kararı aldığı haberi gelir. Bir daha da kızlarını rahatsız etmezler.   

Boşanınca belli bir vakit sonrasında mahkeme ayın belli günlerinde babaya çocuğunu görme hakkı tanır ki bu yasaların ön gördüğü 15 günde bir, bir de özel günlerde çocuğun babada kalma süresi biraz daha fazladır. Birkaç kere çocuğu baba İstanbul’dan kızımızın kaldığı şehre giderek alır. Bir müddet sonra babasından dönen oğlunun anneye “anne neden beni fakir yaşamaya mecbur ediyorsun, neden bizim evimiz yok, neden bana oyuncak almıyorsun seni sevmiyorum” şeklinde baskılar yaptığını ve anneyi sıkıştırdığını öğrendik.

Bu arada boşandıktan sonraki süreçte kızımızın babası “kızım kaldığı yerde başkalarına muhtaç olmasın” diye aylık belli miktarda para göndermek istediğini avukatına söyler. Onun oluru ile kızımızın kendi hesabına aylık belli miktarda paralar yatırılır.

Bundan sonraki süreç…

Olay medyada çıkmadan önceki bayramda çocuğun babada 10 gün kalma hakkı vardır. Bundan önceki 4 seferde kızımız babasına çocuğu vermemek için direnir ve her seferinde, baba eğer peşine düşüp onu ve çocuğu bulurlarsa kolluk kuvveti nezaretinde çocuğu alır, yoksa görme hakkını kaybeder. Bir dahakine beklerler. Bu sefer 10 gün var ama nasıl olacak derken karakoldan çocuğu getirmediler der. Aldığı kurum aranır kızımız kendi isteği ile kurumdan dilekçe vererek ayrılmış ve nerde olduğunu bilmiyoruz derler. Bu sefer baba olduğu yerde 6 gün gece gündüz çocuğu arar. Sonunda yerlerini bulur ve yine kendisi değil emniyete ve avukatına haber vererek İstanbul’dan getirttiği avukatı ile beraber kolluk kuvvetleri alır ve babaya teslim ederler.

Çocuğu ile İstanbul’daki evine dönen baba henüz 3 günde iken belirtilerden şüphe ederek covid19 testini yaptırır pozitif çıkınca da avukatı aracılığı test sonuçlarını gönderir. Ve bitince çocuğu getireceğini söyler. Yok eğer illa ki istiyorum alacağım derse de kendisi veya avukatı gelip alabilir der.

Bunun üzerine kızımız kız kardeşini arayarak hakaret ve tehditlerde bulunur. Kardeşi bir şey söylemeden telefonu kapatır. Dayısını arayıp “bunlar çocuğumu benden kaçırdılar ben bunlara ne yapacağımı bilirim” diyerek tehdit eder ve telefon kapanır. Baba 6 gün sonra testi negatife dönünce çocuğu alır ve teslim edeceği yere götürüp teslim eder.

Bundan sonraki görüşmede artık kızımıza ulaşamamaktayız. Kendisinin ve çocuğunda nerde olduğunu bilmiyoruz. Kızımız mahkemeye müracaat etmiş kaçarken ki şikâyette bulunduğu dava sonuçlanana kadar babanın çocuğu ile görüşmesinin kaldırılmasını talep etmiştir. Bu nasıl bir güce sahip ki mahkeme baba ile konuşmadan, çocuk ile konuşmadan, kızımızın kaldığı olumsuz hiçbir şarta bakmadan isteğini kabul eder ve görüşmeyi kaldırır. Yapılan itirazlara da bir cevap verilmez derken olay medyada patlak verir.

Şimdi medyaya çıktıktan sonraki sürecin akışında, provokatörlerin tazyiki ile  zihinlerimizi meşgul eden bazı hususları sormak ve cevaplarını almak sterim.

Bir defa dosyadaki delillere ulaşmak yasal olmadığı halde bir gazeteci nasıl bunları alabildi?

Hadi bunu geçtim, aynı dosyada ailenin avukatlarının sunduğu, iddiaları nakz eden onca deliler göz ardı edilerek, hem de bilinçli bir şekilde infial oluşturması için parça parça, güya yeni ortaya çıkmış gibi, toplumu manipüle etmeyi amaçladıkları belli bir vaziyette, bunları cımbızla ve özellikle toplumda infial yaratacak şekilde nasıl sunabiliyorlar?

Şimdi bu hadise nerden patlak verdi?

Kızımızın çocuğu vermek istememesi sonucu mahkemenin verdiği karar gereği çocuk ayın belli günlerinde babaya verilince bu patlama noktası oldu.

6 yaşındaki çocuğun nikahının kıyılması?

Bir defa provokatörlerin 6 yaşında evliliğe delil olarak gösterdikleri fotoğrafların aynısı, biri şu an 22, diğeri  19 yaşında olan bekar kız kardeşlerinin de var. İslami camiada Kuran’a başlarken, hafızlığa başlarken veya yıl sonu programlarında yaygın olarak kız çocukları bu tarz elbiseler giyerler.

Annenin başında mavi boneli olan fotoğraf kızımdır ve yanındaki damadımdır dediği fotoğraf?

Damadın, bu çocukların çocukken bakıcılığı ve Kuran hocalığını yaptığını zikrettik. O süreçte çekilen bir fotoğraf. Aynısı diğer kardeşlerin de benzere fotoğrafları var.

Kaç yaşında evlendi?

Kızımızın resmi yaşı 14 bitirip 15 girerken asıl yaşta da 16’yı bitirip 17’ye girerken kendi isteği ve ailenin onayıyla topluma açık bir programla önce nişanı, sonra düğünü olmuştur. Nişan fotoğrafı üzerinde mavi elbise olan resimdir. Düğün fotoğrafı ise beyaz gelinlikli olan fotoğraftır.

Ses kaydında damadın kızın iddialarını kabul ettiği görülüyor?

Psikolojik sorunları olan ve ailenin süreci rahat atlatması için kendi arasında kızımızı olabildiğince rahat ve huzurlu olması için bir dediğini iki etmeyelim diye karar alıp, damadına babanın “kızım düşük yaptığı için zor zamandan geçiyor. Sen de yardımcı ol. Senden isteklerini yerine getir. Hatta yetersiz kalırsan maddi anlamda ben sana destek olayım” şeklindeki telkini sonucu hem hocası hem de kayın pederinden gelen bu istek üzerine, eşini seven ve bir an önce düşükten önceki mutlu hayatına dönmek ve eşini kazanmak isteyen kocanın aslında birbiri ile tezat ve çelişkili birçok şeyi olumladığı şeylerdir.

Bu arada bu süreçte olaylar mahkemeye intikal edene kadar koca eşinin kendisini aldattığından haberdar değildir. Bunlarla beraber ilişki içinde olduğu ve büyük ihtimalle resimleri ile şantaj yapıldığını düşündüğümüz ve mahkeme sürecinde açığa çıkacağını ümit ettiğimiz kişilerin şantaj faktörü ve bir yakın akrabadan öğrendiğimiz kaçmadan belli bir zaman önce diyalogda olduğu bir sosyal medya gurubundaki bir takım kişilerin de özel olarak “sen oradan kurtulabilmen için mutlaka ses kaydı al. Altın ve para biriktir vb. yönlendirmeleri ile oluşan bir tezgâh olduğu kanısındayız.

Şimdi siz böyle bir şeyin olmadığını ifade ediyorsunuz ama bir şekilde zihinlere şüphe düştü?

Bizim dediğimiz şey şu: aile olarak 4 çocuğu olan bir aile ne diye çocuklarından birini böyle bir muameleye müstehak görsün? Medya linçcilerinin lanse ettiği gibi bize yansıyan herhangi bir evlenme olayı söz konusu değildir. Ayrıca var olan olayların hakikati yerine kendilerince zihinlerinde veya alt belleklerinde kurguladıkları bir takım şeyleri sanki olan oymuş gibi lanse etmek sureti ile toplumda infial oluşturmaya çalışanlar, bu hadiselerden beri hastalıklarla boğuşan bir annenin nerdeyse iki haftadan beri boğazından bir lokma ekmek yiyemeyen ve ilaçlarla zorla ayakta duran biri haline getirdikleri ve buna benzer bir halde baba, hayatları alt üst olmuş iki tane genç kızı ve bir delikanlıyı hiç dikkate almadıkları gerçeği hangi hak, hangi adalete ve vicdana uyan bir durumdur?

Kemik testine başkası girdi mi?

Şimdi bu iddiayı kabul edenlere göre, koca devletin savcısı, doktor, diğer çalışanlar, anne, baba herkes yalancı, ama bu iddiada bulunan psikolojik sorunu olan, başkalarının tuzağına düşmüş, başkalarıyla gayr-i meşru ilişkisi ortaya çıkınca ailesinden kin ve intikam hırsı ile intikam alan bir kişi doğru. Böyle bir akıl ve tartı olabilir mi?

Evden neden kaçtı ve bir kişi anne babasına neden ve nasıl böyle bir iftirada bulunur?

Ailesinin yaşadığı hayat tarzını istemeyen, iffetsizlikler yapıp yakalandığında “ben size gösteririm” tehdidinde bulunan ve başkalarının güdümünde olan bir kişinin böyle bir şeyi yapması kadar olağan ne olabilir.

Evliliği boyunca istismara uğramış ve ilk fırsatı bulduğunda da kaçmış deniliyor ifadelerinde?

Evlilik hayatı boyunca yılda en az iki sefer şehir dışı tatillerine giden, mütemadiyen AVM’lerde kardeşleri ile gezmeye giden o güne dek resmi 7, asıl 5 yıldan beri her ortama ve imkana sahip olan bir kişinin ancak imkan bulduğunu iddia etmek ne kadar mantıklı. Ayrıca diyelim ki öyle! İlk mahkeme sürecinde devletin koca savcısına ima ile bile olsa söylemiş olsa savcı onu aileye verir mi?

Bir de provokatörlerin iddiasıyla, hastaneye ve Mahkemeye etki edebilen bir yapı, her nedense kaçan kızlarını bir yıl boyunca bulamıyor, kızlarını evlendirirken yaşını büyük gösteremiyor ama  kendilerine kumpas kuran kızlarına muhtemelen şantaj yapan birilerine ulaşamıyor? Buna nasıl inanılır?

Anne 17 yaşında evlendiğini iddia ediyor, kemik testi 21 geliyor, kimlikte 15 gözüküyor?

Kimlikte hafızlığını yapsın diye küçük gösterilen ve buna göre 15 olan, doğumu itibarı ile aslında 17 yaşında olan bir çocuğun kemik testine gittiğinde yaşının büyük çıkması bilinen bir şeydir.

Diğer kızlarından biri 22, diğeri 19 yaşında hala bekar birinci kızını neden 15 yaşında evlendirdi?

Küçüklüğünden kendisinin tanıdığı ve evinin işleri ile de meşgul olan tanıdığı, hocası kendisini sevdiğini ve evlenmek istediğini ifade ettiğinde, kızın istemesi de söz konusu olduğunda neden olmasın.

Ayrıca yasalarla evlilik yaşının 18 olması sosyolojik anlamda ülkemizde var olan realiteyi değiştiriyor mu? Bir de kız “ya beni evlendirirsiniz veya…” dediğinde bir anne baba sizce ne yapabilir, ne yapma imkanına sahiptir?

Yukarıdaki anlatımlarımın ışığı altında, açıklanan ilke ve olgular ile toplumumuzun gerçekleri de göz önünde tutulduğunda; öncelikle, İslam dinine karşı alçakça hazırlanmış bir hile, tertip ve senaryo karşısında yaklaşan seçim ortamında amaçlarını açık ve çekişmesiz bir şekilde ortaya koymakla birlikte, aslında bu ana kadar başarılı olmuş gibi gözükseler bile kişilerin evlenebilmeleri için gerekli şartlardan birisi yaş olduğu halde Türk Medeni Kanunu, 17 ve 16 yaşını doldurmuş kişiler için özel bir düzenleme getirmiş olduğu gerçeğini göz ardı etmektedirler.

Özellikle de, kızımızın saflığından ve biraz da içinde bulunduğu psikolojik durumundan faydalanılarak toplumda infial yaratılmak suretiyle Dinimizin karalanması ve bu kesimin aşağılanması, horlanması amacının gerçekleştirilmesine yönelik hazırlanmış bulunulan mizansen, tertip ve hilenin ortadan kaldırılarak, bir piyon olarak Dine karşı kullanılan kızımıza ulaşılarak gerçeğin ortaya çıkarılması ve söz konusu zincirlerin kırılmasına vesile olunarak, horlanmak ve alçaltılmak istenen Dinimizin yüceltilmesine imkan ve vesile olunması için yardımlarınızı saygı ile arz ve talep ederiz.

 

Kaynak: farklı bakış