Tarih: 11.11.2019 01:54

AHMET DAVUTOĞLU ÜZERİNDEN ŞEHİR ÜNİVERSİTESİNE YÜRÜMEK

Facebook Twitter Linked-in

Ülkemiz her ne kadar uzay çağını yakalamış olsa da bir günlük gündemimiz, kimi Avrupa ülkelerinin bir yıllık gündemine denk geliyor.

Öyle hadiseler yaşıyoruz ki, daha birini hazmedemeden peşi sıra gündemlerin saldırılarına maruz kalıyoruz. Olayları enine boyuna, detaylı değerlendiremiyoruz. Hadiselerin köküne inemeden bir süre sonra aynı meseleler yeniden karşımıza çıkıveriyor. 

Örneğin İstanbul’da 4 kardeşin evde ölü bulunmasının üzerinden 24 saat geçmeden, buna benzer başka bir acı haber Antalya’dan geldi. Aynı aileden 2’si çocuk 4 kişi evlerinde ölü bulundu.

Gelen bilgiler, bu ölümlerin ortak noktasının ekonomik kaynaklı intihar olmasıydı.

Acı hadiseleri yaşarken medyamızın daha büyük işleri olmalı ki, bu konuları 30-40 saniyelik haberlerle geçiştirmeyi uygun buluyorlar. Bir açık oturumda, bu insanların neden intihar ettiği masaya yatırılmıyor. 

Enflasyon yokuş aşağı düşerken, marketlerde fiyatların neden Ağrı Dağı’na doğru yol aldığı tartışılmıyor. 

Magazin habercilik, işimize daha çok geliyor gibi.

Bülent Arınç’ın “KHK bir faciadır” demesinin ardından “dememeliydim” çıkışı sonrası herkeste, “nevri dönmüş” gibi bir hava var. Sanki Arınç, olmayan bir şeyi icat etmiş gibi yaklaşılıyor. 

Toplumun, varolan bir konunun gündeme getirilmesine dahi tahammülü kalmamış. Üstelik bu, hemen hemen her insanın yakın çevresinde yaşadığı bir problem. Bir süre sonra bu konuları da tarihin sayfalarına havale edip başka meseleleri tartışacağız. 

Ateş düştüğü yeri yakmaya devam edecek.

Kur’an-ı Kerim’de A’râf Suresi 179. Ayette şöyle buyuruluyor: “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”

Bana sorsanız; AK Parti iktidarlarının en başarısız olduğu konu nedir?

Cevap: Eğitim

17 yıllık iktidarları döneminde eğitim konusunda, üzülerek söylemeliyim ki bir arpa boyu yol alınamadı. Hala yerleşmiş bir sistemimiz dahi yok. Deneme tahtası gibi her yıl yeni bir model deniyoruz. 

Yapboz tahtası..

Gündem yoğun olduğu için eğitimimize zaten sıra gelmiyor. Bu konuya daha önce değinmiştim. Ancak işin mahiyeti büyüdüğü için bir kez daha gündeme getirmek istedim. Neticede işin ucunda koca bir eğitim kurumu var.

Şehir Üniversitesi’nin “şehir efsanesi” olmaması için yazmak istedim. 

Aslında her şey yolunda gidiyordu veya bize uzaktan öyle geliyordu. Eski bir başbakan, işlerin iyi gitmediğinden dem vurarak partisi olan AK Parti’ye uyarı mahiyetinde eleştiriler yöneltmeye başladı. 

Bir ara bu eleştiriler de iyi gidiyordu. Muhatapları pek ilgilenmese de Ahmet Davutoğlu konuşmaya devam ediyordu. Eleştiriler sinir uçlarına dokununca işin rengi değişti ve ihraç kapıları sonuna kadar açıldı. İlk başlarda parti içinde kalıp değişime öncülük etmeyi ve yanlışları düzeltmeyi hedefine koyan Davutoğlu, doğal olarak ihraç sürecinde partisinden istifa etti.

Şu sıralar malumunuz üzere yeni bir parti kurmanın çalışmasını yürütüyor. Asıl konumuz ise yeni parti değil bir üniversite. Tuttuğu parti ofisi mühürlenen Davutoğlu’nun kurucusu olduğu Bilim ve Sanat Vakfı’na bağlı İstanbul Şehir Üniversitesi’nin tüm varlıklarına da Halkbank tedbir koydu. 

Felsefemiz şu sıralar “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı olduğu için sıkıntının büyüğünü içten içe üniversite yaşıyor. Çünkü Şehir Üniversitesi, çalışanlarına maaş veremez noktaya gelmiş. 

Bu yaşananlar karşısında garip bir şekilde kimseden ses çıkmıyor. Eleştirilmiyor, yanlış veya doğru denmiyor, gündeme dahi alınmıyor. Hadise kaderine terk edilmiş durumda.

Sayın Davutoğlu’nun şuan üniversiteyle bir bağı yoktur. Kendi ifadesiyle kızı orada okuduğu için üniversitenin velilerindendir. Konuya ilişkin yaptığı açıklamasında Davutoğlu, şu ifadelere yer verdi:

“Devir işlemine imkân sağlayan yasalar da atılan imzalar da değişmemiştir. Değişen Türkiye’deki hukuk anlayışıdır. İnandığımız değerler uğruna her türlü siyasi mücadeleye hazır olduğumu aziz milletim bilmektedir. Siyasi mücadele verilecekse bunun adresi de bellidir, kişiler de bellidir, yeri de bellidir. İktidar kibri ile binlerce öğrencinin umudu ile oynanmasını, yüzlerce öğretim üyesinin maaşlarına el konulmasını, ülkemizin en mümtaz eğitim kurumlarından birinin tartışma konusu yapılmasını kabul etmek ise mümkün değildir. Bugün hak ve hukuk için ses yükseltme, buradayım deme günüdür. Haksızlıkların kalıcı olmadığını geçmişte bu ülkede toplum mühendisliği yapmak isteyenlerin düştüğü durum açıkça göstermektedir.” 

Hiç olmazsa eğitime siyaseti karıştırmasak; nasıl olur?

Davutoğlu, “Değişen Türkiye’deki hukuk anlayışıdır” diyor. Bir ülkede hukuk anlayışı değişmişse inanın geriye hiçbir güvence kalmamış demektir.

Bugün toplum, “hukuk” deyip inlemiyor mu? Kime sorsanız “Adalet” istemiyor mu?

Basit bir soru:

Davutoğlu, AK Parti’ye yönelik eleştiriler getirmeseydi, partiden istifa etmeseydi, yeni bir parti kurma çalışması yürütmeseydi Şehir Üniversitesi, “şehir efsanesi” sokağına sokulmaya çalışılır mıydı?

Cevabını siz verin!..

Kur’an-ı Kerim’de Mâide Suresi 8. ayet şöyle der: “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”

Şehir Üniversitesi’nin eğer gerçekten bir kusuru vardıysa ya da usulsüzlük yapılmışsa bugüne kadar neden beklenildi, görmezden gelindi?

Siyaseten Davutoğlu’na zarar verilmek isteniyorsa, yeni parti kurması engellenmek isteniyorsa; bunun yolu bir üniversiteyi, kapısına kilit vuracak hale getirmekten mi geçiyor?

Sevabıyla günahıyla herkese yapacağı gibi Davutoğlu’nu da tarih yargılayacaktır. Ancak Davutoğlu üzerinden yeni mağdurlar oluşturmadaki amaç nedir?

YÖK neden suskunluk sarmalındadır, bir bilgilendirme yapmamaktadır?

Görünürdeki siyasi kavgaların cezasını neden öğrenciler, öğretim üyeleri veya toplum çekiyor?

Bu soruların cevabı maalesef verilmiyor.

Elbette mesele yargıya intikal etti ve süreç devam ediyor. Mahkeme tedbir kararını kaldırmadı ve üniversite bu kararı temyiz edeceğini açıkladı. Bu süre zarfında eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerinin sekteye uğrama riski doğdu. 

Bu işi başka yöntemlerle, tatlı dille çözme imkânı yok mudur?

Siyaseti, rakiplerimize silah olarak yöneltmek yerine toplumun sorunları çözecek kapıların açılması için anahtar olarak kullanmalıyız.

Ahmet Davutoğlu, parti kurar kurmaz, başarılı olur olmaz; bilemem ancak siyasi hesaplar uğruna koca bir eğitim yuvasını ne olur heba etmeyelim.

Yaşanılan bu duruma en başta iktidar partisinin karşı çıkması gerekiyor. Çünkü insanlar, izahatı yapılamayan bu tür gelişmelerin faturasını yine iktidara kesiyorlar. 

Halkımız, mağdura nasıl sahip çıktığını İstanbul seçimlerinde göstermişti. Başka bir örneğe gerek yoktur.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —