“Ahlatlıbel Zirvesi bir başlangıç olması açısından önemli”

Ali Bayramoğlu, serbetiyet.com’dan Mustafa Ali Aykol’un konu ile ilgili sorularını yanıtladı.

“Ahlatlıbel Zirvesi bir başlangıç olması açısından önemli”

6 muhalefet partisinin lideri 12 Şubat Cumartesi günü Ankara’daki Ahlatlıbel Sosyal Tesisleri’nde akşam yemeğinde bir araya geldi. Liderler ilk kez birlikte kameralara poz verdi ve uzun bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıdan sonra yapılan yazılı açıklamada, 28 Şubat’ta yeni bir buluşma olacağı ve bu buluşmada üzerinde uzlaşılan metnin kamuoyuna açıklanacağı ifade edildi. Siz bu görüşmeyi genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önemli bir fotoğraf, önemli bir buluşma olduğuna hiç şüphe yok. Türkiye’nin siyasi koşulları, siyasi yarışma araçları belli. En önemli seçimin de cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu ortada. Mevcut ya da kurulacak olan ittifaklar arası bir yarışmayla belirlenecek bir siyasi durum var karşımızda. Bu durumda muhalefetin organizasyonu, mevcut siyasi iktidar karşısında bir araya gelmek işini söylem ötesinde fiilen başlatıldığı için bu toplantıyı önemsemek lazım.

Türkiye otoriter bir dönemden geçiyor ve aklı başında olan herkesin arzusu bu dönemin sona ermesi. Tayyip Erdoğan iktidarı ya da mevcut siyasi ittifak seçimlerle yenilmedikçe bunun da pek mümkün olamayacağı görülüyor. Dolayısıyla burada bir siyasi parti taraftarı olmanın ötesinde, bu otoriter rejimden kurtulmak isteyen herkesin dikkatini verdiği yer muhalefetin organizasyonu ve nasıl yol alabileceği.

Bugüne kadar muhalefetin siyasetsiz duruşunu eleştiren kişilerden biri olarak bu konuda hala fikirlerim devam etmekle birlikte bu atılan adımın ortak siyaset üretmeye yönelik bir adım olacağını, en azından muhalif kamuoyunda böyle algılanacağını düşünüyorum. Bu açıdan bu toplantının bir başlangıç olarak tatmin edici olduğunu söyleyebilirim.

Bu, bizatihi siyasi bir durumdur.

Görüşmenin ardından yapılan yazılı açıklamada üç hususun öne çıktığını görüyoruz. Bunlardan bir tanesi tabii parlamenter sisteme geri dönüş vaadi. Bu bir siyasal sistem ufku, bir devlet yapılanması ufku tanımlıyor muhalefete. Kuvvetli mi peki? Hayır. Tek başına bir anayasal sistem üzerinden bir ufuk tanımlamak yeterli değil ama bir başlangıç olarak önemli. Nitekim bu konuda bu partiler arasında ortak bir çalışma söz konusuydu.

İkinci önemli husus iktidara gelinmesi halinde nasıl yol alacağı, iktidarın nasıl paylaşılacağı ya da Tayyip Erdoğan iktidarının geriye bırakacağı tahribatın nasıl onarılacağı meselesi. Açıklamada bunun da altı çiziliyor. Bunu önemsiyorum. Kuvvetli bir farkındalık bu. Zaten Babacan da, Kılıçdaroğlu da, Davutoğlu da ayrı ayrı bunun altını çiziyorlardı ama toplu olarak bunun altının çizilmesi, seçimden sonra hemen bir iki yıl içerisinde nasıl bir restorasyona gidileceği fevkalade önemli bir konu. Bu, tahrip olmuş kurumların nasıl elden geçirileceğinin, yeni atamaların kimler tarafından nasıl ve kimler işaret edilerek yapılacağının, cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle idari yapının nasıl şekillendirileceğinin planlanması demek bu. Elzem.

Üçüncü önemli husus adaylık meselesi. Erken olduğu için bu toplantıda gündeme gelmediğini görüyoruz. Bununla birlikte Kılıçdaroğlu’nun da bu konuda kendini daha da netleştirdiği ve etrafına da bu tür mesajlar verdiğini de söylemek lazım.

Siyasete dair bir başka önemli konu ise bu siyasi partilerin gelecek tasavvurudur. Bu tasavvur, ancak belirli konularda ortak politikaların tanımlanması ile mümkün olur. Nasıl bir dış politika düşünülüyor, devlet dokusunu nasıl elden geçirilecek, ne tür bir asker-sivil ilişkisi isteniyor, Kürt meselesini nasıl ele alınacak gibi ucu toplumsal sözleşmeye, farklı gruplar arasındaki ortak noktalara, kimi beklentilere hitap edecek bir siyasi dil gerekli. Ne var ki, bu konuda bu partiler çok geride.

Tabii temsil açısından da bir dizi sorunu da içeriyor.

Evet, toplantıya ilişkin en çok tartışılan konulardan biri de masada HDP’nin olmamasıydı. Son genel seçimlerde en çok oyu alan 2. muhalefet partisi olan HDP’nin bu toplantıya davet edilmemesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu iki açıdan ele almak lazım. İlki; ilkeler, beklentiler ve siyasi tutumumuz açısından, ikincisi ise imkanlar ve koşullar açısından…

İlkeler, vebeklentiler açısından ele aldığımızda hiç şüphesiz ki çok büyük bir eksiklik. Elbette HDP orada olmalıydı, HDP ile beraber Kürt meselesinin getireceği tasavvur da orada olmalıydı. Eğer Türkiye’de yeniden bir demokrasiye dönüş yaşanacaksa bu toplumun bütün grupları ile birlikte olmalı.

Ama diğer taraftan; koşullar ve imkanlar bakımından ele aldığımız zaman bazı imkansız evlilikler görüyoruz Türk siyasi alanında. Örneğin İYİ Parti’nin HDP karşısındaki tutumu ile tahrik ettiği bir dizi çekince, herhangi bir ittifakın ya da bir ön ittifak ilişkisinin yürütülebilmesi ile HDP’nin dışarıda olması arasında bir korelasyon oluşturuyor. Bu durumda şu açık: HDP o masada olsa bu toplantı olmazdı. HDP orada olmalıydı konusu farklı bir konu.

Yerel yönetimler seçimini akla getirelim 2019’daki; CHP, bu iki uzlaşmaz yapının (İYİ Parti ve HDP) birini sağ koltuğuna, birini sol koltuğuna alarak bir adı konmamış ittifak oluşturdu. Dolayısıyla son açıklamasına baktığımız zaman Kılıçdaroğlu’nun, “HDP masada yok ama var” dediğini görüyoruz. Kılıçdaroğlu ‘HDP ile görüşüyoruz ve görüşmeye devam edeceğiz’ diyor. Dolayısıyla bu çerçevede baktığımız zaman, eğer bu süreç tecridi olarak HDP’nin işin içine gireceği bir mekanizmaya dönüşürse ya da dolaylı bir şekilde HDP’nin kararlara katılacağı bir mekanizmaya dönüşürse bu son derece önemli olur.

Peki nasıl olabilir bu? Mevcut toplantı sadece bir parlamento ittifakı toplantısı değil, bir iktidar kullanımına yönelik işbirliği toplantısıydı. Dolayısıyla adaylık konusunda,  HDP’nin oyu ve desteği isteniyorsa, ki demokrasi bunu gerektiriyor, muhtemelen yine CHP üzerinden HDP ile bağlar kurulacaktır ve bu siyasi parti sistemin içine dahil edilecektir. Tabii bu iyi senaryo. İşin sorunlu tarafı ise şu; karşımıza çıkan bu hakim tablo aynı zamanda şunu düşündürüyor: Türk siyasal sistemi, iktidar cephesiyle / muhalefet cephesiyle Kürt meselesinin ve Kürt temsilinin siyaset dışı bırakıldığı bir istikamette yürüyor olabilir. Bu ikinci ihtimal, Türk demokrasisi açısından vahim olduğu gibi önümüzdeki dönemin gücü dönüştürme imkanları bakımından da endişe vericidir.

HDP içeride olduğu andan itibaren (dolaylı/dolaysız) başka bir ufuk karşımıza çıkar, iktidar gibi HDP’nin ve Kürt meselesinin çeşitli vesilelerle dışlandığı bir senaryo ise bambaşka bir otoriter dokuya işaret eder. Bu, tabii Türkiye’de epeydir süregiden bir sorun. Bu sorunun nasıl yol alacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Bu toplantının ardından Millet İttifakı’nda olmayan partilerin de bu ittifaka katılıp katılmayacağı, bu ittifakın yeni bir isimle ve vizyonla yoluna devam edip etmeyeceği tartışma konusu oldu. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir, sizce mevcut ittifak genişletilmeli mi yoksa yeni bir ittifak mı kurulmalı?

Olabilir de olmayabilir de. Bunun için önce iktidar tarafının seçim ittifakları ilgilendiren seçim

kanunu teklifini Meclis’e getirmesi lazım. Bu konu Meclis’e gelmeden ben muhalif partilerin bu

konuda bir adım atacaklarını, atmalarının da makul olduğunu düşünmüyorum.

Diğer taraftan, zor koşullarda kurulmuş ve farklılıklara rağmen iyi yürüyen bir millet ittifakı var. Bu millet ittifakının ana gövdesini CHP oluşturuyor. Diğer siyasi partiler, DEVA ve Gelecek gibi, ana gövdeyi CHP oluşturduğu için buna eklemlenmek görüntüsü vermek istemiyorlar. Dolayısıyla Millet İttifakı’nın yerine bir ittifakın kurulmasını tercih ediyorlar, edeler. Millet İttifakı’nın kurucuları açısından ise küçük partilerin talepleri ile bugüne kadar verilen mücadele ve yapının bir kenara itilmesi de yanlış görülüyor.

Dolayısıyla şunlar olabilir: Parlamenter yarışta bir başka ittifak düzeni kurulabilir, başkanlık yarışı için bir başka, aday merkezli ittifak düzeni kurulabilir ama bütün bunlar dediğim gibi her siyasi partinin kendi çıkarıyla ortak çıkarı nasıl uyumlaştıracağıyla ilgili. İktidarın getireceği seçim kanunun içeriğiyle doğrudan…

 

Programın tamamını izlemek için: https://youtu.be/S1z6cKLFSFE