Tarih: 10.12.2019 07:53

Adelina Sfishta; İsrail’in Kürtlerden beklentisi ve Türkiye’nin Kürt politikası

Facebook Twitter Linked-in

Binyamin Netanyahu: “Biz Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt Devleti kurulmasını destekliyoruz”. 

Yüzyıldır “saklanan gerçek” artık aşikar. İsrail bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının “açık stratejik hedefi” olduğunu, Türkiye “kaygısı” duymadan ifade ediyor. 

Kürt Yahudi işbirliği için “komplo yazanlar”, 1930-60’lı yıllardan fotoğraf bulup, “delil sunma” telaşında olmayacak, yeni “referans noktası” olarak bu cümleyi gösterecekler.

Sözü, kendimle ilgili bir hikayeyi aktararak, genişletmek istiyorum.

Tarih Ocak 2006, yer Kosova-Priştine. 

Türkiye’den politikacı ve iş adamları geliyordu, Kosova’yı ziyarete. Bizim üniversiteyi de ziyarete gelmişlerdi. Öğrencilerle de sohbet ediyorlardı. Sıklıkla sordukları bir soru vardı. “Neden bu kadar Amerika’ya bağlısınız?”

Biz Kosovalılar; içinde serzeniş de geçen bu soruyu, anlamıyorduk ve anlamlı da bulmuyorduk, Ama ortada böyle bir soru da vardı. Biraz bize “sitem”, biraz Amerika’ya “kıskançlık” kokan.

Rahmetli Demirel’in meşhur sözünü o zamanlar bilmiş olsaydım muhtemelen cevabım şöyle olurdu: “Türkiye adam gibi ortaya çıktı da Kosova mı reddetti”.

Türkiye’den gelen heyetten biri bana da sordu bu soruyu. Benim cevabım şöyle olmuştu: “Bahsettiğiniz gibi biz Amerika’ya bağlı değiliz, Amerika Kosova Arnavutlarına bağımsızlık vereceğini söyleyen şu andaki “tanrı”, eğer bağımsızlığımızı vermezse o “tanrıyı” derhal değiştiririz” dediğimi hatırlıyorum, çocuk aklımla. Ama gerçek de böyleydi.

Bizim istediğimiz Sırp zulmünden kurtulmak ve bağımsızlığımızı elde etmek idi. Bunu Amerika yaptı ve Amerika Arnavut toplumunun gözünde “tanrılaştı”. Hepsi buydu.

Yahudi ve Kürtler ile ilgili bilgi ortamı çok kirli ve komplocu yazılarla dolu. Ayrıca, Yahudileri ve Kürtleri iyi tanımayan bazılarının yazdığı hayli hatalı analizler de var. “İstihbarat kokan-psikolojik savaş kokan” yazıların da varlığını dikkate aldığımızda, çok dikkatli okumak-yazmak ve ana ekseni kaçırmadan, yanlışa sürüklenmeden yazabilmek oldukça maharet istiyor.

Kürtler ve Yahudiler; Türkiye’de ve Arap dünyasında, oldukça “ajitatif”, “düşmanı bol”, “devletlerin reaksiyonlarını çekebilen”, “komplo geliştirmeye çok yatkın”, “meseleye makul bakanları hainlikle suçlayabileceğiniz” bir alan. Adınız PKK’lıya, Yahudi severliğe çıkabilir. 

Velhasıl, “soğukkanlı” okunması ve yazılması gereken bir alan.

Yahudi toplumu; insanlık tarihine önemli katkılar yapmış bir millet. Bir yönüyle de talihsiz bir topluluk. Bilinen insanlık tarihi içinde “sürekli ve her coğrafyadan sürgün edilmişler”. Yahudi toplumlarının; toprakları işgale uğramış ve varlıkları da yağmalanmış.

“Bozgunculuk yapmakla, verdikleri sözü tutmamakla” suçlanmışlar. Kur’an’da Musa Peygamber’e karşı olumsuz tavırları, ders alınması gerekir ölçüde anlatılmış. Yaradan’ın “övgüsüne layık” olan bir millet iken, hataları nedeniyle “yerilen” bir millet olmuş.

Muhtelif coğrafyalardaki Yahudi toplulukları; Endülüs gibi, Almanya gibi, Roma gibi, birlikte oldukları devletler ve topluluklar tarafından “nefrete”, “ağır suçlamalara”, “soykırıma”, “sürgüne”, “cadı avlarına” muhatap olmuşlar.

Tarihte; Asurlular, Medler, Persler, Ermeniler, Romalılar, Mısırlılar Yahudilerin Ortadoğu’da kurdukları şehir devletlerini veya krallıklarını yıkmışlar, topraklarını işgal etmişler ve toplumlarını zorla, başka bölgelere göçe tabi tutmuşlar. 

Bu göç ve sürgünler; Yahudilere çok çeşitli toplumlar içinde yer edindirmiş, bir çok kültürle kaynaşmalarına neden olmuş. Milli dinleri Musevilik onları korumuş ve bütün dünyanın onlar için vatan olduğu “worldwide nationality-küresel bir millet” ortaya çıkmış.

Konu çok geniş. Biz başlıktaki meseleye uygun konuyu biraz daraltalım. “Kürtler ve Yahudiler birlikte ne yapıyorlar?” sorusunun cevabını bulmaya çalışalım.

Yahudiler; Kuzey Irak denen, Kürtlerin daha yoğun yaşadığı bölgeye, M.Ö. en az 3 değişik dönemde, topraklarını ele geçiren Persler, Babilliler ve Asurlular tarafından zorla sürgün edilmişler. Yani Kuzey Irak’a gelişleri bu sürgünler sonucu olmuş. Bu bölgede Kürtler kendilerine yardım etmişler ve varlıklarını sürdürebilmeleri için yerleşecekleri köyler tahsis etmişler, eğitim ve dinleri için okul ve ibadethane kurmalarına izin vermişler. Birlikte yaşanan yüzlerce yılda ortaya “Kürtçe konuşan Yahudi Toplumu” çıkmış. Çoğunluğunun yerleştiği bölge “Barzan bölgesi”. Bu nedenle bazıları Barzani (Barzanlı anlamında) soyadı kullanmışlar. Not: (Barzani aşiretinin Yahudilikle alakası yok ve Müslümandırlar-Nakşibendi Halidi koluna mensupturlar). Irak’ta 1947 yılında yapılan nüfus sayımına göre, Irak nüfusunun % 2,6’sı Yahudilerden oluşmakta.

Yahudiler de; Filistin dediğimiz topraklarda, Osmanlı’nın emperyal güçler tarafından paylaşımı sonrası oluşan ortamdan istifadeyle, İngilizlerin himayesinde bölgeye getirilmiş ve Arapların tam ortasında, İsrail devletini kurmaya ve bunu büyütmeye çalışan bir millet.

Mesele “bizim için” ne kadar “yakıcı” da olsa, bu mesele incelenirken sakin ve tarafsız olunmalı. Doğru yolun bulunabilmesinin en büyük düşmanı “yalanlar” olur.

Yahudiler; dinlerinin kendilerine “emrettiği” bir işi yapmaya çalışıyor. “Tarihi vatanlarına” yeniden dönmek istiyorlar. Bu onların isteği. Eski vatanlarına sahip olan topluluk olarak görüyorlar kendilerini. Üstelik “soykırım” dahil, çok çeşitli zulümlere uğramış mazlum bir millet duygusu içindeler. 

Yahudiler dede babalarından kaldığını iddia ettikleri ve 1948’de devletleştikleri bu toprakları da yeterli görmüyorlar ve kendilerine “vadedilmiş” çok geniş toprakların varlığından da söz ediyorlar. “Nil’den Fırat’a” çok geniş büyük bir bölge söz konusu. 

Bu iki parametre; “İsrail devletinin varlığının korunması”, “Toprakların ve halkının büyütülmesi”, Yahudilerin Ortadoğu’ya yaklaşımını da şekillendiriyor. Ancak risklerle de dolu.

Yahudiler riskleri azaltabilmek için;

Bu stratejik duruş çerçevesinde, Kuzey Irak’taki Kürtlerin “özel bir yeri” var.

1948 yılı Arap-Yahudi savaşında Mısır-Irak-Suriye-Ürdün birlikte İsrail’le savaştılar. 1967 Arap-İsrail savaşına ise Irak katılamadı. Irak Barzan aşiretlerinin (Mustafa Barzani liderliğinde) ayaklanması nedeniyle, bir iç savaş halindeydi. İsrail Barzani’yi silah ve para ile desteklemiş ve Barzan aşireti de, Irak’ı İsrail’e saldıramaz duruma getirmişti. 

Mısır da Suudiler tarafından etkisizleştirilmişti. Mısır’ın en seçkin birlikleri, Kuzey Yemen’e Suudilerle çatışmaya gönderilmişti. Mısır savaşa hazırlıksız girmek zorunda kalmıştı.

1967 savaşı için İsrail “istihbaratçılarımız en az hava gücümüz kadar etkili rol oynadı” der.

C:\Users\Balkan Tv\Documents\haritalar mart 2019\internet kullanımı\sınavlar adel\israil 1967 savaşı sonrası toprak değişimleri _96348489_israel-map-side-by-side-v3_turkish.jpg

1967 savaşı; Mısır hava kuvvetlerinin tam bir imhası ve Sina’nın işgali, Suriye Golan tepelerinin işgali ve BM’in İsrail’e %55 oranında tahsis ettiği toprakların, işgal sonucu %78’e çıkması ile neticelenmiştir.

Bu savaşta İsrail’in üç büyük “yardımcısı” oldu. Kuzey Yemen’de Mısır ile savaşan “Suudiler”, Kürtlerin ayaklanmasının her türlü alt yapısını, MOSSAD ile işbirliği ile sağlayan “İran Şah rejimi” ve Irak devletine karşı ayaklanan “Kuzey Irak Kürtleri-Barzani”. Bugünkü İsrail genişlemesi ve işgal edilmiş Filistin toprakları bu savaşın sonucu. Filistin 53 yıldır bu savaşta kaybettiği topraklarını geri alamadı.

İsrail Kuzey Irak’taki Kürtlerle 1934’lerden itibaren ilgilenmeye başladı. MOSSAD’ın bütün liderlerinin en önemli görev yerlerinden birisi de Kuzey Irak Barzan bölgesi. Barzanilerin bölgesi MOSSAD’ın arka bahçesi. Bu sıkı ilişkiden; Mustafa Barzani “Bağımsız Kürdistan kurulmasını”, İsrail ise 1967 savaşında olduğu gibi, “düşman cephesini zayıflatmayı” ummuştur.

Bu savaşla İsrail; 10-15 Arap devletinin tam ortasında var olabileceğini ispatlamış, “mükemmel stratejik oyun ile” yakın ve orta vadede Arap milletinin ve Arap devletlerinin, İsrail için “tehdit olabilme kapasitesini” sıfırlamıştır.

İsrail artık “korku tünelindeki bir devlet” değildir. İsrail birinci fazı, “var olabilmeyi” tamamlamış ve “bölgesel oyun kurucu” safhaya geçmiştir. İkinci fazda hedefi “büyümek”. Hem toprakları ile hem toplumu ile “büyümek”.

İsrail’e bu büyümeyi sağlayacak en yakın “müttefik”, şimdiye kadar olanlar dikkate alınırsa, Kuzey Irak Kürtleri gözükmekte.

Kuzey Irak Kürtleri, Barzan bölgesinin Kürtleri. Barzani’nin liderliğini yaptığı, 4 Kürt kabilesinden oluşan “konfederasyon”. Kolay anlaşılması için biz Barzani diyelim. Yahudilerin bu kabile ile ilişkileri 2500 yıla yakın bir geçmişi var. Bu bölgeye zorla göç ettirilen Yahudiler, bölge Kürtlerinin; dilini, adetini, yemeklerini, müziğini benimsemiş. İsrail’e göç etmiş olanlar bile hala Kürtçe müzik dinlemeyi, memleket hasretini terk etmemişler. Zaten gerek İsrail’de, gerekse Kuzey Irak’ta kurulan Kürt-Yahudi oluşumları, müşterek bir geleceğe göre şekillendirilmiş. Bağların asla kopmaması üzerine kurgulanmış. Kuzey Iraklı Kürtçe konuşan Yahudiler de artık İsrail’de önemli bir güç haline dönüşmüş ve İsrail politikalarını etkileme kapasitesine erişmiş. Ayrıca Kuzey Irak Kürtlerinin bağımsızlık mücadelesinin desteklenmesi maksadıyla İsrail’e göç etmiş 300.000 Kürdistan Yahudi’sinin tekrar Kuzey Irak’a dönmesine çaba sarf ediliyor.

Kuzey Irak Kürtleri bağımsız devlet kurmayı, Yahudiler de Kürtlerle birlikte olmayı “çok” istiyorlar. Bu iki toplumun orta vade kaderleri “bağımsız ve birlikte” kelimeleri ile birleşmiş.

Gelişen bölgesel olaylar İsrail’e bir ileri adım daha attırdı. Suriye Kürtlerine sahip çıkmak. Bu konuda Türkiye’ye ihtarda dahi bulundu. İsrail dini-mezhebi, hali hazır vatanı neresi olursa olsun bütün Kürtlerle ilgilenmeyi en öncelikli görevleri arasına aldı. 1993’te kurulan “The Kurdish Israeli Friendship League” amacını; İsrail ve Yahudiler ile Sünni, Şii ve Yezidi gibi bütün mezheplerden ve dinlerden Kürtlerin arasındaki kültürel ve akademik ilişkileri ile dostluğu geliştirmek olarak belirlemiş. Yakında, “Kürtler ve Yahudiler aynı soydan geliyor” diye bir bilimsel araştırma duyarsak, şaşırmamalıyız.

İsrail’in 1965-1975 sürecinde, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt Devleti kurulması teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlandı şüphesiz. Ancak 1991 Körfez harekatı ve akabinde 2003 Amerika’nın Irak’a müdahalesi sürecinde, İsrail çalışmalarını daha da yoğunlaştırdı. Çalışmalar (petrol rafinerilerine sabotajlar gibi) semeresini verdi, Kürtlere haklar verildi ve “Özerk Bir Kürt Bölgesi” kuruldu. Irak etkisizleştirildi. Kuzey Irak MOSSAD’ın operasyon üssüne dönüştü.

İsrail ve Barzani liderliğindeki Kuzey Irak Kürtleri birbirlerini büyütmekte. Barzani ve İsrail bu yoldan dönmeyecek. Barzan aşireti tercihini bu şekilde kullandı. Bütün Kürtler aynı tercihi yapacak mı? Bu henüz belli değil.

Türkiye; genel olarak Barzani aşiretinin ve bölgede yürütülen Amerikan ve İsrail çalışmalarının dolaylı da olsa destekleyicisi olmuş gözüküyor. Karşılık olarak PKK ile mücadele konusunda Amerikan ve Yahudi desteği. Öcalan’ın 1999’daki teslimini bu kapsamda görmek gerek. Erdoğan’ın Barzani’ye olumlu bakışı ve desteği, her şeye rağmen, hala sürüyor. Barzani’nin petrolü boru hatları ile Türkiye üzerinden İskenderun limanına ve buradan İsrail’e gemilerle götürülmekte. Erdoğan Barzani’nin bir Kürt devleti kurmasına sessiz mi kalacak? Bu kritik soru uluslararası bir soru. Suriye’deki Kürtler için ise Erdoğan’ın tutumu tamamen “karşı” konumda. İsrail geldiğimiz safha itibariyle Suriye Kürtlerine de sahip çıkacağını açıkça deklare etti.

Kürtlerin bağımsızlık istemeleri anlaşılır bir mesele olmakla birlikte, bölgesel dengeler içinde çok da riskli. İsrail’in bu riskleri taşıyıp taşıyamayacağı şüpheli. İsrail’in Kürtleri stratejik menfaatleri için kullanmak istemesi ve sonra terk etmesi diğer bir risk alanı Kürtler için. “Bağımsız olmadan Kürtler bağımsız olabilir mi?” Bölgenin sınırlarının geçişkenliğinin artırılması, merkezi hükümet yapılarının federatif yönetimlere izin vermesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çare olabilir mi? Araştırılmalı.

İsrail’in stratejik menfaatleri Kürt konusunda ne ölçüde samimi olmasına imkan verir? Bölgesel bir savaşın öncelikle Kürtlere zarar vereceği unutulmamalı.

Ama unutmamamız gereken bir konu var. Kürtler özgür olmak istiyor. Rahatsız edici de olsa bu bir hakikat. Bunu İsrail verecekse İsrail onların “tanrısı” olacak.

İsrail çok tehlikeli sularda yol aldığının elbette farkında. Birinci Dünya savaşı sonrası; tükenmiş Osmanlı’ya rağmen, Arap topraklarının ve de İran’ın işgal altında olmuş olmasına rağmen, “cılız güçlerin” dahi başarabildiği bir denge kuruldu. Bölgede şartlar o zamana göre kıyas olmayacak ölçüde o zamanki cılız güçlerin lehinde. Farklılık; değişen anlayış, değişen toplumlar ve Kürtlerin güçlerinin ve nüfuslarının hayli artmış olması. Bu İsrail’in planının uygulanabilmesi için yeterli olabilir mi? Çok şüpheli.

Peki başka bir çözüm bulunamaz mı?

Türkiye’nin 2011 yılında ortaya koyduğu çözüm, Sünni Arapların güçlendirilmesi. Bu henüz iş görmedi ve aksine Kürtlerin Türkiye’den uzaklaşmasına neden oldu. Erdoğan’ın oyun planındaki, Müslüman Kardeşler ve emperyalizme direnen İslamcı unsurlardan yararlanma stratejisi; Mısır, Suriye ve Libya’nın kesin ve tamamen kaybedilmesi, Kuzey Irak’ta Kürt oluşumunun, Türkiye’ye kırgın, İsrail ile stratejik işbirliği olan bir bağımsız Kürdistan devletine dönüşmesi, Suriye’de ise Kürtlerin Türkiye’ye “düşman” noktaya sürüklenip, bir şekilde “özerk” bir imkana kavuşması ile sonuçlanacak gözüküyor. Türkiye de yalnızlaşıyor.

Kürtlerle birinci dereceden akraba olan Türklerin meseleye bir başka bakış açısı ile çözüm üretmesine şiddetle ihtiyaç var. Türkler Anadolu’da Kürtlerle kaynaşmış vaziyette. Ne Arap toplumu ne de Fars toplumu bu kaynaşmayı sağlayabilmiş değil. Bu ciddi avantaj.

Ancak taraflar birbirlerini çok yıprattılar. Suriye Kürtleri üzerinden bu yıpratma siyaseti halen sürdürülmekte. İsrail ile müşterek Yahudi-Kürt devleti oluşturmayı masada tutan Barzani’ye Türkiye dese “bize katılın”, cevapları ne olur sizce?

Unutulmamalı; Kürtlerle Türklerin ilk büyük buluşması Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey zamanında olmuştur ve bu birliktelik bölgedeki dengeleri değiştirmiştir.

Türkler “bir başka bakış açısı ile” yeni bir çözüm üretmek zorunda. Mevcut çözümün netice getirmeyeceği sanırım anlaşıldı.

Bunun için tek ihtiyaç demokratik bir rejim. Kendi evini düzenlemeyi başaracak Türkiye, komşularının evinin düzenlenmesine de daha güçlü katkı sağlayabilir. İçinde bulunduğumuz coğrafyada en önemli yumuşak gücün “demokratik bir yönetime sahip olmak” olduğu net.

İsrail kendi milli menfaatlerinin gereğini yapıyor, hata Türkiye’de olmasın?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —