Abdüllatif Şener vak’ası-CHP’nin serencamı

Ahmet Taşgetiren'in Karar'daki yazısı;

Abdüllatif Şener vak’ası-CHP’nin serencamı

 

Siyasette “vak’a”ya dönüşmek nasıl bir şeydir? “Olay haline gelmek” yani?

Ortaya koyduğunuz tavırla diğer bütün gündemlerin önüne geçmek…

Artık siyaset hafızamızda bir “Abdüllatif Şener vak’ası” bulunduğu muhakkak.

Nasıl desem, biraz, belki çokça trajik. Seyrettiğinde kendisinin bile içini daraltacağı, 32 kısım tekmili birden canlı yayında sergilenen…

Kim olursa olsun böyle bir vak’ayı seyretmek, insanın insana ilişkin umutlarını sıkıntıya sokuyor.

…..

Daha fazla yazmayacağım.

Sonrasına bakalım.

…….

CHP’nin seçimle ilgili bir gündemi vardı. Başka partilere mensup olup da CHP listesinden Meclis’e giren ve seçim sonrasında kendi partilerine döndükleri için Meclis’teki CHP varlığını birdenbire 39 azaltan Saadet’li, DEVA’lı, Gelecek’li, DP’li milletvekilleri…

Cumhurbaşkanı adayını kazandıramamış, bu arada Meclis’te de dramatik bir azalma yaşamış bir parti: CHP.

Ve ardından, birkaç başkasıyla birlikte CHP’nin “Sağa açılma” politikasının sembol isimlerinden Abdüllatif Şener vak’ası…

Acaba her şey yanlış mıydı?

Oyuna mı geldi CHP?

Sağ – Muhafazakâr ilişki, aldatılmaya açık bir ilişki miydi?

CHP yeniden köklerine, bir başka ifadeyle fabrika ayarlarına, bir başka ifadeyle “Devrimci” belki “Kemalist” hüviyetine mi dönmeliydi? Mustafa Kemal miydi CHP, İnönü müydü, Ecevit mi, Baykal mı, Kılıçdaroğlu muydu? Darbelerle akraba bir hüviyeti mi vardı? Tek parti miydi, demokrasiye geçmek miydi?

İttifak - mittifak hep CHP’den yemek anlamına mı geliyordu?

Böyle bıçkın sorular…

Gelinen nokta hakkında halen CHP’nin liderliğini sürdüren ve “Helâlleşme” söylemiyle “CHP’nin ulaşamadığı ve yer yer canını yaktığı kitlelere açılımı”nın öncülüğünü yapan Kemal Kılıçdaroğlu acaba ne düşünüyor?

İstanbul’u muhafazakâr kitlelere de sempatik gelen kimi jestlerle ve tabii “ittifak siyaseti” ile kazanan ve şimdilerde de “Değişim” sath-ı mailine giren CHP liderliğinin en güçlü adaylarından kabul edilen Ekrem İmamoğlu acaba ne düşünüyor?

Ya, yanlış yapıyoruz arkadaşlar, “Helalleşme” adımı önemliydi, CHP’nin taban oyu epi – topu yüzde 20’dir, fabrika ayarlarına dönmek yüzde 20’ye dönmekse, bu akıl işi değildir. Sonuçta Türkiye’yi yönetmeye talip olacaksınız ve Türkiye gerçeğinde sağ – sol denklemi öteden beri yüz de 65-35’tir, bu denklem, sizi ebediyyen muhalefette bırakır, karşı bloku da iktidara getirir. Devrimci diye nitelediğimiz o dil, Atatürk ve İnönü tutkusuyla CHP’de bulunan ama namazında – niyazında CHP’lileri bile ürkütür, Tek Parti zihniyetiyle 2023 Türkiyesine söz söyleyemezsiniz” diyenler de var ama….

Niye verdik ki o kadar milletvekilini?” diyenlerin sesi baskın çıkıyor. Ne de olsa “çıkarlara hitap eden” bir matematikten hareket ediliyor.

Bizzat Sayın Kılıçdaroğlu’nun ağzından “Birlikte girersek oylar bölünmez” demişsiniz, adıyla sanıyla CHP’den farklı olan, bir kısmı yeni kurulduğu için kendi varlık mücadelesini veren, buna rağmen logolarından vazgeçip hitap ettikleri kitleler tarafından yadırganma pahasına CHP şemsiyesi altında seçime girmeyi kabul eden ve bağlılarına “CHP’ye oy atın, Kılıçdaroğlu’na oy atın” çağrısı yapan partilerin fedakarlığını gören yok. Ne yapacaklardı bu partiler, “İktidarı düşürmek ve CHP’yi iktidara getirmek” gibi bir motivasyonla mı hareket edeceklerdi? O zaman kitlelerinden bir tek oy alabilirler miydi? Tabii ki “Şu listede bizim de adayımız var, ona oy verin” dediler.

Soru şu: CHP kendi asıl oyunu alabildi mi acaba? Milletvekilliğini profesyonel meslek haline getirdikleri bilinen adaylar kendi kitlelerinde hala karşılık bulabiliyorlar mı? CHP sadece kendi kadrolarıyla toplum önüne çıksa bu kadar oyu alabilir miydi? Diyelim ekonominin en başat gündem olduğu bir seçim ortamında, diğer 5 partinin ekonomi kurmayları olmasaydı sadece CHP kadrosu toplumda güven oluşturur muydu?

Tv’lerde kerametleri kendinden menkul sol aktörlerce kimi zaman alaya alınan, kimi zaman aşağılanan partiler belki de aradaki “hukuk”u korumak için polemiğe girmiyorlar. Ama bunun da bir “Diyet” psikolojisini oluşturacağı tartışılmaz. “CHP ile ilişki zaten riskliydi, şimdi bir de böyle bir diyet kampanyası kabul edilemez” dememeleri de için de çok sabırlı olmaları gerekiyor. Çünkü onun da bu partilerin kendi tabanlarında “Niye bu aşağılanmaya tahammül ediyorsunuz?” diye başlayan ve “İşte elini tuttuğunuz CHP bu” diye devam eden bir tepki oluşturması söz konusu…

Türkiye “Hakikaten CHP ne?” gibi bir soruya geldi yeniden… Garip.