Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

ABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım

Bekir Berat Özipek yazdı

ABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım

ABD ve İsrail’in İran’a karşı yürüttükleri savaş ve işledikleri cinayetler, ateşkesle birlikte durulmuş görünüyor. 

Bu süre içinde İran’ın pek çok üst düzey yöneticileriyle beraber binlerce kişi öldürüldü; İran’ın nükleer bomba üreteceğini iddia ettikleri santralleri vuruldu. 

Amaç eğer bundan ibaretse kısa vadede alacaklarını almış ve istedikleri mesajı vermiş olabilirler. 

Yaşadığımız bölgede barışın tesisi ise, terör estirip gözdağı veren ABD ve İsrail’e karşı bölge ülkelerinin kendilerini toparlayıp birlikte basiretli bir politika izleme kapasitelerine bağlı görünüyor.

 

Mesele İran’ın nükleer programı mı?

Meselenin “İran’ın nükleer programı” olmadığını biliyoruz. Tıpkı Irak’ın işgalinin gerçek sebebinin “Saddam’ın elindeki kitle imha silahları” olmadığı gibi. 

ABD’nin baştan beri Saddam’ın elinde kitle imha silahı olmadığını bildiğini sonradan öğrendik. 

1964’te Vietnam’da savaş başlatmak için destroyerlerine saldırıldığına dair halkına yanlış bilgi verdiğini de yine sonradan, 2005’te öğrendik.

2011’de Libya’ya müdahale ederek onu bugüne kadar insan öğüten bir çatışma ortamına sokan ABD’nin görünürdeki amacı “sivilleri katliamdan korumak”tı. Sonrasını biliyoruz. Bunun da “özeleştirisini” Obama beş yıl sonra, 2016’da yaptı. 

ABD’nin 1973 Şili darbesindeki rolüne dair belgeler 20 yıl sonra gün yüzüne çıktı. 

1953’te İran’daki askeri darbenin CIA tarafından kotarıldığını 2013’te bizzat CIA açıkladı. 

Listeyi uzatmak mümkün. Ama onlar da gizlemiyor zaten. “Açık toplum” ne de olsa! Serde “demokratik şeffaflık” var. Bir de “sorumlu” ve “hesap verebilir” yönetim anlayışı. 

Sadece bunu işi bitirdikten, savaş, işgal ve darbe başarıya ulaştıktan ve alacaklarını alıp mideye indirip sindirdikten sonra yapıyorlar. 

Örneğin İran’ın petrolü millileştirme kararı alan demokratik olarak seçilmiş başbakanı Muhammed Musaddık’a karşı 1953’te İran ordusuna yaptırdıkları darbedeki rolü tam 50 yıl sonra Obama’nın ağzından 2009 yılında itiraf ettiler.

Ettiler de ne oldu? Sonrasında ABD, İran’da on yıllar boyunca darbeci generallerin düzeninde hortumladıklarının maliyetini hesap edip 50 yıllık faiziyle ödemeyi mi taahhüt etti? 

Hayır, o sadece “tarihe karşı dürüst olmayı” tercih etti. Doğru dürüst bir özür bile dilemedi. 

Ama dileyebilirdi de. Hatta belki gelecekte bir gün, Gazze’de devam eden soykırımdaki ortak sorumluluğunu en çarpıcı biçimde başka bir ABD başkanı dile getirecek; soykırımla ilgili en acıklı filmleri de yine Hollywood yapacak. Ama gelenek bozulmazsa, o günkü özür beyanları da timsahın yuttuğunu çoktan sindirdiğini gösteren gözyaşları olacak.

Bu yüzden biz asıl o günlerden korkalım. O günler gelmesin diye çaba sarf edelim. 

Çünkü o günler geldiğinde bizler, ABD, İsrail eliyle bölgemize dayatılan bu savaşları kaybetmiş ve canavarlara yem olmuşuz demektir.

 

Ne yapabiliriz?

Onun yerine ABD’nin İslam coğrafyasına ve başka bölgelere empoze ettiği ve edeceği tüm savaşlara karşı saldırıya uğrayan ülkelerin ve toplumların yenilmemesini sağlamaya çalışmamız gerek.

O ülkelerdeki devletler ve rejimlere ilgili tüm ihtilafları paranteze alarak, tüm anlaşmazlıkları erteleyerek, onların ezilmemesi ve halkının katledilmemesi için gayret sarf etmemiz gerek.

ABD ve ortaklarının soykırım, savaş ve saldırı suçlarının siyasi, hukuki ve maddi bakımlardan tüm sorumluluğunun sağlandığı bir durum için mücadele etmemiz gerek.

ABD’nin gerçek bir özrü tüm sonuçlarıyla dile getirebilmesi için yutmaya çalıştıklarını ağzından almamız gerek.

Çünkü saldırıya uğrayan biziz, bombalanan şehirler de burada.  

“Irak, Suriye ve İran’dan sonra hangi ülkenin hedefte olacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok” diyor Devlet Bahçeli. 

Çok haklı.

Her halükârda önlemimizi almak zorundayız. İran’dan sonra sıranın başka hangi bölge ülkesine geleceğini ya da listedeki sıramızı bilmemiz şart değil. 

Bölgemize diz çöktürerek, sindirerek ve haraca bağlayarak “uygar dünya”yı oynamaya devam etmek istiyorlar. 

Hepimiz hedefteyiz ve direnmek zorundayız. 

Son hadiselerin yaşadığımız bölgeyle ilgili etkilerini de konuşup tartışmak zorundayız. 

Aramızdaki ihtilafları çözmek, dayanışmak, ortak geleceğimiz üzerine düşünmek ve yine beraberce çözümler üretmeye ihtiyacımız var. Müslüman, Hıristiyan, Şii, Sünni ve diğer inançlardan tüm bölge ülkeleri ve toplumlarıyla.

Yaşadığımız coğrafyayı bir av sahası olmaktan çıkarmak ve yine yıllar sonra birilerinin timsah gözyaşlarına konu olmamak için.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER