Metin Okuyanlar ve Resim Okuyanlar: Dijital Hermenötiğin İki Yüzü

Kadir Canatan Yazdı;

 Metin Okuyanlar ve Resim Okuyanlar: Dijital Hermenötiğin İki Yüzü

Günümüzde bilgiye ulaşma biçimleri dönüşmekte, bu dönüşüm bireyin düşünsel, kültürel ve sosyal inşasında radikal etkiler yaratmaktadır. Bu bağlamda, çağdaş hermenötik yaklaşımla günümüz insanını iki temel okuma biçimi üzerinden değerlendirmek mümkündür: Metin okuyanlar ve resim okuyanlar. Birincisi, klasik anlamda yazılı metinler aracılığıyla derinlikli okuma yapan, kavramsal düşünmeyi sürdüren bireyleri; ikincisi ise dijital ekranlar aracılığıyla görsel yoğunluklu içerik tüketen, kısa ve yüzeysel bilgiyle yetinen bireyleri temsil eder. Bu ikilik, yalnızca teknolojik bir fark değil, epistemolojik bir kırılmadır.

Metin okuma, tarihsel olarak düşüncenin ve anlamın derinleştirilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Walter Ong’un kavramsallaştırdığı şekilde, yazı kültürü soyut düşünmeyi, nedensellik kurmayı, içsel monoloğu ve kavramsal sürekliliği mümkün kılar. Metin okuyan birey, anlamı bir süreç içinde inşa eder; sabır, dikkat ve bağlam kurma becerisi geliştirir. Bu birey, kendisiyle ve toplumla eleştirel bir ilişki kurabilir; çünkü metin, anlamı hemen vermeyen ama inşa edilmesi gereken bir yapıdır.

Buna karşın, günümüzün dijital gerçekliğinde giderek egemen hale gelen resim okuma pratiği –ki bu daha çok Instagram, TikTok, Twitter görselleri ve kısa video içerikleriyle şekillenir– hızlı, sezgisel ve fragmantal bir anlam üretim biçimidir. Marshall McLuhan’ın “medya uzvumuzdur” önermesi doğrultusunda düşünüldüğünde, görsel medya bireyin dikkatini yüzeye çeker; derinlikli analizi değil, anlık tepkiyi önceler. Bu yeni okur tipi, görsel imgelerle düşünür, metinsel bağlantılar yerine duygusal çağrışımlarla anlam kurar.

Burada önemli bir kırılma yaşanır: Metin okuyucu, zamana ihtiyaç duyan bir özne iken; resim okuyucu, an’da yaşar. İlki belleği ve sürekliliği esas alırken, ikincisi anda tükenen bir deneyime yönelir. Bu farklılık sadece bilgi edinme biçimini değil, zaman algısını, sabır eşiğini, hatta duygusal gelişimi de şekillendirir. Sosyolog Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernlik” kavramsallaştırması, bu bağlamda resim okuyucunun kimliğinin nasıl geçici, kırılgan ve yüzeysel hale geldiğini açıklamada işlevseldir.

Bu durumun kültürel etkileri de derindir. Metin okuyan birey kültürel olarak geçmişle bağ kurar; çünkü metinler birikimli kültürel taşıyıcılardır. Oysa resim okuyan birey için kültür anlık ve görseldir; kültürel miras, TikTok videolarına indirgenmiş eğlencelik içeriklerdir. Bu da toplumsal belleğin kırılmasına ve estetik algının yüzeyselleşmesine neden olur.

Sosyal olarak ise metin okuyan birey, toplumsal eleştiriye açıktır; çünkü metinler ideoloji, tarih ve etik meselelerle yüzleşme imkânı sunar. Buna karşılık resim odaklı birey, gösteri toplumunun parçasıdır. Guy Debord’un kavramsallaştırdığı şekilde “görünenin egemenliği” içinde birey, tüketici ve seyirciye indirgenmiştir.

Bu bağlamda eleştirel pedagojik bir öneri zorunlu hale gelir: Dijital görsel kültürün kaçınılmazlığı kabul edilerek, genç kuşaklara görsel okuryazarlık kazandırılmalı; ancak aynı zamanda metinsel derinlik ve kavram merkezli düşünce yeniden inşa edilmelidir. Yani mesele metni resme karşı savunmak değil, görsel çağda metni yeniden anlamlandırmaktır. Dijital hermenötiğin bir ayağı imgede, diğer ayağı ise düşünsel yapıdadır. Bu iki boyut, eğitimin merkezine birlikte alınmalıdır.

Sonuç olarak, dijital çağda “okur” kavramı da dönüşmektedir. Fakat bu dönüşümün insanı edilgenleştiren değil, özgürleştiren bir biçime kavuşması için, metin ile resim, derinlik ile yüzey, sabır ile hız arasındaki ilişki pedagojik olarak yeniden kurgulanmalıdır. Çünkü nihayetinde mesele neye baktığımız değil, nasıl baktığımızdır; neyi gördüğümüz değil, nasıl anlamlandırdığımızdır.

 

Kaynak: Farklı Bakış