Şiir estetik bir mesele olduğu kadar insan kalma mücadelesinin sosyolojisi ve anlamını barındıran bir anlam kapsülüdür.
Modern çağ, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir ilerleme ve konfor sunarken aynı zamanda insanlığı derinden sarsan yabancılaşma ve mekanikleşme şartlarını da beraberinde getirdi.
Hayatın her alanının algoritmalarla ve verimlilik odaklı sistemlerle yönetilmesiyle, insan kendi ritminden koptu. Yaratıcılığın yerini tekrarlanabilir, ölçülebilir görevler aldı. Bu mekanikleşme; insanı doğadan ve anlamdan uzaklaştırdığı gibi diğer insanlarla kurulan otantik bağların da kopmasına yol açtı.
Insan, devasa bir çarkın içinde dönen bir dişli gibi hissetmeye başladı; kalabalık içinde bile derin bir yalnızlık ve anlamsızlık duygusuyla kuşatıldı. Modern çağın rasyonel ve düzenli görünen dünyası, aslında insanın özünü feda ettiği, kendini bir nesne gibi hissettiği ruhsal bir boşluğa dönüştü. Bu çağın yabancılaştırıcı ve mekanikleştirici şartlarında şiir, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde insanın özne olarak varlığını sürdürmesinin imkânlarını araştırmakta ve insan için bir çıkış noktası olmaktadır.
Bu eser böyle bir hassasiyetin ürünü olup disiplinler arası bir yaklaşımla, nehir söyleşi tarzında şiiri konu edinmektedir

