Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

31 Mart, Seçim, Beka, Kayyum?

Yusuf Yavuzyılmaz´ın Özgün İrade Dergisi 2019 Nisan(180.) sayısında, yapılan 31 Mart yerel seçimlerinin değerlendirildiği, konu ile ilgili dosya içerisinde yayımlanan ?31 Mart, Seçim, Beka, Kayyum?´ başlıklı analiz yazısı?

31 Mart, Seçim, Beka, Kayyum?

Demokrasinin en temel parametresi olan seçim, yönetimin belirlenmesinde oy çokluğunu esas alır. Kuşku yok ki, çoğunluk, adalet, hak, hukuk ve insan hakları gibi değerlerin kaynağı olamaz. Zaten demokrasi teorisi de çoğunluğun haklı, adaletli, doğru olduğu ilkelerinden hareket etmez. Çoğunluk, ?bizi belirlenen sürede kim yönetecek?? sorusuna ilişkin bir tekniktir. Kaldı ki, zamanla bireyler fikirlerini değiştireceğinden ya da yaptığı seçimi hatalı bulabileceğinden dolayı, seçimler belirli periyotlarda tekrarlanır. Kuşku yok ki, yönetimde toplumun rızasını aramak son derece değerli bir yöntemdir. Seçim, hak, hukuk, adalet ve insan haklarına kaynak oluşturduğu için değil, yöneticilerin seçiminde sorunluluğu topluma yaydığı için değerlidir.

Oy çokluğu ile seçilen yöneticinin meşruluğu tartışılamaz. Ancak seçilen yöneticiyi herkes desteklemek, beğenmek zorunda değildir. Bu durum da demokrasilerde muhalefetin meşruiyetini temellendiren en önemli ilkedir.
Bilindiği gibi Erdoğan´ın seçim sürecinde kullandığı en önemli iki söylem, ?Beka sorunu? ve ?Türkiye´de Kürdistan diye bir bölge yoktur? söylemleridir. Bu söylemlerin özellikle Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde tepki ile karşılanacağı yönünde yorumlar yapılıyordu. Ancak öyle görülüyor ki, oy kaybetmek söyle dursun, bu bölgelerde oy artışı yaşandı. Erdoğan´ın Kürt söyleminin Kürt bölgelerinde tepki yerine destek bulmasının nedenleri de iyi analiz edilmelidir. Beka sorununun karşılık bulması mı, HDP´ye tepki mi, yoksa kayyumların hizmet odaklı siyaseti mi, Kürtlerin oy verme davranışını etkilemiştir? Ya da başka faktörlerin olup olmadığı sorusu da ayrıntılarıyla analiz edilmelidir.

Öyle görülüyor ki, Beka sorunu, Muhafazakâr/ dindar/ milliyetçi seçmende bir karşılık bulurken, seküler/ ulusalcı / Kemalist seçmende belirgin bir karşılık bulmamıştır. Kuşkusuz bunun muhafazakâr / dindar/ milliyetçi seçmenin zihinsel kodlarını oluşturan siyasal akılla ilgisi var. Sünni siyasal akıl, güvenlik ilkesiyle bağlantılı olan beka sorunuyla doğrudan ilgilidir. Bunun İslam siyasal düşüncesinin oluştuğu dönemdeki güvenlik sorunları ile de doğrudan ilgisi vardır.

Diğer yandan ?şer güçler? ya da ?dış güçlerin? varlığı inkâr edilemez kuşkusuz. Sorun, sorumluluklarımızı kendi dışımıza transfer ederek rasyonelleştirme ve kendimizi eleştiriden uzak tutmak anlayışıdır.

Seçim sonucunda Cumhur İttifakı yüzde 50´nin üzerindeki oy oranını korudu. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oylarında anlamlı bir artış olmasa da İzmir, Ankara ve bir ihtimalle İstanbul´u da kazandı. İYİ Parti (İP) ve SP hiçbir ilde belediye alamadılar. HDP´ de özellikle Kürt nüfusunun yoğun olduğu yerlerde önemli bir düşüş yaşadı.

AK Parti´den HDP´ ye herkesin üzerinde düşünmesi gereken bir seçim sonuçları var karşımızda. Ankara ve kesin sonuçlar için bir süre daha beklemek gerekse bile büyük ihtimalle İstanbul el değiştirmesine karşın erken seçim tartışmaları şimdilik gündemde yok.

Kuşkusuz seçime katılan iktidar başta olmak üzere herkes ortaya çıkan sorular üzerinde tartışacak. İktidar toplamda yüzde elliyi aştığı için, CHP´ de İzmir, Ankara ve (ihtimal) İstanbul´u aldığı için kazançlı. Kuşkusuz MHP´de kazançlı olan partilerden biri olarak öne çıktı. Cumhur İttifakının küçük ortağı MHP kazançlı çıktığı seçimden, Millet İttifakında ise büyük ortak CHP kazançlı çıktı.

2002 yılından beri iktidar olan AK Parti´nin hâlâ yüksek bir oy potansiyeline sahip olmasının sosyolojik nedenleri var kuşkusuz. Bu nedenleri şöyle sıralamak mümkündür:

1.Muhafazakâr dindar kitlelerin AK Partiyi kendilerini ifade eden bir hareket olarak görmesi.

2. Erdoğan´a duyulan sempati.

3. Daha iyi bir seçenek bulamayanlar.

4. Kazanımlarını olası bir CHP iktidarında kaybedeceklerine inanan muhafazakâr kitleler.

5. CHP´nin tarihsel uygulamalarından ürken muhafazakârlar.

6. Erdoğan´ın 2002´den beri bürokratik oligarşi ile yaptığı mücadeleyi haklı bulup, onu yalnız bırakmak istemeyenler.

7. Muhalefetten umut kesenler.

AK Parti ile mücadele edecek ve yeni bir alternatif oluşturmak isteyen siyasal anlayışlar, AK Parti´nin dayandığı sosyolojiyi iyi analiz etmek zorundadır. En büyük tartışma ise HDP ve İYİ Parti ekseninde yaşanacak gibi gözüküyor.

Cumhur İttifakı´nın yüzde 50´yi geçmesi erken seçim ihtimalini büyük ölçüde bitirdi. Ankara ve (ihtimal) İstanbul´da da CHP kazandı. HDP, Kürt bölgesinde önemli oranda oy kaybetti. Kuşkusuz bütün bunların sosyolojik analizi yapılmalı. Ayrıca, AK Parti, başkalarından korkarak istemeden oy verilen bir parti olmaktan süratle uzaklaşmalıdır. Bu da parti içinde oluşan hırsızlık, kayırmacılık, kibir gibi olumsuzluklarla cesurca yüzleşmeyi gerektirmektedir.

Her parti gibi HDP´nin de bir seçim stratejisi vardı. Çok oy aldıkları bölgelerde kendi adaylarını, az oy aldıkları bölgelerde de çeşitli partileri destekliyorlar. Urfa´da ve Adıyaman´da Saadet Partisi, İstanbul, İzmir ve Ankara´da CHP, Kocaeli ve Manisa´da ise İYİ Parti´yi desteklediler. HDP´nin Batı´da tek motivasyonları vardı: Cumhur İttifakına kaybettirmek. Bu anlamda HDP´li seçmenler Batı´da bu stratejiye büyük ölçüde uymuştur.

Her seçimde ortaya çıkan bir sorun da oy vermeyi veya vermemeyi siyasal bir davranış olmaktan çıkarıp itikat alanına çekmek ve bunun üzerinden küfürle itham etmek yaklaşımıdır. Bu yaklaşım son derece sorunludur. Dini değerleri siyasete taşımak kabul edilebilir ve olması gereken bir tutumdur. Olmaması gereken dini değerleri siyasal çıkarlar uğruna kullanmaktır.

Kuşkusuz her seçim, seçime giren aktörler için özeleştiri yapmayı gerektiren zamanlardır. Eleştiri yapanlar, kibir tuzağına düşmekten özenle kaçınmalıdır. Kibir temelli bir eleştiride muhatap daima karşıdadır. Kibirden insanı kurtaran özeleştiri ve tevbedir. Tevbe eyleminin öznesi de nesnesi de aynı kişidir. Başkalarının hatalarını eleştirmek kolay, zor olan aynaya bakabilmek, kendini eleştirme cesareti gösterebilmektir. Başkalarını eleştirenler, hakikatin izinden gitmeleri, bir menfaat gözetmemeleri, doğru bilgileri kullanmaları sayesinde kibirden uzaklaşabilirler. Sadece karşı tarafı eleştirip kendi hatalarını bilerek görmezden gelenler hem sorunlarını göremezler hem de bu sorunları sağlıklı şekilde çözemezler.

SP ve AK Parti seçim sürecinde; kardeşliği zedeleyen, samimiyeti bitiren, düşmanlıkları kışkırtan bir söylem sürdürdüler. İktidar mücadelesi uğruna değerleri tüketmeye değer miydi, sorusu üzerinde düşünülmelidir. Özellikle iktidar tarafından yürütülen ötekileştirici söylem, son derece sorunlu bir söylemdir. AK Parti ve SP arasındaki mücadeleye ve kullanılan dile bakarsanız, görünen şu: İslam kardeşliği, siyasal çıkarlara kolaylıkla kurban edilmiştir.

İnsanların farklı siyasal partileri, ideolojileri, cemaatleri desteklemesi normaldir. Burada fanatizme teslim olan tutum, kendi dışındakilerini meşru görmeme eğilimidir. Maalesef bu tutum, her düşünce içinde gizlenmiş olarak varlığını sürdürüyor. Siyasal söylem, kendi yaptıklarıyla değil de başkasının kötülüğü üzerinden tanımlama yapmak giderek çoğalan bir söyleme evriliyor.

Bu seçimin en önemli bir özelliği de yükselen milliyetçi dilin, siyaseti teslim almasıdır. AK Parti´nin milliyetçiliğe yaslanması seçim kazandırabilir, ama sürdürülebilir bir barış ortamına katkı sağlayamaz. Milliyetçiliğin yükselişi diğer siyasal akımları teslim almamalı. Türk ve Kürt milliyetçiliğinin dışında, hak hukuk, adalet ve hukuk devletini temel alan bir arayış gerekiyor.

Sosyal olayları komplo teorileriyle değil, sosyolojik gözlemlerle analiz etmek gerekir. Aşırı komplo teorisine teşne insanlar, olayların derinindeki gizemli faktörleri araştırırken burnunun ucundaki sineği göremez.
Her şeye karşın seçim yapmak önemlidir. Aliya İzzetbegoviç´in dediği gibi: ?Diktatörlük bir günahı yasaklasa bile ahlaksızdır. Demokrasi ona izin verse bile ahlaklıdır. Ahlakilik, özgürlükten ayrılamaz. Ancak hür fiil, ahlaki olabilir.? /// Dindarların sosyal, kültürel ve siyasal alanlardaki sorunlu tavırlarına yönelik ufuk açıcı eleştiriler önemlidir. Dini değerleri yaşamın ilkesi olmaktan çıkarıp dünyevileşmeye kapı aralamak şeklinde ilerleyen süreç ne yöne evrilecek? Dini hayatında önemsemeyen seküler milliyetçi bir yönelime mi, yoksa dini aslı kaynaklarına uygun yaşama arayışına mı?



Anahtar Kelimeler: Mart Seçim Beka Kayyum

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER