Konu ile ilgili olarak Yusuf Özkır'ın, 24 Mayıs 2015 tarihli Milat Gazetesi'ind yayımlanan yazısını konu açısından iktibas ediyoruz...
Türkiye, Cumhuriyet dönemindeki ilk askeri darbesini 27 Mayıs 1960 tarihinde yaşadı. 1923 yılından 1950 yılına kadar devam eden Tek Parti yönetiminden sonra 1950 yılında milletin oylarıyla iktidara gelen Adnan Menderes’in (ve Celal Bayar’ın) Demokrat Partisi, darbeyle devrildi. Askerin idareye el koyduğunu ilan eden bildiri Albay Alpaslan Türkeş tarafından okundu. Darbeyi yapanlar, askerin içinde örgütlenen genç subaylar cuntasıydı. Türkiye’deki militarist medyanın sivil siyasetçilere gözdağı vermek için zaman zaman kullanmayı sevdiği ‘genç subaylar rahatsız’ kavramsallaştırması da bu dönemde literatüre girdi.
Genç subaylar, Başbakan Adnan Menderes’i ve iki bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı idam ettiler. Bu idam sehpaları, aynı zamanda, Türkiye’de tek gücün Ordu olduğunu vurgulamak için kurulmuştu. Demokrat Partilileri yargılamak için kurulan Yassıada Mahkemelerinde adil olan hiçbirşey yoktu. “Sizi buraya gönderen irade böyle istiyor” ifadesi Menderes ve arkadaşları hakkındaki kararın belli olduğunu ve yargılamanın karikatür olduğunu anlatan bir vecize olarak kamuoyuna yansımıştı. Demokrat Partili olan siyasilere ve yakınlarına büyük acılar çektirildi. Başbakan Adnan Menderes, henüz darbeden kısa süre önce yakın bir kurmayına, nöbet tutan askeri işaret ederek “bu Mehmetçik mi bana silah çekecek” ifadesini kullanarak böyle bir şeyin mümkün olmadığını anlatıyordu. Hâlbuki kısa süre sonra o Mehmetçik Menderes’e silah çekti. Sadece çekmekle kalmadı. İdam da etti.
27 Mayıs darbesiyle birlikte Türkiye’de demokrasiye geçiş süreci büyük yaralar aldı. Siyasi partilerin kendi içinde oluşturmaya çalıştığı gelenek engellenmiş oldu. Yeni oluşmaya başlayan sivil siyaset kesintiye uğradı. Sadece siyaset kurumu değil, ülkedeki tüm kurumlar 27 Mayısçılar tarafından yeniden dizayn edildi. Meşhur ifadeyle söylersek asker bir silindir gibi bütün kurumların üzerinden geçti. Devlete bağlı kurumlar dışında üniversiteler ve basın üzerinden geçilen diğer kurumlardı. “Babıali’den de geçeceğiz” ifadesiyle basın baskı altına alındı. Darbenin yapıldığı gece zaten teslim olan basın, sonrasında askeri ideolojiyi içselleştirdi.
Dolayısıyla Türkiye’de medyanın askeri niteliğe bürünmesinin arkasındaki en büyük etken 27 Mayıs darbesidir. Bu tarihten sonra asker, medya için birincil haber kaynağı ve tüm kırmızı çizgilerin başlangıcı oldu. Medya, neyi doğru kabul edeceğine ve neyi yanlış olarak göreceğine karar vermek için askerden gelecek enformasyona odaklanmaya başladı. Son 12 yılda sivilleşme eğilimi görülüyorsa da medyanın kodlarındaki askerî bakış açısı varlığını koruyor. Bu yüzden Hürriyet gazetesi internet sitesinde Mısır’ın devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye verilen idam cezasının ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ima ederek kullanılan başlık 27 Mayıs'ın ektiği kodların devamı ve kurumsallaşmış biçimi olarak okunmalıdır.
Kaynak: Milat Gazetesi