2004’ten bile daha fakiriz

İbrahim Kahveci yazdı;

2004’ten bile daha fakiriz

Son açıklanan Yepyeni Ekonomi Programına (YEP) göre Türkiye’nin 2020 yılı GSYH’sı 4 trilyon 850 milyar lira olacak.  

Gerçi bu program açıklandıktan sonra 20 gün geçmeden tutmayacağı da belli olmuştu. Hatta geçen hafta Merkez Bankası bile 2020 yılı YEP enflasyon hedefini çöpe atıverdi.  

YEP, 2023 yılında dolar/TL kurunu 8,02 olarak öngörmüştü. Oysa YEP açıklandıktan sonra 20 gün içerisinde dolar/TL kuru 8,02 seviyesini geçti. (2020-2021-2022 hedefleri zaten ilk gün çöpe gitmişti). Merkez Bankası ise YEP programında 2020 yılı için 10,5 öngörülen enflasyonu geçen hafta 12,1’e yükselterek bu hedefinde geçersiz olduğunu ilan etti.  

YEP 2020 yılı ortalama dolar kurunu 6,91 olarak öngörüyordu. Maalesef bu öngörü artık sadece bir çöp olmuş durumda. Yılın kalan günlerinde dolar kuru 8,33’te sabit kalsa bile yıllık ortalama 7,076 olacak.  

Bu hesaba göre yıllık GSYH’mız 686 milyar dolar ve kişi başına gelirimiz de 8 bin 185 dolarda kalacak. Tabi ki bu hesap TL bazında GSYH’nin 4 trilyon 850 milyar olacağı hesabına dayalı.  

Güncel kur üzerinden ise GSYH’mız 585 milyar dolar ve kişi başına gelirimiz de 6 bin 953 dolar etmektedir.  

Zaten IMF Türkiye’nin 2020 yılı kişi başına gelirini 7 bin 720 dolar olarak hesaplıyor. Buradan bakınca Türkiye’nin kişi başına gelirinin çok rahatlıkla 8 bin dolar seviyesinde olduğunu söyleyebiliriz.  

Peki, bu 8 bin dolar kişi başına gelir ne ifade ediyor? 

Hani ekonomiyi 3 kat büyüttük laflarına karşılık şimdi ne oluyor? Bunu iki şekilde kıyaslayabiliriz.  

1- Eski yıllarla kıyaslayabiliriz 

2- Emsal ülkelerle kıyaslayabiliriz 

Bakınız eski yıllarla kişi başına geliri kıyaslarken bütün iktisat dünyası bir hataya düşüyor. Dolar bazında gelir hep sabit alınıyor; bugün ki değere bakılmıyor. Oysa Osmangazi Köprüsünü hatırlayın. İhale aşamasında köprünün geçiş fiyatı 35 dolardı. Şimdi ise bu fiyat 45 dolar... 

Nereden geldi bu artış? Tabii ki ABD enflasyon endekslerinden.  

Evet, ABD’de de bir enflasyon var. ABD doları da değer kaybediyor.  

1998 yılında Türkiye’nin kişi başına geliri 4 bin 445 dolardı. Ama bu doların 2020 karşılığı 7 bin 098 dolar etmektedir.  

Kısaca Türkiye’de insanlar 1998 yılına göre 2020 yılında sadece ve sadece yüzde 10-15 arasında para kazanmış oluyor.  

Evet, tam 22 yılda reel olarak kişi başına gelirimiz 7.098 dolardan YEP’e göre 8.185 dolara, IMF’ye göre de 7.720 dolara yükselmiş oluyor.  

Bu mudur yani Türkiye’nin hak ettiği büyüme ve gelişme? Onca meydan şovları 22 yılda yüzde 10-15 büyüme için mi yapıldı?  

AK Parti’nin ilk yılından sonra 2004 yılı kişi başına geliri 6.021 dolardır. Ama o doların 2020 yılı değeri 8.296 dolar ediyor. Yani YEP bile AK Parti’nin 2004 yılı refahının gerisine düştüğümüzü ilan ediyor.  

Aslında bu bir felakettir.  

Ülkeyi aldığınız yerin gerisine götürmekte bu kadar mahir kim olabilir?  

Hadi biraz da emsallerimize bakalım.  

2000 yılı kişi başına gelirler ve  

bugüne:  

Türkiye -4.249$ - 8.185$ 

Estonya -4.139$ - 20.742$ 

Letonya -3.295$ - 16.698$ 

Litvanya -3.267$ - 18.427$ 

Slovakya -3.788$ - 21.039$ 

Polonya -4.453$ - 17.387$ 

Macaristan -4.627$ -17.466$ 

Bulgaristan 1.546$ - 9.026$ 

Brezilya 3.751$ -11.122$ 

Çin 946$ - 8.254$ 

Endonezya 807$ -4.451$ 

G. Afrika 2.986$ - 7.346$ 

Malezya 4.030$ - 12.478$ 

Tayland 1.967$ - 6.503 $ 

Tabloyu aslında çok geniş tutabilirdik. Ama ne olduğunu anlamak için bu kadarı bile yeterli. 2000 yılında 1546$ geliri olan Bulgaristan artık bizden daha zengin. Bizim gerimizde ama bize yakın olan Estonya, Letonya, Litvanya gibi Baltık ülkeleri artık bizi 2-3’e katlamış durumdalar. Endonezya bile kişi başı gelirini 4,5 kat artırırken, biz sadece 0,92 kat artırabildik.  

Ülke büyüklüğü olarak Endonezya, Hollanda, İsviçre ve Suudi Arabistan bizi geçti. 16. büyük ekonomiden 20. sıraya düştük. Ama kişi başına gelirde ise 24 ülke bizi geçti. Bizden daha zayıf ülkeler ise bizimle farkı çok daha fazla kapattı.  

Şimdi kendimize soralım: Bu kadar fakirliği hak ediyor muyuz? Ya da bu kadar fakirlik ile Dünya’ya meydan okumayı nasıl buluyorsunuz?