1 Mayıs’ın bir serencamı…

Sait Alioğlu yazdı;

1 Mayıs’ın bir serencamı…

Batı pratiğine baktığımızda işçi sınıfını ilgilendiren sosyal hakların elde edilmesine yönelik, bir gün tespiti konusunda, teamüller gereği “ilk kez 1856’ yılında Avustralya’nın Melbourne şehrinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlemişti Daha sonraki sürece baktığımızda 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü ” olarak kutlanmasına karar verilmişti Ki, zamanla 8 saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazanmış oldu.

Osmanlı döneminde işçi ve emekçiler tarafından ilk kez 1905 yılında İzmir’de kutlanmaya başlamış ve İstanbul’da ilk kutlama 1910 yılında gerçekleştirildi. 1 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise 1935 yılında ‘Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’ adlı düzenleme ile ‘Bahar ve Çiçek Bayramı’ olarak genel tatil günlerine dâhil edildi.

12 Eylül 1980 darbesine kadar resmi tatil olarak kutlanan 1 Mayıs, darbenin ardından Milli Güvenlik Konseyi tarafından 1981 yılında resmi tatil günü olmaktan çıkartıldı. Aradan geçen 28 yılın ardından TBMM’de kabul edilen yasa ile 22 Nisan 2009 tarihinde ‘Emek ve Dayanışma Günü’ adıyla yeniden resmi tatil ilan edilmişti Ülkemizde ise ilk kez 1923 yılında resmi olarak kutlanmıştır. 1 Mayıs 1925 yılında çıkan Takrir-i Sükûn Kanunu ile İşçi Bayramı’nın kutlanması yasaklandıysa da 1 Mayıs 1935 yılında bu yasak sona erdi. 1935 yılından 1976 yılında Taksim’deki İşçi Bayramı kutlamalarına kadar 1 Mayıs Bahar ve Çiçek Bayramı adıyla kutlandı. Daha sonraları ‘Emek ve Dayanışma Günü’ adıyla yeniden resmi tatil ilan edilmişti…

Dikkat edilirse, hemen her konuda olduğu gibi 1 Mayıs’ın gün olarak kabul edilmesi ve kutlanması bağlamında bile cumhuriyet rejiminin bu konuda dahi halefinden geride kaldığı söylenebilir. En azından sanayideki değişim ve dönüşüme koşut olarak bir sınıfın oluşumuna bağlı olarak 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak kutlanması, genel kabul görse de, bir müddet sonra içerik olarak değişime uğratılmıştır.

Belki de o dönem, kendine karşı kitlesel anlamda  muhalif bir sol çevrenin olmayışı Kemalist rejimi bir konsept değişimine mecbur bırakmamış, ama altmışlı yıllarda, kendisi de batılı parametrelere sahip bulunan Türkiye solunun dizginlerini eline geçirmek isteyen CHP’nin, kendisini ‘ortanın solu’ olarak tanımlaması işin de seyrini değiştirmiştir. Ki kendisini kapitalist kalkınmaya göre düzenleyen rejim solunda adresi olmaya başlamıştı.

Ne yazıktır ki, CHP’nin, ta cumhuriyetin ilk dönemlerinde birçok alanda olduğu üzere maddi alanda da –CHP güya sol’du- kapitalist dünya içerisinde yer alması ve o yapı içerisinde yürüdüğü halde, insanları “ortanın solu” gibi devşirme kavramlarla kandırmaya çalışması, işlerliğini halen büyük bir kitle üzerinde sürdürmektedir.

Ve ne yazık ki, bir muhafazakâr parti olarak kurulan ve iktidarının ilk dönemlerinde, uyguladığı “onarıcı politikalar”dan dolayı geniş kitleler nezdinde “sosyal demokrat bir parti” izlenimi veren AK Parti’nin, kulvar değiştirip ülkeyi inşaat ve kalkınma mottosu üzerinden yerel ve uluslar arası sermayeye kurban etmesi sonucu 1 Mayıs konusunda, hak etmediği halde CHP’nin vb. ekmeğine yağ sürüyor olması, büyük bir sıkıntı olarak durmaktadır.

Birçok  kesimi   işin  dışında  tutarak   söylersek; kendini baştan kapitalist cenahta konumlandıran CHP’nin, muhafazakâr yanlışlardan dolayı  hiç de hak  etmediği halde “emek dostu” olarak kabul görmesi; beri yanda ise “sosyal demokrat” bir AK Parti’nin yapa   geldiği yapısal yanlışlardan dolayı  “emeğe, alın  terine, hakka, hukuka” alabildiğine önem atfeden İslam’ın mesajının –karamsar olmamak gerek aslında- güme gitmesi içten bile değil.

İşte, bizimde 1 Mayıs’ımız böyle olurdu!

Birinin gadrine uğrar manipüle edilirdi, diğerinin ise, sözde “en” sosyal demokrat partiden rucû edilir, fabrika ayarlarına geçilir ve sağcı refleksler sergilenirdi.

Bu zihinsel hengâme ve kargaşa içerisinde 1 Mayıs daha nasıl iyi bir şekilde kutlanır; onu da ilgilisine sormak gerekir.

1 Mayıs’a “yaşasın, maşasın!” desek de demeksek de “hak, hukuk, alın teri ve emek” konularında Müslümanca bir bilinci kuşanmalıydık vesselam…