Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

1921 Anayasası'nın içeriği nasıldı?

Mehmet Mazlum Çelik, 1921 anayasasının, 1924 anayasasına kıyasla farklı toplumsal unsurlara yer verdiği, ama, günümüz demokrasine uygun düşmediğini ve bununla birlikte katılım açısından en çoğulcu metin olduğunu belirtiyor.

1921 Anayasası

PKK, 5-7 Mayıs tarihinde gerçekleştirdiği kongrede silahlı eylemlerini sonlandırdığını ve örgütü tasfiye ettiğini açıkladı.

Barış için gerekirse şeytan ile dahi masaya oturulup görüşülür.

Eğer, ama, fakat, lakin hiçbir olumsuzluk bağlacı kullanmadan bu süreci desteklemek ve ülkede akan kanın karşısında durmak her insan tekinin vicdani vazifesidir.

Herkes acı çekti ve bedel ödedi. 

Devletin kimseye barış beğendirmek gibi bir zorunluluğu bulunmuyor, eğer ülkede bir terör örgütü kendisini tasfiye ediyorsa bu her yönüyle hayırlıdır.

Velhasıl PKK'nın bildirisinde en ilginç noktalardan birisi 1921 Anayasası'nın övülmesi ve buna karşın Lozan ve 1924 Anayasası'na getirilen eleştirilerdi.

Bu yazımızda 1921 Anayasası'nı genel bir çerçeve ile ele alıp okurun değerlendirmesine bırakacağız.


1921 Anayasası herkesi temsil etti

Aydınlar ve Mithat Paşa gibi önemli devlet adamlarının büyük gayretleriyle 23 Aralık 1876 tarihinde Türk halkı ilk defa anayasa ile tanıştı.

1877-8 Rus Harbi sonrası Sultan Hamid, Meclis-i Mebusan'ı kapattı ve Kanun-i Esasi'yi fiilen rafa kaldırdı. 

Kanun-i Esasi resmen olmasa da 1908 yılında tekrar ilan edilen II. Meşrutiyet'e kadar fiilen işlevsiz hale getirildi.

Bu anayasanın tamamen ortadan kaldırılmamasının en önemli gerekçelerinden birisi meşhur 113'üncü maddeydi.

Abdülhamid, bu madde ile kendisine tehdit olarak gördüğü birçok devlet adamı ve aydını mahkeme önüne dahi çıkarmadan istediği yere sürgün edebilmek gibi büyük bir güç elde etmişti.

Bu kanunun ilk işletildiği kişilerin başında Kanun-i Esasi'yi hazırlayarak meclisin açılmasına büyük katkı sağlayan Mithat Paşa geliyordu.

 

1921 yılına gelindiğinde de birçok düzenlemeye rağmen Kanun-i Esasi hâlâ yürürlükteki anayasa olarak karşımıza çıkıyor.

1921 Anayasası'nın en büyük özelliği, birleştirici olma özelliğiydi.

Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, meclisin mevcut atmosferini şöyle açıklıyordu: 

Kılıkları, giysileri, düşünsel düzeyleri ve görgüleri başka başka ve çok değişik; beyaz sarıklı, aksakallı, cübbeli, eli tespihli hocalarla pırıl pırıl üniformalı genç subaylar; yazma veya şal sarıklı aşiret reisleri, külahlı ağalar ve kavuklu çelebilerle Avrupa'daki yükseköğrenimlerini biritip yeni dönmüş Batı kültürüyle yetişmiş nokta bıyıklı 'Kuvayı Milliye' kalpaklı gençler yan yanadır. (İlk Meclis - Syf. 16)

1921 Anayasa'nın bir diğer önemli özelliği son derece dindar kimliği bulunan kişilerin de reyi ile hayata geçirilmesiydi.

Bu da yine Meclisin yapısından kaynaklanan bir durumdu.

Öyle ki ileride dindar kimliği münasebetiyle eleştirilerin hedefi haline gelecek Kazım Karabekir, meclis açılışındaki abartılı ve ağdalı dini motiflerin kullanılmasını sert bir şekilde eleştirecekti:

"Tarihimizde bu kadar koyu bir taassuplu merasimi diniye ile ilgili hiçbir meclis açılmamıştır. Fetvaları takip eden bu muazzam ihtilafat acaba yer yer başlayan kıyamlara karşı bir sigorta mı olacağı düşünüldü. Ne olursa olsun selabet (İnanç) ile taassubu Meclisi Millinin başlangıcı gününden ayırmak daha ihtiyatlı olurdu. Yani ne Cuma günü intihaba(Seçmeye) ne de bu kadar velveleye lüzum yoktu. Beliğ(Samimi) bir dua lazımı tesiri daha iyi yapardı. Gösterilen bu taassubun idamesi mümkün olamayacağından aksi tesiri daha vahim olabilir. Meclisi Milli 23 Nisan Cuma günü pek dindarane, daha doğrusu pek dervişane bir merasimle açılıyor…

(Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, c. 2
(İstanbul: Emre Yayınları, 2003),
617. TBMM Zabıt Ceridesi,
1. Dönem, C. I, 1. Birleşim, s. 1)
 

Atatürk mecliste

Atatürk mecliste

 

1920 yılında açılan mecliste neredeyse tüm ideolojik kesimler temsil ediliyordu.

Bu sebeple İslamcılar bu meclise "Meclis-i Kebir", Osmanlıcılar "Meclis-i Mebusan", Türkçüler "Kurultay" ve Atatürkçüler de "Büyük Meclis" ismini layık görmüşlerdi. 1

1921 Teşkilat-ı Esasi'yi hazırlayan meclis saltanat karşıtı değildi; ama meclisin adına "millet" ibaresini koyarak gücünü aldığı kaynağın Osmanlı Hanedanlığı'ndan ziyade halk olduğunu deklare ediyordu.

Öte yandan sanıldığının aksine büyük bir uzlaşıdan ziyade çetin tartışmaların nihayetinde kabul edilen 1921 Anayasası yalnızca 24 maddeden oluşuyordu.

Ayrıca kişi hak ve hürriyetlerini kısıtlayan son derece antidemokratik bir anayasa metni idi.

Anayasanın en temel ilkesi olan güçler ayrılığı prensibi yok sayılarak "Yürütme", "Yasama" ve "Yargı" tek elde toplanmış ve farklı görüşler yeri geldiğinde silah zoruyla bastırılmıştı.

Elbette savaş koşulları ve kendi bağlamında mazur görülebilecek sebepleri olsa da günümüz demokratik sistemlerine hiçbir surette örneklik teşkil edemeyecek maddelerle doluydu.

Bu özellikler bir kenara bırakıldığında 1921 Anayasası "Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir" maddesiyle egemenliği Osmanoğulları'ndan alıp halka vermiştir ve cumhuriyetin ilanına giden yolu açması itibariyle son derece önem arz eder.

Bu maddeye rağmen, saltanatın kaldırılmasına dair bir ibare hatta ima dahi bulunmamaktadır.

Aynı anayasanın son derece ilginç özelliklerinden birisi; bugün özerklik olarak kabul edebileceğimiz, "Yerinden Yönetim" modelini geniş bir çerçevede sunmasıydı.

Üstelik 24 maddeden oluşan bu kısacık anayasanın tam 14 maddesi özerklik konusuna ayrılmıştı. 

İl meclislerine büyük yetkiler veren bu maddeler; vakıflar, eğitim, sağlık, tarım ve hatta il ekonomisi gibi hayati konuları devlete bağlı valilerin elinden alarak il meclislerinin iradesine bırakıyordu.

1921 Anayasası'nın sunduğu bir diğer özellik meclis başkanının, padişahtan çok daha fazla güce sahip olmasıydı.

Yasama, yürütme ve yargı güçleri önce Mecliste toplanmış ve ardından tüm bu yetkiler süre sınırı kaydıyla meclis başkanı, yani Mustafa Kemal Atatürk'e devredilmişti.

Tarihte bunun bir başka örneği daha yoktu, Osmanlı padişahları ve sadrazamların hiçbiri böylesi bir yetkiyle donatılmamıştı. 

Tüm bu düzenlemeler yapılırken Kanun-i Esasi'nin lağvedildiğine dair bir ibare de söz konusu değildi. 
 

Birinci Meclis

Birinci Meclis

 

1921 Anayasası'nı yapan meclisin sonu

Bir anayasa yapmak için gerekli olan üçte ikilik çoğunluğun TBMM'de sağlanmadan Teşkilat-ı Esasi'nin yürürlüğe konulduğuna dair tartışmalar da ayrı bir mahiyet taşımaktadır. 

1921 Anayasası'nı meşru kılan elbette ki savaş koşullarıydı ve bir ruhu varsa bu da farklı kesimlerin temsil edilmesinden ileri geliyordu.

Fakat bu ruh birkaç yıl sonra ortadan kaldırılarak meclisteki birçok farklı unsur kendilerini baskın bir seçimle sistemin dışında bulacaktı.

Önemli hukukçularımızdan Kemal Gözler, Teşkilat-ı Esasi'yi hazırlayan meclisin lağvedilmesini şu şekilde aktarıyor:

"Büyük Millet Meclisinin 1 Nisan 1923 tarihli oturumunda seçimlerin yenilenmesi kararı alındı. Bu karar Meclisin basit çoğunluğuyla alınmıştır. Bu karar bizzat 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanununun 'madde-i münferide'sine aykırıdır. Zira ilk Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar verebilmek, 'madde-i münferide'de öngörülen 'gayenin husûlü' (amacın gerçekleştirilmesi) şartına bağlıydı.

Gayenin gerçekleştirilmiş olduğuna ise, ancak 'madde-i münferide' gereği 'Büyük Millet Meclisi adedi mürettebinin sülüsanı ekseriyeti' yani Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile karar verilmesi gerekiyordu. Oysa seçimlerin yenilenmesi kararı üçte iki çoğunluk ile değil, basit çoğunlukla alınmıştır. Birinci Meclis son toplantısını 15 Nisan 1923 tarihinde yapmıştır. Bir daha da toplanmamıştır.

İkinci Meclis seçimleri Haziran-Temmuz 1923'te yapılmıştır. Seçimlerde Mustafa Kemal Paşa, kendi grubu adına milletvekili adaylarını bizzat belirlemiştir. Birkaç bağımsız aday dışında, Mustafa Kemal Paşanın belirlediği listeler seçimleri kazanmıştır. İkinci Dönem Meclisi çalışmalarına 11 Ağustos 1923'te başlamıştır.

                                                                                                                                                                                  (1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Sayfa 54)


Özetle söyleyecek olursak, 1921 Teşkilat-ı Esasi, içerik açısından örnek alınacak bir anayasa değildir; ama bu anayasayı hazırlayan farklı unsurların katkısı göz önüne alındığında son derece önemlidir; fakat bu farklı fraksiyonları bir araya getiren en önemli koşul ülkenin işgal altında olmasıdır. 

1921 Anayasası katılım açısından en çoğulcu metindir.

1924 Anayasası ise ulus-devlet reaksiyonlarına göre hazırlanmış bir metindir. İkisinin karşılaştırmasını doğru şekilde yapabilmemiz için evvela "1924 Anayasası nasıl oluşturuldu, hangi maddeleri ihtiva ediyordu ve dönemin önemli isimleri nasıl tepki verdi" gibi soruları cevaplandırmamız lazım bunu önümüzdeki dosyalara bırakalım. 

 

1. Ulusal Kurtuluş Savaşın Döneminde Anayasal Gelişmeler ve 1921 Anayasası, Demirhan Burak Çelik - Sayfa 86.

Kaynak: Independent Türkçe

 

 

 



Anahtar Kelimeler: Anayasası' içeriği nasıldı?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER