Tarih: 18.12.2019 15:41

17/25 ARALIK KUMPASI!

Facebook Twitter Linked-in

2018 yılının Aralık ayının son günlerinde, siyasi tarihimizin en önemli davalarından birinin karar duruşması vardı. İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi, 24 Aralık 2018 tarihinde, bundan beş yıl önce, FETÖ´ nün 17 Aralık 2013 tarihinde gerçekleştirdiği operasyon ve (kolluk kuvvetinin direnişi nedeniyle teşebbüs aşamasında kalan) 25 Aralık operasyonunun faturasını kesti. Kamuoyunda, ?17/25 Aralık Kumpası Davası? olarak bilinen davada, sanıklara ceza yağdırdı.

17/25 Aralıkta Ne Oldu?

17 Aralık 2013 sabahı, Cumhuriyet Savcısı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç´in talimatıyla, birçok kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan kişilere, ?rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık´ gibi suçlamalarının yöneltildiği operasyonu İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Zekeriya Öz koordine ediyordu. O dönemdeki İçişleri Bakanı Muammer Güler´in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan´ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar´ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, iş adamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir´in de aralarında yer aldığı 89 kişi gözaltına alındı. Bakan çocukları Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan, işadamı Rıza Sarraf ve Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan´ın da aralarında bulunduğu 26 kişi tutuklandı.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, başlatılan soruşturmayı hükümeti ve ekonomiyi hedef alan siyasi bir operasyon olarak yorumladı. Hem Erdoğan hem de AKP hükümetinin önemli isimleri yaptığı açıklamalarda operasyonun Gülen Cemaati tarafından yürütüldüğü belirtildi. Soruşturmanın ardından aralarında Erdoğan ve bazı bakanlar dahil birçok hükümet yetkilisine, bürokrata ve iş adamına ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internet ortamında yayınlandı. Operasyonların ardından Egemen Bağış, Avrupa Birliği Bakanlığı görevinden alındı. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise bakanlık görevlerinden istifa ettiler.

17 Aralık sabahı operasyon başladığında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Şebi Aruz törenleri nedeniyle Konya´daydı. Bu operasyona tepkisi son derece sert oldu. Bu operasyonu devlet içindeki bir çetenin operasyonu olarak niteledikten sonra, ?bu ülkede ameliyata izin vermeyeceğini, bunun hesabının sorulacağını? söyledi. Operasyonun ardından Başsavcı Turan Çolakkadı, Celal Kara´nın yürüttüğü soruşturmalar için iki savcı görevlendirdi. Kendisine bilgi verilmeden hiç bir işlem yapılmamasını istedi.

?18 Aralık´ta, aralarında operasyonu gerçekleştirenlerin de bulunduğu beş şube müdürü görevden alındı. 19 Aralık´ta İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın merkez valiliğine atandı. 20 Aralık´ta çok sayıda üst düzey emniyet görevlisi görevden alındı. 21 Aralık 2013 tarihinde adli kolluk yönetmeliğinde önemli bir değişiklik yapıldı. Yönetmeliğin 5.maddesinde, Emniyet ve Jandarma kolluk amirlerine adli olayları mülki idare amirine bildirme, 6.maddesinde ise, savcıların kendilerine yapılan bir suça ilişkin ihbar veya şikâyetleri; el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal başsavcıya bilgi verme zorunluluğu getirildi.

Bu değişiklikten sonra 25 Aralık soruşturmasının savcısı olan Muammer Akkaş, yeni bir operasyon başlatmak istedi. Bu defa hedeftekiler, iş adamlarıydı. Savcı Muammer Akkaş 96 kişiye, ?suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırma ve rüşvet´ suçlamasında bulunuyordu. Birçok iş adamının da aralarında bulunduğu 41 kişilik gözaltı listesi hazırladı, mahkemeden bazı iş adamlarının malvarlığına el koyma kararı çıkarttı. Başbakan Erdoğan´ın oğlu Bilal Erdoğan için de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrı evrakı hazırladı. Ancak Emniyet, Savcı´nın talimatlarını yerine getirmedi.2 Başsavcı olaya müdahale etti. Kolluk amiri, yakalama, arama ve el koyma kararlarını uygulamaya koymadı. Muammer Akkaş, Adliye önünde yazılı basın açıklaması dağıtarak, ?Soruşturma yapmasının engellendiğini? söyledi. HSYK, açıklamayla Akkaş´a destek verdi. Hükümet, bu operasyonların ?suç olduğunu? söylese de, HSYK FETÖ´ nün kontrolünde olduğu için işlem yapılamadı. 26 Aralık´ta Savcı Muammer Akkaş´tan, 25 Aralık soruşturması dosyası alındı.

17/25 Aralık operasyonları başarısızlıkla sonuçlanan FETÖ, 2015 yılında da operasyonlara devam etti. Emniyetin direnmesiyle uygulamaya konulamayan 25 Aralık operasyon teşebbüsünden sadece 5 gün sonra, 1 Ocak 2014 tarihinde, Hatay´da MİT Tırlarına operasyon düzenledi. Bu operasyonda amacına ulaşamayınca, bu defa, 19 Ocak´ta, Adana´da, Büyükelçiler toplantısının olduğu gün ikinci kez MİT Tırlarına operasyon yaptı. ?Ben sadece İstanbul´da özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde değil, orduda, jandarmada, istihbaratta da varım? dedi. 29 Ocak 2014´te Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç´in elindeki dosyalar alındı. Operasyonu yöneten Başsavcı vekili Zekeriya Öz, önce Bakırköy başsavcı vekilliğine daha sonra Bolu´ya atandı.

Hükümete Operasyon Yapanlara Operasyon

Hükümet, devlet içindeki FETÖ yapılanmasını, ?paralel devlet yapılanması? olarak nitelendirdi. Bu yapıya yönelik, birçok ili (16 il) kapsayan ?ilk operasyon? 22 Temmuz´da başladı. Bu operasyonda, 17/25 Aralık operasyonunun kilit isimlerinden Yakıp Saygılı ve bazı isimler gözaltına alındı. Bu örgüte operasyon yapabilmek için, FETÖ´ nün, HSYK seçimlerini ve hakim ve savcılar üzerindeki egemenliğini kaybetmesi gerekiyordu. FETÖ bu seçimlerin ne anlama geldiğini, yürüttükleri soruşturmaların kendilerine kumpas olarak döneceğini çok iyi biliyordu. Bu seçimi kazanmak için bütün kozlarını sahaya sürdü. ByLock programının, HSYK seçimlerinden kısa süre önce faaliyete geçmesi, hâkim ve savcıların yoğun olarak kullandığının ortaya çıkması, ABD´nin de bu seçimlere ne kadar önem verdiğini gösteriyor. FETÖ´ nün yargı içinde, çok sayıda militanı olmasına rağmen, 2014 HSYK seçimlerini, çok az farkla da olsa hükümetin desteklediği adaylar kazandı.

HSYK seçimiyle büyük darbe alan terör örgütünün, yüksek yargıdaki etkinliğinin de kaldırılması için 15 Aralık 2014´te Yargıtay´a 144, Danıştay´a 33 yeni üye gönderildi. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul merkezli ?paralel yapı? soruşturması kapsamında, şüpheli Fethullah Gülen hakkında 19 Aralık 2014´te yakalama kararı çıkardı. FETÖ´ nün hükümete çevirdiği namlu, kendisine dönmüş oldu. FETÖ militanlarının muhaliflerini tasfiye amacıyla yürüttüğü soruşturmalar, bu soruşturmaları yürütenlere, kumpas davaları olarak geri döndü. Paralel devlet yapılanması soruşturmaları çerçevesinde, 17/25 Aralık kumpası soruşturması başladı. 1 Ekim 2015 tarihinde 17/25 Aralık kumpası iddianamesi hazırlandı. Üç yıl süren bu dava, yazımızın başında açıkladığımız mahkumiyet kararlarıyla sona ermiş oldu. Ceza muhakemesi kanununa göre, bu karar, istinaf mahkemesi ve Yargıtay´ın denetiminden geçtikten sonra kesinleşecek. Ancak, hükümeti düşürmek amacıyla, FETÖ liderinin talimatlarına göre hareket eden, örgütün diğer unsurlarıyla senkronize hareket eden, örgüt mensubu hâkimlerden istihsal ettikleri dinleme kararlarına istinaden, hemen herkesi dinleyen, çuvallar dolusu sahte belge üreten sanıkların bu işten paçayı sıyırmaları imkânsız görünüyor.

Siyaset bilimcileri, tarih ve hukuk tarihçileri, toplumbilimciler, psikolojik harekat uzmanları, savaş stratejileri üzerinde çalışanlar, istihbarat uzmanları, bu dava dosyasını detaylı olarak incelediklerinde, çok önemli bulgulara ulaşacaklarına inanıyorum. Ancak biz bu işi uzmanlarına bırakarak, beş yıllık mücadele sürecindeki tecrübeden hareketle, bu operasyonun arka planını hatırlamaya çalışalım.
17-25 Aralık Operasyonu, Yolsuzluk Operasyonu muydu?

17 Aralık 2013 sabahı operasyon başladığında, kamuoyu, bir yolsuzluğun olduğu kanaatindeydi. Bu algı, FETÖ´ nün daha açık bir deyimle CIA´nın dersine iyi çalıştığı anlamına geliyordu. CHP, MHP, HDP, SP başta olmak üzere, muhalefet partilerinin tamamının koro halinde yolsuzluk şarkıları söylemesi, bu algıyı pekiştiriyordu. Muhalefet partileri ve FETÖ, dört bakanın istifa etmesini, yolsuzluk yapıldığının kanıtı olarak kamuoyuna takdim etti. 17/25 Aralık kumpası soruşturması, bu operasyonun, 30 Mart yerel seçimlerinden bir hafta önce planlandığını ortaya çıkardı.

FETÖ´ nün en önemli gelir kaynaklarından biri olan dershanelerin kapatılması tasarısı, bu operasyonun öne çekilmesini sağladı. FETÖ´ nün ruh hastası, psikopat lideri, operasyon için, Mevlana´nın sevgilisine kavuşma gününü (Şeb-i Aruz/düğün günü) 17 Aralık tarihini, kendisinin doğum günü olarak belirlemiş! Bu operasyonun birinci amacı, bakanların istifasının ardından başbakanın istifa etmesini sağlayarak, yağdan kıl çeker gibi ?hükümeti düşürmek?, bu mümkün olmadığı takdirde, legal yollardan AK Partinin 30 Mart tarihinde yapılacak yerel seçimleri, Ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, nihai olarak 7 Haziran´da yapılacak genel seçimleri kaybetmesini sağlamaya yönelikti. Operasyonun ikinci amacı ise, 17 Aralık operasyonuyla siyasi desteğin, 25 Aralık operasyonuyla iş adamlarının desteğinin kırılmasına yönelik olduğu anlaşılıyor. 30 Mart yerel seçim sonuçları, bu operasyonun geniş kitleler üzerinde kabul görmediğini gösteriyor. Halk sadece yerel seçimlerde değil, müteakip seçimlerde de AK Parti´den desteğini çekmedi.

17/25 Aralık operasyonu adli bir soruşturma ve yolsuzluk operasyonu olsaydı, bu kadar devasa bir operasyondan, FETÖ ile ilgisi olmayanların da katkısı ve bilgisi olurdu. 17/25 Aralık kumpası soruşturması, bu soruşturmanın (FETÖ örgüt mensuplarının yürüttüğü) kapalı devre bir soruşturma olduğunu gösteriyor. Bu soruşturmada dahli olan herkesin FETÖ ile irtibatlı olduğu ortaya çıktı. Birçoğu yurtdışına kaçtı, kaçamayanlar yakalandı ve kumpas davasının sanığı oldu. Bu soruşturma yolsuzluk soruşturması olsaydı, bu soruşturmayı yürütenler, soruşturma evraklarını alıp FBI´ya teslim etmez, ABD´nin Halkbank Genel Müdür yardımcısı Hakan Atilla aleyhine açtığı davada, sözüm ona tanıklık yapmazdı. FETÖ militanlarının ele başının ve üst düzey yöneticilerinin ABD´ye sığınması, FETÖ´ nün operasyonlarının patronunun ABD olduğunu, bunların bu ülkenin namı hesabına çalışan ajanları (paralı askerleri) olduğunu gösteriyor.

17/25 Aralık tarihinden sonraki operasyonlar (MİT Tırları, büyükşehirlerde bombalı terör eylemleri, Hendek kazma olayları, 15 Temmuz darbe teşebbüsü, bu yılın Ağustos ayındaki ekonomik saldırı) birlikte değerlendirildiğinde, bu operasyonun, operasyonlar zincirinin bir halkası olduğunu, hepsinin arkasında ABD´nin olduğunu gösteriyor. Geçmişte bu ülkede ABD hesabına çalışanlar, en kritik makamlara atanıyor, büyük itibar ve destek görüyordu. Bundan sonra 17/25 Aralık, ?ABD´nin 1948 yılından itibaren, (ordu, emniyet ve yargı başta olmak üzere) kamu kadrolarına yerleştirdiği ABD ajanlarının itibarlarının ve imtiyazlarının sona ermeye başladığı tarih? olarak anılacak.

17/25 Aralık operasyonunun üzerinden tam beş yıl geçti. Bugünden geriye dönüp baktığımızda, bu operasyonun, terör örgütünün emniyet ve yargı içindeki uzantılarının bir operasyonu olduğu neredeyse kesinlik kazandı. Ancak o tarihlerde, AK Partiye destek verenler, sessiz kalmayı tercih etti. Geçen beş yıl içinde de (her nedense) bu konuyu görmezden geldi veya gündeme getirmekten kaçındı.

Merkezi İstanbul´da bulunan Türkiye Adalet Araştırmaları Merkezi Derneği (TÜRKAD), 24 Aralık 2018 tarihinde ?17-25 Aralık FETÖ´ nün Yargı Darbesi Sempozyumu? düzenledi. İstanbul Üniversitesinde, iki oturum halinde gerçekleştirilen sempozyuma, kamuoyunun yakından tanıdığı birçok isim katkı sundu. 17/25 Aralık operasyonu, birçok boyutuyla masaya yatırıldı, yolsuzluk iddiasının, buzdağının görünen kısmından ibaret olduğu sergilendi. Buradaki konuşmalar inşallah yazılı hale getirilir ve kamuoyuna sunulur. Halkın desteğiyle iktidara gelen AK Partiyi ?iktidardan düşürmeye? yönelik böyle bir operasyona muhafazakâr camianın sessiz kalması son derece ilginçtir! Aradan geçen beş yıl içinde FETÖ´ nün bütün pislikleri ortaya dökülmesine rağmen, bu kesim sessizliğini koruyor. Belki de, 17/25 Aralık operasyonunu, iki ucu pis bir değnek olarak gördüğü için sessiz kalmayı tercih ediyor. TÜRKAD´ın düzenlediği sempozyum, bunun böyle olmadığını ortaya koydu. Operasyonun hedefinin üç-beş bakan değil, AK Parti, olduğunu, daha doğrusu Türkiye olduğunu ortaya koydu. Bu sempozyum, 17/25 Aralık operasyonunun, küresel güçlerin gerçekleştirdiği diğer operasyonlardan hiçbir farkının olmadığını gösterdi.

Üç ?Y? yi (yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar) ortadan kaldırma vaadiyle iktidara gelen bir partiyi iktidardan uzaklaştırmanın en etkili yolu, kendi silahıyla vurmaktır. FETÖ ve CIA da bunu yaptı, 17/25 Aralık´ta, AK Partiyi, kendi silahıyla vurmaya teşebbüs etti. Aslında bu yöntemi daha önce de denediler. Mesela, 28 Şubat darbesi de böyle başlamadı mı? Şeyhi tarafından cinsel istismara maruz kalan Fadime Şahin, kanal kanal dolaştırılıyor, toplumda dine ve dindarlara karşı bir cephe oluşturulmaya çalışılıyordu. Bu görüntüleri takiben, Hizbullah örgütünün domuz bağıyla bağlandıktan sonra öldürdüğü insanların mezarları servis ediliyordu. Kamuoyunun bir kısmının bu kişilere nefret duymasını, bir kısmının da tarafsız kalmasını sağladıktan sonra düğmeye bastılar. Yıllar sonra, (uyuşturucu imalatından tutuklanan) Ali Kalkancı´nın özel olarak eğitildiği, Fadime Şahin´in gazinolarda konsomatrislik yaptığı ortaya çıktı. 28 Şubat darbesinin muhatapları, araştırmacı gazeteciler, bu darbenin aktörlerinin izini sürmeseydi, bu gerçekler ortaya çıkamazdı. 17/25 Aralık operasyonunun gerçek yüzünün ortaya çıkması için, bu operasyonun da bütün boyutlarıyla ele alınması, masaya yatırılması, bilmediğimiz gerçeklerin ortaya çıkarılması gerekiyor.

17/25 Aralık Operasyonunu Kimler Planladı?

17/25 Aralık operasyonuyla ilgili sorulması gereken ilk soru, bu operasyonu kimlerin planladığı olmalıdır. Operasyonun görünen yüzünde, FETÖ mensubu emniyet görevlileri ve savcıları olsa da, Amerika´da açılan Zarrab görünümlü Hakan Atilla davasıyla, gerçek patronun ABD olduğu kesinleşmiş oldu. 17/25 Aralık operasyonundaki belgeler ile ABD´de açılan davadaki iddianamenin birçok kısmının, noktasına ve virgülüne, harf karakterlerine, renklerine kadar birbirinin aynı olması, 17/25 Aralık operasyonunun, ileride ABD´de açılması planlanan davada işe yarayacak şekilde kurgulandığını gösteriyor.

Amerika´da açılan Zarrab davasında, 17/25 Aralık operasyonundaki belgelerinin aynen kullanılması, 17/25 Aralık soruşturmasının tutanakların ABD´li uzmanlar tarafından hazırlandığını, bu belgelerin Türkçe´ ye çevrildiğini, ABD´de açılan davada da, orijinallerinin kullanıldığını gösteriyor.

17/25 Aralık Soruşturması Kimleri Hedef Alıyordu?

17/25 Aralık birlikte dile getirilse de, her biri ayrı soruşturmalardır. 17 Aralık soruşturması FETÖ savcıları Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç tarafından, Zekeriya Öz´ün öncülüğünde, 25 Aralık soruşturması ise FETÖ savcısı Muammer Akkaş tarafından yürütülmekteydi. Her iki soruşturmanın hedef kitlesinin de ayrı olduğunu ifade edelim. Soruşturmaları farklı savcılar yürütse de, soruşturma paketinin unsurlarıydı. Bu soruşturmalardan biri MİT Tırları, diğeri ise, Selam Tevhid soruşturmasıdır. Bu soruşturma dosyaları, FETÖ´ nün işi kazaya bırakmak istemediğini, sadece AK Parti iktidarını değil, iktidarın başındaki Recep Tayyip Erdoğan´ı, bu partiye destek verenleri de içeriye tıkmayı planladığını gösteriyor.

17/25 Aralık soruşturmaları peşrev niteliğindedir. Turpun büyüğü, (bu soruşturmalarla eş zamanlı olarak yürütülen) Selam Tevhid soruşturmasıdır. 17 Aralık ve 25 Aralıkta tutuklamalar başladığında millet ?ne oluyor? derken, 1 Ocak´ta MİT Tırları operasyonu ve Selam Tevhid operasyonu devreye sokulacaktı. 17 Aralık soruşturma dosyası siyasileri, 25 Aralık dosyası işadamlarını, Selam Tevhid soruşturma dosyası ise, AK Partiye destek veren ?diğerlerini? kapsıyordu. Özel yetkili mahkemelerin kapatılması kararından sonra ellerindeki soruşturma dosyalarının genel yetkili savcılara intikal edeceğini bilen FETÖ savcıları, emniyet görevlileri, bilgisayarlardaki harddiskleri sökerek kaçırdılar, bunların yerine yenilerini taktılar, soruşturma dosyalarının içini boşalttılar. Eski tarihli imha tutanakları hazırlayıp dosyaya koydular. Yüz binden fazla FETÖ muhalifi ?İslamcıyı? cezaevlerine tıkmaya yönelik Selam Tevhid dosyasında sadece 980 kişi bıraktılar. Bu soruşturma dosyasını devralan savcının, bütün şüpheliler için Takipsizlik Kararı vermesi, soruşturma dosyasında, terör örgütünün varlığına dair hiçbir kanıtın olmadığı anlamına geliyor. Eğer 17/25 Aralık soruşturmasına müdahale edilmeseydi, diğer soruşturma dosyaları uygulamaya konulabilseydi, AK Partinin bütün ayaklarını budamış olacaklardı.

17/25 Aralık Soruşturmasında Hukuka Aykırılıklar Nelerdi?

17/25 Aralık soruşturması üst aklın, ?hükümeti düşürmeye? yönelik siyasi bir operasyonu olsa da, hukuki boyutu da vardır. Bu operasyonu, kolluk kuvvetinin ve savcının yürütmesi, yapılanların ?adli bir soruşturma? olduğu anlamına gelmiyor. Hukukçu olmayanlar için bu usulsüzlükleri ana başlıklar halinde hatırlatmanın yararlı olacağına inanıyorum.

Birinci usulsüzlük, yolsuzluk soruşturmalarında genel yetkili mahkemeler yetkili olduğu halde, bu soruşturmaların, (terör suçlarına bakan) Terör Mahkemeleri savcıları ve Terörle Mücadele Şubeleri tarafından yürütülmüş olmasıdır. Ceza soruşturmalarının en önemli unsurlarından biri görevdir. Görevli olmayan bir merci böyle bir soruşturma yapamaz. Görevsiz bir savcının veya mahkemenin yaptığı bütün işlemler hukuken geçersizdir.

İkinci usulsüzlük, soruşturma savcısının, birbirini dahi tanımayan kişilerden örgüt oluşturmaya çalışmasıdır. Bu soruşturmayı yürüten savcının örgütün unsurlarını bilmemesi imkânsızdır.

Üçüncü usulsüzlük, soruşturma makamlarının, yetkisi olmadığı kişiler hakkında soruşturma yürütmesidir. Bir savcı, Bakanlar hakkında soruşturma yapamaz. Anayasa gereği, Bakanlar hakkındaki soruşturma, meclis kararına bağlıdır. Meclis onay vermedikçe bakan hakkında soruşturma yapılamaz. TBMM Soruşturma izni verse bile, Bakanları yargılama yetkisi Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine aittir. (Anayasa, 148.madde) Adliye mahkemelerinin Bakanları yargılama yetkisi bulunmamaktadır.

Dördüncü usulsüzlük, bir bankanın (Halkbank) soruşturmaya dahil edilmesidir. Bankaların denetleme görevi BDDK´ya aittir. Bankanın soruşturmaya dâhil edilmesi yasalara açıkça aykırıdır. (Banka soruşturmaya ABD´nin talimatıyla dâhil edilmiş olabilir.)

Beşinci usulsüzlük, soruşturmanın, iktidar partisini hedef almasıdır. Ceza hukukunda cezaların şahsiliği ilkesi geçerlidir ve sadece suç işleyenleri kapsar. Oysa bu soruşturmayı yürütenler, AK Partiyi ve hükümeti hedef almıştır.

Altıncı usulsüzlük, operasyonun, aramaların, el koymaların kameralar önünde yapılmasıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu uygulamayla, masumiyet karinesini ihlal etmiştir. Kamuoyunu yönlendirmeye yönelik, montaj ses ve görüntü dosyaları, haber sitelerine servis edilmiştir.

Yedinci usulsüzlük, soruşturma, kanunlarda belirlenen esaslara göre değil, örgüt liderinin talimatlarına istinaden, başka bir devletin hesabına yürütülmesidir.

Yolsuzluk, dünyanın her yerinde ağır bir suçlamadır, utanılacak bir şeydir. Bütün iktidarların kararlı bir şekilde, yolsuzlukların üzerine gitmesi gerekir. Ancak, bu operasyon gündeme geldiğinde utanması gereken, (yolsuzluk görüntüsü altında uygulamaya konulan) 17/25 Aralık operasyonunun asıl muhatabı AK Parti ve bu partiye destek verenler değil, bu operasyonun patronu ABD´nin talimatlarını uygulamaya koyan FETÖ ve FETÖ´ nün destekçileridir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —