İnsanın inşası için gereken şey kurumlar değil örnekliklerdir

ABDULAZİZ TANTİK- 08.07.2018

 İnsanın inşası için gereken şey kurumlar değil örnekliklerdir

İslam tekil insanı inşa eder. Toplumu da bu inşa edilmiş tekil insan üzerinden kurar.Bu yüzden toplumsal veya kurumsal eleştiri yapmanın değer olarak bir karşılığı yoktur. Önce insan inşa edilmeli ki kurum ve yapılar onun üzerine bina edilebilsin... Yani toplumsallığın ve siyasallığın üzerine bine edilecek değeri uygulamada yaşayacak olan kişilerdir. Yani düşünce, kişiyi inşa ederek bu kişiler üzerinden kurumların yapısını betimler? Yoksa kurumlar, kendi başlarına bir değer taşımazlar?

 Konuyu öncelik meselesi ve sorumluluk alanı üzerinden rahatlıkla tartışabiliriz. Örneğin namaz kılmak her tür şartta zorunlu ve sorumluluk yükler. Bu durum, kulluğun temel özellikleri içinde geçerli... Yani kurum kuramadığımızda üzerimizden kulluğun sorumluluğu kalkmıyor. Biraz daha açık bir şekilde söyleyelim: Devlet kuramadığımızda da kulluk sorumluluğumuz geçerliliğini sürdürüyor?

Bu, devlet veya kurum kurmayı reddetmeyi gerektirmiyor. Meseleyi doğru bir zeminde kurmayı ve önceliğin sorumluluk üzerinden kurulmasını öncelemek olduğunu ifade eder?

Mesele, yalın sade bir dindarlık aramaktır.Başlangıcı da bu yüzden tekil mümine verilmeli ki yapılan eleştiri boşa çıkacak bir zemine sahip olsun? Büyük sözlerle, kocaman cümlelerle medeniyet ve tarih eleştirisi yapmak kulağa hoş geliyor. Ama bunu hangi usul üzerinden yaptığımız sorun edilmiyor. O zaman da bir sürü lafazanlıklar havada uçuşuyor. Ama sahici bir kulluğun varlığını sağlayacak şartların neler olduğu sorusu ise kaybolmaya mahkûm oluyor. Din insan içindir, kurum için değil? İnsanı inşa eden din, kurumların da sahici bir şekilde kurulmasına imkân tanır. Ama din tanımı üzerinde bir uzlaşının oluşması şartını hesaba katmalıyız.

Emirler ve nehiyler tekil kulluğa ait hükümlerdir. Kurumların hükmü olamaz. O kurumları işleten kişilerin hükümlere bağlılığı söz konusu edilebilir. Bu yüzden kişilerin sorumluluğu düşmez. Tabii ki mevcut koşulları bu kulluğun sorumluluğu üzerinden değiştirme çabasını dikkate almalıyız. Bireysel dindarlığımızın gücü değişimin mihverini, ahlaki duyarlılığımız ise kurumların işlevselliklerini belirler.

Hitap duruma göre tekil veya çoğul olabilirken muhatap her zaman tekildir. Kastım şu: iradi bir tepki hitap çoğul da olsa muhatabı irade sahibi tek kişidir. Çünkü hitap zorunluluk taşımaz. İradi olmak bu açıdan önemli ve değerli olana tekabül eder.

Bu durum,  başlangıçta yapılması gerekeni söyler. Madem sistem kötü ve çürümüş, bunu kiminle değiştireceksiniz? Hem bütün güçlerine rağmen sistemlerde hatalar çoğalarak devam ediyor. Bu temel gerçeği hesaba katmayan her girişim boşa çıkar. Eleştiri çok, yapıcılık ise neredeyse yok mesabesinde duruyor.

Mesele şu; mevcut durumları eleştiriye tabi tutmak, sorunu çözmüyor. Sorun daha derinde? Değerlerin bugün için kişilerde karşılığı olmadığı meselesi yapısal bir sorunu işaret eder. Bu yapısal olanı doğru teşhis etmeden ve sorunu çözecek düşünce ve eylem bütünlüğünü sağlamadan kişiyi yeniden inşa etmenin mümkün olmayacağı erbabınca bilinir.

Hesaplaşmayı derinleştirerek bir çıkış yolu bulunabilir. Bu hesaplaşma ise her şeyi içermelidir. Bizi biz kılan ne varsa hepsi ile hesaplaşmalıyızki neyin ne olduğu konusunda bir açıklığa kavuşalım... Bunu yaparken de olabildiğince nesnel, olabildiğince doğruya ulaşmayı eksene alarak yapmalıyız.

İnşa etmek için sisteme değil örnekliğe ihtiyaç vardır. Güvene ve teslimiyete ihtiyaç vardır. İnşa ise güçlü fertlerin mevcut duruma itirazları üzerinden başlatılabilinir. Sağlam bir örneklik, sağlam karakter sahibi kişilikleri inşa ederek toplumsal ve kurumsal olana zemin oluşturur.

Tabii ki kurum ve kuruluşlar bir noktaya kadar önemli... Ama insanın inşası için gereken şey kurumlar değil örnekliklerdir. Bir tane hoca yeterli... Bu hocanın bilgi anlamında kâmil olması da gerekmez. Ama duyarlılığı ve samimiyeti iş görür. Yani usul asıldır derler ya?  Hakikaten doğru bir tespit... Usul için ise mütekâmil bir bilgiye ihtiyaç yoktur. Yani nasıl bakıldığını bilen biri samimi olduğunda kendisini aşacak ve daha iyi bir bilgiye sahip olacak kişiye örneklik ederek onun inşasına zemin oluşturabilir. Peygamberin öğrendikçe öğrettiğini dikkate aldığımızda ve peygamberin hem hayatı hem kendisine gönderilen bilgi elimizde varken geriye tek bir şey kalıyor; samimiyetle ona bağlı olmak ve onun yol göstericiliğinde kendimizi inşa etmektir. Bu noktada din ve dinin yorumu ağırlıklı olarak insanın içinde bulunduğu kültürel çevre ile alakalı bir durumdur. Kişi, kendi başına olunca bu kültürel havzaya kırıp dökmeden veya sessizce tavır koyup kendisini yeni bir kültürün kodlarına hazır hale getirir... Hesabın da tek kişilik olarak verileceğini dikkate aldığımızda sorun daha da aşikâr hale gelir... Meselenin özünün bireysel tercihlerimiz olduğunu unutmadan kurum veya kuruluşları dikkate alabiliriz... Bu bireysel bakış olmadığı için kurumların belirlediği kişilikler, kurumların bozulması ile birlikte yapı bozumuna uğramaktadır...  Aslında bugüne kadar yaşadığımız bütün kurumlar ve kuruluşları örnek verebiliriz. Tarikatlar, medreseler, devletler, vesaire...

Tarihsel süreklilik açısından meseleye baktığımızda her dönemde dini en iyi şekilde temsil eden şahsiyetler, örneklik ederek toplumsal ıslahı ve beraberinde kurumların ıslahını tartışmaya açmışlardır. Bu örnekliği bugün de yeniden devreye koymayı sağlayabilirsek sorunlarımızın çözümüne yönelik ciddi bir adım atmış sayılırız. Yoksa eleştirel kısırdöngü üzerinden dönüp duracağız, bir arpa boyu yol alamadan?

İnsan, anlamdır.Güvenilen insanın güvene layık bir şekilde hareket ettiğinde örneklik doğar. Bu örneklik yeni örnekliklerin varlık kazanmasına zemin oluşturur. İşte bu zemin bugün sorunlarımızın çözümüne dair sahih ve sahici bir bakış kazanmamıza yardımı dokunur?

Allah doğrusunu en iyi bilendir?