Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kuşa bak kuşa taktiği: Cihatçılara bak PKK’yı ve Rus/İran milislerini görme

Bülent Şahin Erdeğer Independent Türkçe için yazdı

Kuşa bak kuşa taktiği: Cihatçılara bak PKK’yı ve Rus/İran milislerini görme

İslamcılık, Sosyalizm, Anarşizm, Evanjelizm gibi seküler ya da dinsel ideolojiler toprak ile sınırlı ulusal kimliklerin ötesinde kendilerine ulus-ötesi bir kimlik belirlediklerinden enternasyonal yapılarıyla dikkati çekerler.

Dolayısıyla tüm Dünyada aynı ideolojiye sahip “kardeşleri” ile dayanışmayı sorumluluk olarak vaaz eder. 

Sosyalistlerin ve Anarşistlerin Franco faşizmine karşı İspanya iç savaşına dünyanın dört bir yanından akın etmesi de Arjantinli Che Guavera’nın motorsikletiyle tüm Güney Amerika’yı kat etmesi ardından Küba Devrimine katılması sonrasında önce Kongo’ya sonra da Bolivya’ya gitmesi bu motivasyonla olmuştu.

Misyonerlerin ölümleri pahasına balta girmemiş ormanlara kadar seyahatleri de… 


İslamcılığın Ümmet perspektifi de benzeri bir küresel mücadele motivasyonunu içerir.

Bu bağlamda özellikle İhvan’ın merkezi Mısır’ı aşarak tüm Arap ülkelerinde uluslararası bir örgüte dönüşmesi ardından İran Devrimi’nin devrim ihracı politikasıyla İslamcılığın küresel mücadelesini olgunlaştırması, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ve Bosna’da yaşanan soykırıma karşı oluşan ümmetçi dayanışma Küresel çapta cihat anlayışını da geliştirmişti. 

Bosna'da örgütlenen İslamcı savaşçılar ardından Rusya’nın Çeçenistan işgali, ABD’nin Afganistan, Irak, Somali işgalleri gibi çatışma alanlarında görünür olmuşlardır.

Bu bağlamda her ideolojinin alt kollarında olduğu gibi İslamcı cihat yaklaşımları da çeşitlilik göstermiş, öne çıkan Selefi Cihat anlayışı da zamanla farklı kollara ayrılmıştı.

Suriye’de yaşanan ağır devlet terörü sivil muhalefetin yerini zorunlu biçimde savunma şiddetine evrilmesine yol açmıştı.

Demokratik çoğulcu ve sivil söylemiyle tüm Suriye halkını kuşatan 15 Mart 2011 muhalefet hareketinin Şam rejimi tarafından terörize edilme çabaları bir strateji olarak devreye sokulmuştu.

Cuma namazı çıkışlarında protesto yapan sivil göstericilerin ağır silahlarla taranması, işkence ve tecavüzün sistematik olarak arttırıldığını bir aşama sonrasında ise Şebbiha çetelerinin özellikle Sünni köylerinde vahşi katliamlar yaparak çatışmayı Sünni-Alevi düzlemine çekmeye çalışmışlardı.

Esed rejimi bu şiddet-sindirme-terörize etme taktiğinde başarılı oldu. Sivil muhalefet adım adım militarize oldu, şiddet yayıldıkça çatışma demokratik taleplerden, insan hakları istemlerinden mezhep eksenli savaşa evriliyordu. 


İran rejimi ise ilan ettiği mezhepçi seferberlikle Suriye krizine müdahil olmuş dünyanın dört bir yanından Şii mezhepçisi milisler Şebbiha çeteleriyle omuz omuza çatışmalara katılır olmuştu. 

Bu süreç sırasında muhalefetin devlet terörüne karşı savunma refleksi örgütlü yapıların doğmasına yol açtı.

İşte Ümmetçi Cihat motivasyonu bu noktada ağırlığını hisssetirmeye başladı. 


Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ağırlıklı olarak rejim ordusundan ayrılan askerlerden ve yerel milislerden oluşurken Ahraru’ş Şam, Ceyşu’l İslam, Nusra Cephesi gibi ideolojik örgütlerde hem Suriyeli hem de dünyadan dayanışma için ülkeye gelmiş savaşçılar bulunuyordu.

En radikalleri olan Nusra’daki yerel renk daha ağırlıklı olsa da diğer İslamcılar tarafından sapkın olarak görülen IŞİD’de daha kozmopolit bir yapı bulunuyordu.

Gerek ABD emperyalizmi gerekse de Rus ve Çin emperyalizmleri ulus-ötesi savaşçılığı kendilerine ciddi bir tehdit olarak algılamakta; bu tip uluslararası mücadele ağlarını kategorik olarak şeytanlaştırma yoluna gitmişlerdi.

“Cihadist”, “Cihatçı” tanımlamaları da bu oryantalist, emperyalist dilin en gözde kavramları.

İronik olan anti-emperyalist söylemin adeta endüstriyel patentini almış gibi davranan Sosyalist çevrelerin de emperyalizmin dilini oportünist biçimde kullanıyor oluşudur.

Oysa IŞİD’in Suriye’deki en önemli işlevi öncelikle Suriye sivil ve silahlı mücadelesini imha çabasıydı.

IŞİD, muhalefeti imha edemese de büyük ölçüde zayıflatmayı başardı. Bu zayıflama da elbette Esed rejiminin ve PYD’nin işine yaradı.


Sol-Sosyalist oportünizme geri dönelim. 

Esedçi ya da PYD’ci versiyonlarıyla Sol-Sosyalist çevrelerin Suriye anlatılarına bakılırsa, IŞİD ile tüm İslamcı muhalefet aynı, tüm muhalefet de İslamcılarla aynıdır.

Bu kasıtlı genellemecilik “Cihatçılar eşittir ÖSO” uydurmasıyla da perçinlenmektedir.

Oysa Suriye sahasını objektif olarak takip eden herkes görmektedir ki Suriye muhalefeti çok çeşitli kimliklere sahiptir.

İslamcı muhalefet kanadı da öyle.

Bu bağlamda aynı ideolojiye sahip enternasyonel ideallere sahip kimselerin ülkeye dayanışma için gelmeleri de bir suçmuş gibi lanse edilmekte.

Böylece ülkede yaşanan krizin sebep-sonuç ilişkileri ters yüz edilmektedir.


Suriye’de 1971’den bu yana sıkıyönetim rejimi vardır ve bu askeri despot rejim 2011’den bu yana halka ağır devlet terörünün failidir.

Devlet terörünün krizi çözmek yerine mezhep savaşına dönüştürme ve muhatabı radikalize ederek yok etme politikası ülkenin yerle bir olması pahasına iktidarını korumayı hedefliyordu.

Öyle bir koltuk sevdasıydı ki bu hem ülkeyi yıkıma sürüklüyor hem de Rus-İran mandasını beraberinde getiriyordu.

Bu ortam beraberinde enternasyonel dayanışmayı getirdi.

O dayanışma sivilleri korumak için kendi hayatını feda eden bir motivasyon.

Cihatçılar” olarak şeytanlaştırılmaya çalışılan idealist savaşçıların ideolojik formasyonlarından hoşlanmasak da gerçek bu. 

Bu savaşçıların ideallerini paylaşmayabiliriz. İdeolojik yapılarındaki, dini anlayışlarındaki katılıklara karşı da çıkabiliriz.

Ki şahsen Selefiliğin Hanbeli fıkhından kaynaklanan sertliğinin ve rivayetçiliği esas alan yüzeyselliğinin sosyal vakıaya yaklaşımda sorunlar doğuracağını, “savaş ahlakı”, “şiddet hukuku” konusunda intikam duygusallığına kapılma riskinin yüksek olduğunu belirtebiliriz.

Bu konuda her direniş hareketinin kendi yerel dinamiklerine dayanması gerektiğini, Filistin direniş modeli gibi yerel olması gerektiğini de savunabiliriz ki şahsi kanaatim de o yönde.

Ancak bunların hiç biri dünyanın farklı bölgelerinden kendi özel hayatlarını geride bırakıp katliama maruz kalan kardeşleri için savaşmayı seçen bu insanların tümünü birden suçlamayı olumsuzlamayı gerektirmez.


Üretilen ve abartılan Cihatçı, kafa kesen ciğer yiyen barbar karikatürü ise kamuoyunda verili bir gerçekmiş gibi dolaşıma sokuldu.

Oysa bahsi geçen tablolar çok istisnai ve savaş cinneti vakılarıydı ve asla genel kabul gören bir yönteme dönüşmemişti.  

Bu Cihatçılar söylemi IŞİD ile eşitlendiği için IŞİD’in kafir ilan ettiği, yakaladığında katlettiği her sakallıyı, İslami kimliği anımsatan herşeyi IŞİD'çi, Cihatçı diye yaftalamak Sol çevrelerde alışkanlık oldu. 

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarından sonra şimdilerde de Barış Pınarı Harekatı’nda TSK ile birlikte hareket eden ÖSO unsurları Suriye Milli Ordusu adını aldı.

Bu unsurların sol-sosyalist çevrelerde “Cihatçı Çeteler” şeklinde tahkir edilmesi, IŞİD’ten farksız olduklarının iddia edilmesi bu oportunizmi yansıtıyor. 


Günümüz itibariyle enternasyonalist ideallerle Suriye’ye gitmiş milislerin çoğu ÖSO ile de zaman zaman çatışan IŞİD ile de çatışmış olan El Kaide’den koparak yerel bir harekete dönüşen Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) çatısı altında İdlib bölgesinde bulunuyor.

Bu unsurların çoğu da “yerel fıkıh” dedikleri Suriyelileşme ve Suriye yerel şartlarına uygun hareket etme kültürü geliştiriyorlar. 


“Cihatçılar” İslamcı olmak dışında ne gibi bir suç(!) işlemişler?

Esed güçleri gibi köy basıp katliam mı yapmışlar?

Hayır. Olsaydı mutlaka kayıtlara geçer dünya medyasında dolaşıma sokulurdu.

PYD/PKK güçleri gibi demografi değiştirmek için sivilleri sürgüne mi zorlamışlar? 

Elbette bu grupların savaş suçlarından tamamen arınmış oldukları anlamına gelmiyor söylediklerim.

ÖSO ise yüzde 90’ının üzerinde Suriyeli yerel unsurlardan oluşmakta ama “Cihatçı Çete” suçlamasından kurtulamıyor.

Bu suçlamayı yapan terör örgütü yandaşları ya da Esed rejimi sempatizanları.

“Cihatçı Çeteler” dezenformasyonunu yapan bu iki kesim de Tacikistan, Pakistan, Afganistan, Irak, İran ve Lübnan’dan getirilen Şii mezhepçisi onlarca milis grubu dünya kamuoyundan gizlemeye çalışmakta.

Tabi buna Rus paralı askeri birliklerini ve Moskova’ya bağlı Kadirovcu Çeçen milisleri de eklemek gerek. 

PKK/PYD’ye Türkiye, ABD, Kanada, Avustralya ve Avrupa’dan katılan militanları da görmeden “Cihatçılar” yaygarasını kopartmak gerçek bir kuşa bak kuşa taktiğidir. 

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER