Yeni anayasal düzenin devreye girdiği, aynı anda cumhurbaşkanı ve meclisin seçildiği 24 Haziran 2018 seçimlerinden 15 gün sonra, ilk cumhurbaşkanlığı kararnameleri yayınlanmıştı.
Bunlardan biri, devlet kurum ve kuruluşlarında yapılacak atama usullerine ilişkindi. Bu usullerde, özellikle, büyükelçi atamalarına ilişkin değişiklik soru işareti yaratmıştı. O güne kadar büyükelçiler istisna durumlar dışında, dışişlerinde yetişmiş, deneyim kazanmış meslek memurları arasından seçilirdi.
Devletin en köklü ve başarılı kurumlarından birisi olan dışişlerinde “liyakat, kurumsal süreklilik, tecrübe” Osmanlı’dan Cumhuriyet’le titizlikle korunan özelliklerdi. Büyükelçiler, dış politikanın oluşmasına katkı veren, uluslararası kurumlar ve devletlerle ilişkileri yürüten, bu ilişkilerin siyasi, ekonomik ve kültürel yönlerini bilen, uluslararası hukuk bilgisine sahip kişiler olarak tanımlanırdı.
AK Parti’nin o dönem, son evre ruh hali ise açıktı.
Dışişleri memurları elitizmle, yerli değerlere uzak olmakla eleştiriliyor, bakanlığının işleyiş gelenekleri ve yapısı denetim dışı özerk alan olarak görülüyor, en önemlisi yeni iktidar çevresi ve kadroları bakanlığa nüfuz edemiyordu. Kişiden kişiye sadakat bağı üzerine kurulu, siyasi irade-idare ilişkisi istenilen ölçüde kurulamıyordu.
Yeni kararnameyle, kurallar, bir çırpıda değişti.
Artık, “herhangi bir devlet kurumunda beş yıl süreyle görev yapmış” kişiler büyükelçi olabilecekti.
Bir süre sonra sadece büyükelçilerin değil, bakanlıktaki tüm makamların yeni kurala tabi olduğu anlaşıldı.
Ortaya dev bir liyakat, siyasi iktidarın sevdiği tabirle “beka” endişesi çıkmıştı.
Buna rağmen kamuoyunda ve basında tepti ve konuya ilgi sınırlı oldu.
Ses verenlerden birisi, eski Moskova Büyükelçisi ve İYİ Parti Kurucularından Aydın Sezgin’di. Bir kaç kez meclis kürsüsünden uyarıda bulundu. “Diplomasi bir usta-çırak ilişkisi içerisinde örülen bir meslektir”, zeka ve bilgi birikimi kadar mesleğin içerisinde elde edilen tecrübenin hayati önem taşır” diyordu.
Bu konuyu zaman zaman köşesine taşıyan Sedat Ergin, aşağıdaki tespitine katılmamak mümkün mü?
“Dışişleri memurluğu önemli vasıflar gerektiren, belli bir mesleki gelişim sürecini izleyen, liyakatin esas olduğu bir kariyerdir. Osmanlı’da başlayan, Cumhuriyet döneminde iyice zenginleşen değerli bir kurumsal kültür ve diplomasi geleneği kuşaklardan kuşağa bu bakanlık kadroları tarafından bugünlere taşınmıştır…”
Türkiye’nin 140 büyükelçiliği var. Bir yıl önce dışarıdan atanan büyükelçi oranı yüzde 10’a ulaştığı zaman, “ölçü kaçıyor, ilk defa böyle bir şey yaşanıyor” sesleri çıkıyordu.
Bugün durum bir kademe daha ileri. 140 büyükelçinin yaklaşık yüzde 20’si, sayısal olarak 25’i meslek dışından atanmış durumda. Bu gidişle, dışişleri bakanlığı gelenekleri ve memurları adım adım etkisiz hale gelecek.
Bir fikir edinmek için belirtelim. Büyükelçi atanan ve halen büyükelçilik yapanlar arasında, Erdoğan’ın eski basın danışmanı Lütfullah Göktaş, eski Yeni Şafak yazarı Mahmut Erol Kılıç, Eski milletvekili Şaban Dişli, Cahit Bağcı, Murat Mercan, Egemen Bağış, Merve Kavakçı, Belçikalı bir göçmen Mahinur Özdemir bulunuyor.
Mesele elbet isimler değil. Aralarında görevini layıkıyla yapanlar mutlaka vardır.
Melese siyasi niyette, tarihsel pozitif gelenekleri tahrip eden kurumsal erozyonda…