Ne demişti Çinli bilge: “Parmak ayı gösterdiğinde, akıllı olanlar parmağa değil aya bakar.”
Bizler akıllı geçiniyoruz, ancak son zamanlarda en akıllı geçinenlerimiz dahil hepimiz ay yerine parmağa bakar olduk.
Örnek isteyeceklere örnek çok.
ABD’de birbiri peşi sıra Türkiye aleyhine bazı gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. Önce Kongre’nin kalabalık olan bölümü, Temsilciler Meclisi, ‘Ermeni kararı’ geçirdi, onu hemen yine Temsilciler Meclisi’nin geniş yaptırımlar kararı izledi. Senato da geride kalmadı; orada da Ermeni tasarısı rüzgar gibi geçti. Senato’nun bir komisyonu yaptırımları da genel kurula sundu; ardından Kongre’nin hazırladığı içinde Türkiye’ye yaptırımların da yer aldığı 2020 bütçesini Donald Trump imzaladı. Parası önceden ödendiği halde F-35 jetlerinin Türkiye’ye sevki de durduruldu.
“Neden böyle oldu?” sorusunu sormak yerine “ABD kötü” ve “Trump’ı aldattılar” gibi bahaneler daha fazla ilgimizi çekiyor.
TBMM başkanı Mustafa Şentop yurtdışı gezisi sırasında gazetecilerle buluştuğunda dün konuyla ilgili olarak şunları söylemiş:
“Türkiye, ABD dahil herhangi bir ülkeye mahkum değil. (..) Yaptırımların, ambargoların bir tek olumsuz etkisi var; o da Türkiye-Amerika ilişkileri bakımından bu ilişkilere zarar verecek bir tablo çıkartacak. Amerika’nın tercihi buysa, eğer Türkiye ile ilişkilerini bozmayı veya zarara uğratmayı hedefliyorsa, amaçlıyorsa böyle bir sonucu buradan elde edebilir. Ancak şunu belirtmek lazım, günümüz dünyasında ambargolarla, tehditlerle, uluslararası hukuku hiçe sayan uygulamalarla, kararlarla sonuç alabilmek mümkün değil. Eski bir dünya yok, eski bir Türkiye de yok artık.”
Gönül okşayıcı güzel sözler bunlar, ama boş sözler olduğuna da kuşku yok.
ABD ile aramızın açılmasının, Beyaz Saray’ın da onayladığı ambargolar ve yaptırımların, vaktiyle üyelerinin yarısı Türkiye aleyhine karar çıkartılmak istendiğinde aslanlar gibi lehte tavır alabilen Kongre’de aleyhte kararlar çıkarken destekçi sayımızın minimuma inmesinin birkaç sebebinden biri şu: Rusya ile yakınlaşmamız…
Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen S-400 füze savunma sistemini Rusya’dan almayı tercih etti.
Sorun bu tercihle başladı.
Parmağa bakanlar sonucu görüyorlar, oysa o parmak bu başlangıcı gözlere sokuyor.
Rusya’nın gönlünü yapmak istedik de ne oldu?
Türkiye’nin stratejik açıdan güvenliğini ve ekonomisini ciddi biçimde etkilemiş olan en önemli sorun Suriye’de devam eden iç-savaştır. Oradaki iç-savaş yüzünden 4 milyona yakın Suriyeli Türkiye’ye sığındı. İç-savaş ülkenin Türkiye ile sınır teşkil eden bölgelerinde etnik dengeleri bozarak ülkemize karşı yeni bir güvenlik sorununa yol da açtı. Rusya ile yakınlaşma girişimi biraz da bu yüzden.
Washington Türkiye’nin ‘terörist’ olduğunu özellikle belirttiği PYD/YPG örgütü ile işbirliği yapıyor diye ABD ile aramıza mesafe girmişti; bu yüzden kendimize yeni müttefik ararken Rusya ile işbirliğini uygun görmüştük.
İyi de Rusya Suriye’de Türkiye’nin çıkarlarını baştan beri gözetmediği gibi son zamanlarda tam tersini yapmaya başladı. Suriye rejimi ile birlikte hareket eden Rusya Türkiye’nin kendi güvenlik gerekçeleriyle kurduğu dengeyi bombardıman ediyor. İdlib’e yönelik Suriye-Rusya ortak saldırıları birkaç gün içerisinde Türkiye sınırına 100 binin üzerinde yeni sığınmacı gelmesi sonucunu doğurdu.
Rusya hatırına ABD ile aramızı açmıştık, şimdi Rusya ile başımız dertte.
İyi ki ödül törenleri var. Dün de, yine bir ödül töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İdlib’te yaşananlara ‘katliam’ teşhisini koyduktan ve oradan ülkemize yeni bir göç dalgasının gelmekte olduğunu belirttikten sonra şunu söyledi:
“Biz Rusya nezdinde saldırıların son bulması için gereken her türlü çabayı gösteriyoruz, göstermeyi de sürdüreceğiz. Yarın bir heyeti Moskova’ya gönderiyoruz, görüşmeleri yapacaklar ve alınacak neticeye göre biz de atacağımız adımları belirleyeceğiz.”
Belli ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’nın Suriye’de uyguladığı politikayı doğru bulmuyor, bunu Moskova’ya heyet göndererek düzeltmeyi umuyor.
ABD ile arası açılmış bir ülke olarak Türkiye’nin Rusya gözünde de değerinin düştüğünü fark etmemiz lazım.
Dostlukların çözülüşü
Rusya ile son zamanlarda girdiğimiz yakın ilişki ve bir çok konuda başlattığımız işbirliğinin kötüye gitmesinin de olumsuz sonuçları mutlaka olacaktır.
Olsun, biz de başka dostlar ve müttefikler ararız, böyle mi düşüneceğiz?
ABD ile ara açıldığında ve Rusya ile yakınlaşma yoluna girdiğimizde, buna benzer gerekçeler kullanılmıştı.
Galiba bir süre sonra dünyada fazla dostumuz kalmadığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalabileceğiz.
Kalalım. Zaten bizim eski mottomuz “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” değil miydi?
Öyleydi, ama bugünün dünyasında dostsuz da yaşanmıyor.
İçeride uygulanan kutuplaştırıcı politikalar sonucu arkadaşlıklar, dostluklar parçalanmıştı; şimdi dış politikadaki tercihler Türkiye’nin geleneksel dostluk ilişkilerini ortadan kaldırma sonucunu veriyor.
Dış politika veya başka bir deyimle diplomasi dengeler üzerine oturur. Türkiye bulunduğu bölgenin stratejik değeri ve tarihi zenginliği sayesinde başka ülkelerden daha fazla bir gücü temsil etmektedir. İlişkileri ve kurduğu işbirlikleri de bu güçle irtibatlıdır. Dengeleri bozmadan gücünü kullandığı zaman istediği sonucu alabilecek bir ülke olduğu her zaman görülmüştür.
Şimdi sonuç alamıyoruz. Sorunlar yığılıyor ve dıştaki gelişmeler giderek içeriyi de olumsuz etkilemeye başlıyor.
Hep aya bakmak yerine parmağa gözümüzün takılı kalması yüzünden…
Herkesle, her ülkeyle çıkarlarımızı koruyarak iyi ilişki kurmak zor olmamalı.
Çinli bilgenin sözünü aklımızdan çıkarmayarak sorunlara yaklaşmalı, esas sebepleri göz önünde tutarak sorunlara çözümler aramalıyız. Bunun için de tek yol kendi elimizle yok ettiğimiz dengeleri yeniden oluşturmaktır.