YAKLAŞIK bir ay sonra yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin en kritik konularından birini, Halkların Demokratik Partisi´nin (HDP) parlamento seçiminde alacağı sonuç, bu çerçevede yüzde 10 barajını geçip geçemeyeceği sorusu oluşturuyor.
Bu soru, özellikle iktidardaki AK Parti ile MHP ittifakının oluşturduğu ?cumhur ittifakı´nın 25 Haziran sabahı TBMM´de çoğunluğu ele geçirip geçiremeyeceği açısından önem taşıyor.
*
Bu seçimde, büyük ölçüde Kürt seçmenlerin oylarına dayanan HDP´nin ülke toplamında alacağı oy miktarı, 24 Haziran sonrasında ülke siyasetindeki güç dengelerinin şekillenmesinde belirleyici bir etki yapabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu makama yeniden seçildiği ve TBMM´de çoğunluğu elinde tuttuğu bir senaryoda çok geniş bir hareket serbestisine sahip olacaktır.
Buna karşılık Cumhurbaşkanlığı´nı kazandığı ancak TBMM´de çoğunluğunu kaybettiği bir başka senaryoda, Erdoğan´ın hareket serbestisi belli ölçülerde daralacaktır. Bu durumda parlamentoda çoğunluğu kontrolü altına alan muhalefet partileri, Cumhurbaşkanı üzerinde ?Anayasa´da ne kadar sınırlanmış olsa da? belli bir denetim ve dengeleme gücünü eline geçirecektir.
Ayrıca HDP faktörü, yalnızca parlamento seçimi bakımından kritik değil. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması halinde, HDP oyları Erdoğan´ın karşısına çıkacak adayın başarı şansına etki edecek olması bakımından da stratejik bir önem kazanabilir.
Gelgelelim AK Parti-MHP ittifakının, HDP barajı geçse bile, Meclis´te çoğunluğu elde etmesi yine de bir ihtimal olarak göz ardı edilmemelidir.
Her halükârda Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın 24 Haziran sonrasına dönük siyasi hesapları açısından parlamento çoğunluğunun alınmasının temel bir siyasi hedef olduğu tartışma götürmez. Bu takdirde hayat Erdoğan açısından her bakımdan daha kolay geçecektir.
*
Bunun temel nedenlerinden biri, özellikle milletvekili sayısının 600´e çıkacağı da dikkate alındığında, HDP´nin baraj altında kalması durumunda, bu partinin özellikle güneydoğuda teorik olarak hak ettiği milletvekilliklerinin neredeyse blok bir şekilde AK Parti´ye gidecek olmasıdır.
Böyle bir durumun yaşanması, AK Parti´ye parlamentoda sandıkta aldığı oyla orantılı olmayan, bu oranın anlamlı bir şekilde üstüne çıkan bir temsil genişliği sağlayacaktır.
Bu durumu 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarını baz alarak Diyarbakır ili üzerinden yapacağımız bir varsayım üzerinden açıklayabiliriz. HDP parti tüzelkişiliğiyle ilk kez katılıp barajı yüzde 13.12 gibi rahat bir marjla geçtiği bu seçimde Diyarbakır´da 10 milletvekili kazanırken, AK Parti ancak 1 milletvekili çıkarabilmiştir.
HDP 7 Haziran´da ülke barajına takılmış ve Diyarbakır´da aynı oyu almış olsaydı, bu ildeki 11 milletvekilinden 10´u AK Parti´ye gidecek, ayrıca 1 bağımsız aday, milletvekili mazbatasını alabilecekti.
Benzer bir varsayımı 1 Kasım seçimi üzerinden yaptığımızda, sandıktan 9 HDP-2 AK Parti şeklinde çıkan dağılım, bu projeksiyonda 10 AK Parti ve yine bir bağımsız olarak şekilleniyor.
*
Diyarbakır´da karşımıza çıkan bu tabloyu HDP´nin güçlü olduğu bütün Güneydoğu ve Doğu Anadolu´ya teşmil ettiğimizde, HDP´nin baraj altında kaldığı bir senaryoda AK Parti´nin çok önemli avantajlar sağlayacağı aşikârdır. Unutmayalım ki, HDP´nin 7 Haziran´da çıkardığı 80 milletvekilinden 59´u Kürt nüfusun yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu´dan gelmiştir.
Ayrıca HDP´nin etkisini yalnızca doğu ve güneydoğu ile sınırlı tutmak da gerçekçi değil. HDP´nin İstanbul, Ankara, İzmir gibi merkezlerde kazandığı milletvekillikleri de böyle bir senaryoda bu iki bölge kadar belirgin olmasa da, önemli ölçüde yine AK Parti´ye gidecekti. HDP, 7 Haziran´da yalnızca İstanbul´da 11 milletvekili çıkarmış, buna karşılık bu sayı 1 Kasım seçiminde 7´ye düşmüştür.
Sonuçta herkesin 24 Haziran gecesi sandıkta projektörleri üzerine çevireceği ilk sorulardan biri HDP´nin ülke toplamında alacağı oy miktarı olacaktır. Cumhurbaşkanı adayının kampanyasını cezaevinden yürüttüğü bir partinin bu ölçüde belirleyici olabileceği bir konuma gelmesi 24 Haziran seçiminin en ilginç paradokslarından biridir.