Albert Einstein’ın aynı şeyi tekrar tekrar yapıp her seferinde farklı sonuç almaya çalışmayı aklı başında olmamak diye tanımlaması sıkça tekrarlanan bir aforizmadır.
Merkez Bankası’nın dün açıklanan faizi iki puan düşürme kararı bana Einstein’ın o özlü sözünü hatırlattı.
Devletin kararlarını siyasetin etkisi altında kalmadan alması için ‘bağımsız’ olmasını uygun gördüğü Merkez Bankası, bu kararı, yasasının kendisine görev olarak verdiği ‘enflasyon ile mücadele’ kapsamında benimsedi.
Oysa daha önce alınmış dört karardan sonra bunun tam tersi bir sonuçla karşılaşılmıştı: Faizi indirme kararını Türk lirasının yabancı paralar karşısında değerinin düşmesi izlemiş, bu da enflasyonun artmasına yol açmıştı.
Nitekim dünkü kararı Dolar’ın 9.5 TL, Euro’nun da 11 TL üzerine çıkması izledi.
Enflasyonun artması da arkadan gelecektir.
Faiz indirimi her defasında bu kısır döngüyü doğurduğuna göre, aynı yöndeki kararın bir kez daha tekrarlanmasını nasıl yorumlayacağız?
Kararı alan Merkez Bankası’nın başında ‘profesör’ unvanı olan biri var.
Ona telkinde bulunduğu söylenen kişi de her fırsatta kendisini ‘ekonomist’ olarak tanımlayan biri.
Telkinle veya telkin olmadan alınmış olsun, Merkez Bankası başkanının tek başına verdiği bir karar değil bu; konunun uzmanı bir heyetin de (Para Piyasası Kurulu, PPK) kararda onayı bulunuyor.
Akıl alır gibi değil.
Zaten bu yüzden ülkenin neredeyse bütün ekonomi ile yakından ilgili camiası neden böyle bir karar alındığını anlamakta zorlanıyor.
O yüzden de her kafadan farklı bir görüş çıkıyor, hemen herkes değişik bir senaryo yazıyor.
Yabancılar için ‘kıyak formül’
Benim aklıma en fazla yatan, Türkiye’yi ucuzlatma amaçlı bir operasyon olduğuyla ilgili senaryo.
Milli parası TL olmayanlar için ‘Türk malı’ olan her şey bedavadan ucuz bugün.
Türk’ün cebini yakan fiyatlar yabancılar için üç otuz para bile etmiyor.
Bunu duyan dünya vatandaşları ülkemize alışveriş seferleri düzenleseler hiç şaşırmayacağım.
Yabancı yatırımcılar en değerli varlıklarımızı ucuza kapatabilirler; yeter ki, bedelini TL dışındaki para birimleriyle ödeyebilsinler.
Hesap gerçekten buysa, bir zamanlar 128 milyar dolara kadar yükseldiği anlaşılan Merkez Bankası’ndaki -sonradan eksiye düşmüş- yabancı para rezervini yeniden ayağa kaldırmak için bulunmuş bir formül olabilir bu.
Pek çok senaryoda olduğu gibi bunun da hesaba uymayabilecek bir yönü var: Ya yabancılar kendilerini Türkiye ile ilgilendirmek için bulunmuş bu ‘kıyak formüle’ yüz vermezlerse?
Ne kadar ucuzlamış olursa olsun yabancı turist Türkiye’den uzak durursa?
Üç otuz paraya en değerli varlıklarımızı alabileceğini bilmesine rağmen yabancı yatırımcı kendine özel sebeplerle parasını değerlendirebileceği bir ülke olarak Türkiye’yi görmezse?
O zaman ne olacak?
Beşinci kez alınan faizi indirme kararının olumsuz sonuçlarıyla baş başa kalacağız.
Türkiye’de eş-zamanlı olan
Neden turist Türkiye’den uzak durabilir ve neden yabancı yatırımcı ülkemizle ilgilenmeyebilir?
Arkanıza şöyle bir yaslanın ve bu soru üzerinde biraz düşünün bakalım…
On Batı ülkesi büyükelçilerinin cezaevindeki bir iş insanının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen tutukluluk halinin devamını yanlış bulan bildirisini ve o bildiri sonrasında hükümetin bakanları ile AK Parti’nin önemli isimlerinin verdikleri tepkileri hatırlayın.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Onları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” tepkisini de bu tabloya ekleyin.
Eş-zamanlı olarak, Avrupa Konseyi’nin önceki gün (19 Ekim) açıklanan ve Dışişleri Bakanlığı’nın “Çifte standartlı bir yaklaşım örneği” olarak görüp beğenmediğini uzunca bir açıklamayla duyurduğu ‘Türkiye 2021 Raporu’nu da bu tabloya eklemeyi unutmayın.
İlk önce yabancı iş aleminin okumadan duramadığı bir gazetede –Financial Times’ta- haber olarak yayınlanan, aynı gün Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) sekretarya görevini üstlendiği, dünyanın en zengin ülkelerinin çatı örgütü olan G-7’inin oluşturduğu Mali Eylem Görev Gücü’nün (Financial Action Task Force – FATF) Türkiye’yi gri listeye almasını da tablodan eksik etmeyin.
[Türkiye’nin gri listeye alınmasının sebebi ‘kara para aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede yeterli çaba göstermemesi’ olarak açıklandı. Gri listede Botswana, Burkina Faso, Myanmar (Burma), Suriye, Uganda, Yemen, Zimbabve’nin de aralarında yer aldığı 22 ülke bulunuyordu. Türkiye 23. ülke oldu.]
Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nun önümüzdeki bir ay içerisinde yapacağı toplantıda Türkiye’nin Konsey üyeliğinin askıya alınmasını görüşeceği de gazete haberi şu anda ve ülkemizin böyle bir yaptırıma uğrayabileceği ihtimali bile ürkütücü.
Henüz ABD’den yeni bir yaptırım veya eski davalarla ilgili bir gelişme duyulmadı ama F-35 projesinden çıkarılmamız, onun yerine eskimiş F-16 uçaklarına fit olabileceğimiz haberi her yerde yankılanıyor.
Ucuz hale gelen ülkemize ilgi duyabileceklerin uzakta durmaları için fazlasıyla yeterli sebep var.
Merkez Bankası’nın son kararı hangi amaçla alınmış olursa olsun, günün sonunda, o karardan beklenen olumlu senaryonun işlememesi ve TL’nin değerinin düşmesi, enflasyonun artışa geçmesi gelişmeleri ile baş başa kalmamız galiba yine kaçınılmaz olacak.
Einstein bir kez daha haklı çıkabilir.