Bir ülkede işlerin yolunda gitmemesi, iktidarın problemlerin üstesinden gelmekte başarılı olamaması veya fakirleşme, gerileme; bilhassa da fırsat kaybı endişe vericidir.
Çünkü akıp giden zamanın iyi değerlendirilemiyor oluşu sadece günlük kaybı değil, daha iyi noktada olabilecekken bundan geri kalmayı ifade eder. Mesela, Türkiye hukuk, liyakat eksikliği ve içe kapanma eğilimi gibi malum sebeplerden dolayı özellikle ekonomide kötü yönetim yüzünden en iyimser tahminle 200 milyar dolar ve mukayeseli hesaplara göre ise 750 milyar dolara varan; yani mevcut Türkiye kadar daha milli gelir kaybı yaşamaktadır. Bu kayıp sadece bugünden geriye doğru 5 seneyi değil aynı zamanda uluslararası rekabetten geri düşmekten dolayı ağır bir fırsat maliyetini de ifade etmektedir.
Basit ifadeyle; uçmayı ya da büyüklük taslamaları bırakıp sadece rutin mesaiyle bile yol alınmış olsa Türkiye bugün olduğundan çak daha büyük olabilirdi. Kaldı ki ülkenin daha fazla mesaiye ve tabii bunu planla programla, akılla ve liyakatle yapmaya ihtiyacı vardı. Kısacası, kötü yönetim bugünü kaybettirirken geleceği de tüketiyor. Bu şüphesiz kötüdür ama daha kötüsü gerçeği gizlemektir. Rakamları güvenilmez derecede eğip bükmek, istatistikleri izi sürülemez hale getirmek ve icraatın arkasındaki süreçleri tümüyle denetim dışı bırakmak işlerin kötü gitmesinden daha da endişe vericidir.
***
İktidarın her durumda parlak hikâye anlatma ve kitlelerin buna inanma eğilimi şöyle dursun. En nihayet, toplum içinde bazıları “Kişi başı gelir 15 bin dolar olmamış da 9 binin altına düşmüş, ne var” diyebilir. Buna da şükür! Ki böyle tarif edilmese bile ekonomik tablo karşısında bu anlayışa ve toleransa sahip insanlar vardır. Kimin neye rıza göstereceği en fazla tartışılabilir ama gerçeğin gizlenmesi tartışılamayacak kadar kesin bir itiraz konusudur. Bugün, işsizlikten enflasyona merkezi finans kurumlarının verilerinden sosyal istatistiklere kadar devletin ürettiği ve tekel olduğu birçok rakama güvenilmemektedir. Aktüel verilerin hesaplama yöntemleri tartışma konusudur ve bazı rakamlar da geriye doğru hesaplama metodlarıyla sadece iktidarın işine yarayacak şekilde değiştirilmektedir.
Bu yanlıştan dönmek yönündeki tavsiyelerin faydası yok artık bir sivil kurumun hiç olmazsa makro verileri çalışarak güvenilir istatistik üretmesi faydalı olacaktır. Çünkü güven kaybolmuş ve istatistik zinciri kopmak üzeredir.
Böyle bir faaliyetin zorluğu malum ama en azından fikirleri kamuoyuna yansıyan birkaç iktisatçının bıkmadan sürdürdüğü çabaların kurumsallaşması işe yarayabilir. Rakamları eğip büken, işine geldiği noktayı baz alan veya ihmal edilemeyecek unsurları dışlayan hesaplama pratiğinin artık gerçekçi bir alternatife ihtiyacı vardır. Enflasyon oranı, işsizlik hacmi, merkezi yönetimin finansal kararlarının çapı ve etkilerinden eğitimi, sağlık ve çevre verilerine kadar her branşta sivil denetim gereklidir. Madem kamu verilerine karşı güven kaybı vardır o zaman bir demokrasiye yaraşan yanı verileri sivil yollarla takip etmektedir.
Bir tür, Doğru Rakamlar Enstitüsü gereklidir. Bir sivil toplum örgütü ya da bir sivil platform yoluyla… Böylelikle sadece veri güvenilirliği değil yeni sistemin yapısı gereği diskalifiye olan denetlemenin hiç olmazsa bir kısmı da sağlanabilir. Neyi konuştuğumuzu ve neyi kaybedip kazandığımızı anlayabiliriz.