Engin GÜLTEKİN

Tarih: 01.06.2025 11:30

MAARİF DAVAMIZ...

Facebook Twitter Linked-in

Milletlerin varlıklarını sürdürebilmeleri, yalnızca siyasi ve ekonomik bağımsızlıkla değil; aynı zamanda ilmi ve fikrî bağımsızlıklarını teminat altına almalarıyla mümkündür. Bu bağımsızlığın temeli ise eğitim sistemine, yani maarife dayanır. Maarif, yalnızca bilgi aktaran bir sistem değil, bir milletin dinini, tarihini, değerlerini, dünya görüşünü ve ideallerini sonraki nesillere aktaran en temel vasıtadır. Bu bağlamda, maarif meselesi bir teknik değil, bir medeniyet meselesidir. İşe bu perspektiften bakan büyük mütefekkir Nurettin Topçu, maarif davasını şöyle özetler:
“Kendimiz için yepyeni bir maarif sistemi kurarak işe başlamak zorundayız. Bu maarif, ilkokuldan üniversiteye kadar bütün basamaklarında bin yıllık millet iradesi, bin dört yüz yıllık millet karakteri yaşatılırsa bizim olacaktır.”

Bu ifade, bugün eğitim alanında yaşanan sancıların ve çözüm arayışlarının merkezine konulması gereken bir ilkedir. Zira kendi ruh köklerinden kopuk bir eğitim sistemi, ne bireyi inşa edebilir ne de toplumu dönüştürebilir. Gelenekten geleceğe maarif tasavvurumuz nasıl bunu sorgulamak zorundayız.

Türkiye, bin yıllık medeniyet birikimiyle kadim bir ilim ve irfan geleneğine sahiptir. Bu gelenek, Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Endülüs’ten Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada inşa edilmiş eğitim kurumları ve yetiştirilmiş âlimlerle şekillenmiştir. Ancak son iki asırda yaşanan zihinsel kopuş, Batı merkezli modernleşme süreciyle birlikte kendi öz kaynaklarımızı değersizleştiren, taklitçi bir eğitim anlayışını dayatmıştır.

Bu durum, eğitim sistemimizi hem içerik hem yöntem açısından köksüzleştirmiş, milli ve manevi değerlerle çelişen bir kimlik krizine yol açmıştır. İşte bu sebeple maarif davamız, sadece müfredat değişikliğiyle değil, köklü bir zihniyet dönüşümüyle çözülebilecek derin bir meseledir. Bu dönüşüm, yerli ve milli bir perspektifle yeniden inşa edilmelidir.
Yerli ve bağımsız bir eğitim modeline ihtiyaç vardır.

Bugün Türkiye’de eğitim üzerine yürütülen tartışmaların temelinde, küresel odaklardan bağımsız, sadece bu topraklara ait, özgün bir maarif sisteminin inşasına yönelik çabaların birilerini rahatsız etmesi yatmaktadır. Zira emperyalist sistemler, eğitim yoluyla zihin dünyasını şekillendirmenin en etkili yol olduğunu çok iyi bilmektedir.

Bu bağlamda, hiçbir dış merkeze bağı olmayan, yalnızca milletimizin tarihî tecrübesine, ilmi dokusuna ve ahlaki değerlerine yaslanan bir eğitim modeli inşa etmek kaçınılmazdır. Sadece teknik bilgiyle donatılmış değil; aynı zamanda ahlaki temele sahip, hakikat arayışıyla yoğrulmuş bireyler yetiştirmek, milletimizin bekası açısından zaruridir.

Maarif Davamızın Ana Dinamikleri şunlardır:

1. Tevhid Anlayışı: Eğitim sistemimiz bireyde bütüncül bir bakış açısı inşa etmelidir. Parçalanmış ve sekülerleşmiş bilgi yerine, insanı ve kainatı bir bütün olarak gören bir tevhid anlayışı merkeze alınmalıdır.

2. Ahlak ve Karakter Eğitimi: Bilgiyi eyleme dönüştürecek olan irade, sağlam bir ahlaki zeminle mümkündür. Maarif, yalnızca bilgi değil; fazilet ve karakter inşasıdır.
    
3. Medeniyet İddiası: Öğrenciye bir ideal, bir dava bilinci kazandırılmalıdır. Bu dava, kendi medeniyetini yeniden inşa etme iddiasıdır. Öğrenci sadece meslek sahibi değil, aynı zamanda bir sorumluluk taşıyıcısıdır.

4. Ana Dil ve Bilinç:Türkçeyi doğru ve güçlü kullanan, klasik metinlerle bağ kurabilen bireyler yetiştirmek maarifimizin temel gayelerinden olmalıdır. Kültürel hafıza, dil üzerinden inşa edilir.

Tarihin kırırlma ve dönüm noktasında köklerden geleceğe kutlu bir yürüyüşü başlatıyoruz.

Türkiye’nin maarif davası, sadece bugünün değil, geleceğin de meselesidir. Bu kutlu yürüyüş, Kur'andan ve köklerinden aldığı ilhamla, evrensel değerleri inkâr etmeden fakat kendi medeniyet kodlarını merkeze alarak ilerlemelidir. Eğitim politikaları günü kurtarmaya değil, nesiller inşa etmeye yönelmelidir.

Unutulmamalıdır ki maarif meselesi, sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nın değil, bütün bir milletin meselesidir. Eğer maarif davamızı sahiplenirsek; ruh köklerimizle barışık, aklî ve ahlaki anlamda donanımlı, kendi medeniyetini yeniden kurma azmi taşıyan bir nesil yetiştirebiliriz.

Bu nesil, sadece Türkiye'nin değil, insanlığın da umudu olacaktır.

Engin GÜLTEKİN
Eğitimci-Yazar-Sosyolog

.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —