Tarih: 03.12.2025 16:16

Yeni dünya düzeni: Küresel sermayenin artan egemenliği

Facebook Twitter Linked-in

Zürih merkezli Union Bank of Switzerland (UBS) tarafından yayımlanan (Global Wealth Report 2025) "Küresel Servet Araştırması Raporu" yenidünya düzeninin, artık ağırlıklı olarak küresel sermayenin patronajında inşa edildiğini bize gösteriyor. Bu düzen eşitler arasında bir iş birliği değil; giderek daha belirginleşen bir kast sisteminin yeni modeli olarak algılanabilir.

Rapor şunu açıkça ortaya koymaktadır. Küresel ekonomide köklü bir paradigma değişimi yaşanmakta; devletlerin ekonomik gücü göreceli olarak zayıflarken, küresel sermaye elitleri dünya servetinin (her yıl giderek artan oranda) ezici bir çoğunluğunu ellerinde tutmaktadırlar. Servetin bu denli bireylerde yoğunlaşması, devletlerin ekonomik ve politik gücünü sınırlamaktadır. Dolayısıyla bu tablo merkezi karar alma süreçlerini -ki buna gerçekçi bir yaklaşımla devletler de diyebiliriz- küresel sermaye aktörlerinin etkisine açık hâle getirmektedir.

2025 raporuna göre, devletlerin toplam kamu serveti 45–50 trilyon dolar arasında iken, bireysel servet 500 trilyon dolar düzeyine ulaşmaktadır. Aradaki bu büyük fark, ekonomik gücün kamusal alandan küresel sermayeye kaydığını açıkça ortaya koymaktadır. Böylece küresel sermayenin yalnızca büyük yatırım ve sermayeyi yönlendirme kapasitesine sahip olmakla kalmayıp, politik karar alma süreçlerini de dolaylı ve bazen de doğrudan etkileyebilme kapasitesine ulaştığını da göstermektedir.

Nitekim rapor şu gerçeği de önümüze koymaktadır. Küresel sermaye, artık ulusal ekonomiler üzerinde egemenlik kurma potansiyeline erişmiş durumda. Küresel sermaye bugün sadece paraya hükmetmiyor. Ülkeleri savaşlara sokan, siyaseti yönlendiren, karşı çıktığı ülkelerin ekonomilerini batırma potansiyeli olan bir güçten söz ediyoruz. Ve bu güç; yatırım, ticaret ve finansman açısından dünya ticaretinde uluslar ötesi bir anlayışla büyümeye ve karını maksimize etmeye devam ediyor.

Raporda ayrıca Türkiye özelinde derinleşen gelir eşitsizliğine ve bunun yapısal bir soruna dönüştüğüne de dikkat çekilmektedir.

 

Peki, küresel sermaye ne ister?

- Küresel sermaye, büyümesini engelleyecek siyasi kararları istemez. Siyaseten etkilenmeyi değil, siyaseti etkilemeyi ve yönlendirmeyi ister. Yoğunlaştığı ülkede hesap vermek istemez.

Küresel sermaye, dijitalleşmiş, gözetlenen toplumlar ister. Böylece toplumun her hareketini veri olarak izlemek ve algoritmik kontrolle yönlendirilmesini sağlamayı amaçlar. Teknoloji monarklarının devlet dışı güç kazanımı artık "devletlerarası rekabet" değil, "ağlar arası rekabet" dönemini başlatmıştır.

Fon akışlarıyla ülkelerin siyasetinde söz sahibi olmak ister. Buna "finansal egemenlik" de diyebiliriz. Bugün için küresel sermaye bu egemenliğini büyük ölçüde sağlamış durumdadır. Şu gerçeği artık unutmamak gerekiyor. Küresel sermaye artık mülksüzleştirme politikası uyguluyor. Örneğin araç alıyorsunuz, isterse uzaktan kapatabiliyor. Gayrimenkul aldığınızda, sigortadan, krediye kadar, bir dizi sistemle kontrol ediliyorsunuz. Sürekli sanal para ve türev ürünler üzerinden emeğiniz, geliriniz gasp edilebiliyor.

Ve daha önemlisi, küresel yatırım fonları ve teknoloji devleriyle oluşturduğu dijital ağları, dijital üslere dönüştürerek enerji kaynakları üzerindeki hakimiyetini sürdürmek ve veri egemenliğini korumak ister.

 

ABD-İngiltere rekabeti

Bu süreçte dikkatimizden kaçmaması gereken bir gerçeğin altını çizmekte de yarar var. Her ne kadar tarihsel bir müttefik olarak görüntü çizseler de ABD ve İngiltere arasında, aslında muazzam bir jeopolitik yer ve nüfuz kapma mücadelesi var. Buna özellikle son birkaç yılda, daha açık bir şekilde tanık oluyoruz. Geçmişte okyanuslara hakim olan İngiltere'ydi. Zamanla bu hâkimiyetini ABD'ye kaptırmıştır. "Okyanuslara hakim olan dünyaya hakim olur" gerçeğini unutmamak gerekiyor.  Sömürgeleriyle ayrı bir blok oluşturan İngiltere (Britanya Milletler Topluluğu) ABD ile olan görünmeyen rekabetini kaybederek bugün için farklı bir yol izlemeye koyuldu…

Yeni Dünya Düzeni kurulurken şekillenmesi istenen en önemli coğrafya Ortadoğu ve bu coğrafyanın en önemli ülkesi de Türkiye'dir. İşte tam da bu nedenle öncelikle "Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı" (OBİT) kurulması ve Türkiye'nin bu adıma öncülük ve liderlik etmesi gerekmektedir.

 

Türkiye

Halkın seçme iradesine dayalı ve doğrudan demokrasiyle yönetilen bütün dünya devletlerinin üniter yapılarını ve halk iradesini tehdit eden küresel sermaye tehlikesi karşısında, genç cumhuriyetimizin temellerinin dayandığı bin yıllık devlet geleneği tabii ki koruyucu bir kalkandır. Ama bu tehlike karşısında, alınması gereken önlemler eksik bırakılırsa sermayenin acımasız ve doymak bilmeyen yok edici gücünün devlet mekanizmasını yönlendirme-kontrol edebilme gerçeğini de görmek zorundayız.

Bu yeni düzende bir rolünüz yoksa tampon ülke olmaktan öteye gidemezsiniz. Bu nedenle Türkiye; başta Ortadoğu olmak üzere, Türk Dünyası, Kafkasya ve Akdeniz'de çok merkezli dayanışma blokları kurmak zorundadır.  

Türkiye, yukarıda sözünü ettiğim "Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı" adımının yanı sıra 500 milyonluk Türk dünyasını yanına alan bir güç olarak, bağımsız ve uzun vadeli stratejik bir iş birliği vizyonunu da önüne koymalıdır.

Atılması gereken bu iş birliği adımlarının yanı sıra; niceliğin değil niteliğin önem kazandığı yeni dünya düzenini yakalamanın ve hatta önüne geçmenin en önemli koşulu; bilim ve teknolojiyle bezenmiş, nitelikli ve katma değeri yüksek ürün çıkaran, hukuk sisteminin güvencesi altında üretime dayalı bir ekonomi modeli inşa etmektir.  Bunun ilk adımı da "Stratejik Planlama Teşkilatı" kurmaktan geçer. 

Yukarıda bahsettiğim; coğrafya kardeşliğimiz ve tarihsel birlikteliğimiz olan devletlerle kurulmuş bir yapının merkezinde yönetici ve yön verici bir Türkiye, sadece bölgesinde değil dünyada da öncü ve yönetici olacaktır.

Dostlarım,

Uykumuz ağır…

Düşman yaman…

Dönem amansız…

Ve Cohen'in dediği gibi "zarlar hileli"...

 

Kaynak: T24




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —