İnsanın psikolojik ihtiyaçları, teolojik söylemin şekillenmesinde kurucu bir rol oynar. Vahiy, salt gökten yere inen donmuş bir yasa değil; insanın yaşadığı travmaların, toplumsal adaletsizliklerin ve vicdani arayışların göğe doğru yükselip ilahî teyitle insana geri dönen dinamik bir süreçtir. Başka bir deyişle, vahiy insana ait olanın evrensel bir dile tercümesidir.
Toplumda yetimin itilip kakılması, yoksulun horlanması, kız çocuklarının diri diri gömülmesi gibi sahneler yalnızca tarihsel birer vaka değil; insan vicdanında yankılanan evrensel bir çığlığın kaynağıdır. Vahyin dili, işte bu çığlıktan beslenir: Yerel bir dramı evrensel ve zamansız bir ilkeye dönüştürür. Böylece insana ait kırılganlık göğe taşınır, orada ilahî onay bulur ve yeniden insana dönerek toplumsal düzenin kurucu ölçütü hâline gelir. Bu süreç, vahyi tek yönlü bir iniş olarak değil, insanla Tanrı arasında karşılıklı bir akışkanlık olarak kavramamızı sağlar.
Bu bağlamda peygamber, yalnızca gökten geleni aktaran değil; insanın acılarını ve itirazlarını dile taşıyan bir aracıdır. Onun insani kırılganlığı, vahyin evrenselliğinin hem teminatı hem de imkânıdır. Nitekim Mekkelilerin "Bu nasıl peygamber; yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor" (Furkan 7) itirazına verilen cevap da budur: Peygamberin insan oluşu, vahyin doğası gereğidir. Eğer bir melek olsaydı, açlığı, kaybı, öfkeyi ve umudu paylaşamaz; bunları evrensel ölçülere tercüme edemezdi.
Bu çift yönlü akış, sahabenin sorularında da görülür. İçki meselesinin aşamalı yasaklanışı, Bedir esirleri konusundaki tartışmalar veya miras paylaşımı gibi meseleler, onların somut ihtiyaçları üzerinden vahyin gündemine girmiş ve evrensel ilkelere dönüştürülmüştür. Böylece vahiy, yukarıdan aşağıya dayatılan sabit bir yasa değil; insani sorunlarla beslenerek sürekli yeniden şekillenen yaşayan bir iletişim olarak ortaya çıkar.
Modern psikoloji de benzer bir işleyişi vurgular: Travmalar yalnızca yara bırakmaz; aynı zamanda bireyin ve toplumun yeni değerler üretmesine zemin hazırlar. Hz. Peygamber'in yetimliği, vahyin dilinde "yetimi koruma" ilkesine dönüşmüş; Mekke'deki toplumsal eşitsizlikler "adaleti ayakta tutma" çağrısı hâline gelmiştir. Yıkıcı görünen acılar, burada evrensel ahlakın kurucu malzemesine dönüşmüştür.
Vahiy bu noktada tarihsel bir olay olmanın ötesine geçer. İnsanın, travmalarından anlam çıkarma çabasını konu aldığı için evrenselleşir. "Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık vardır." (İnşirah 5–6) ifadesi bu dönüşümün ilahî teyididir. Aynı şekilde, "Belki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlı olabilir." (Bakara 216) ayeti de bu bakışın teyididir.
Böylece vahiy nedir ve peygamber kimdir soruları, geleneksel teolojik tanımların ötesine geçerek, insan varoluşunun en temel sorularına yönelen bir özne olarak yeniden temellendirilmiş olur.
Yazının birinci bölümü: https://www.konuyorum.com/2025/09/07/peygamberin-portresi-kuranin-psiko-politik-okumasi-uzerine-bir-deneme/.html
Kaynak: konuyoru.com