Tarih: 19.08.2025 13:23

Tanrı ve kötülük sorunu: Özgürlüğün kör noktası

Facebook Twitter Linked-in

Bu zor soruya dinler genelde sağlam bir cevap vermekte zorlanıyorlar. İslamda ortodoks inanç hayrın ve şerrin ikisinin de Allah'dan geldiğinin kabul edilmesini talep ediyor. Buna itiraz etmiş Mutezile gibi yaklaşımlar da var. Onlar da kötülüğü Allah'ın adl'ine yakıştıramadıkları için kötülüğün yaratımını insana vermek istediler. Bu konuyu tam çözemedikleri için iş ilmi bir tartışma olmaktan çıkıp itikadi bir kategorik kabul suretinde tartışmanın dışına çıkartıldı.

Günümüzün hakim anlayışındaki tipik çözüm şudur: İnsan, kendisi (ve diğer insanlar için) iyi olanın ne olduğunu bilemez. Allah'ın murad ettiği şey kötü görünse de aslında ve sonunda iyidir. Bu yüzden Allah kötülük gibi görünen şeyde aslında iyiliği yaratıyor. Herşey ya bizzat ya da neticeleri itibariyle iyidir. Kötülüğün yaratılması da bir iyiliktir veya kötü görünen yaratmalar aslında iyilik olduğu için kötülük değil iyiliktir.

 Bu yaklaşımlarda iyilik de kötülük de tamamen Allah'ın kastının bir sonucu ve sorumluluğu olarak kabul edildiği için bu yaklaşımlar kötülüğü ontolojik olarak mümkün olmaktan çıkartma eğilimi taşıyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda ne uçlar ne de ortalar tatminkar bir çözüm sunabilmiş değil. Kimisi de herşeyi Allah yaratıyor ise ben şurda biraz kestireyim deyip insanın iyilik veya kötülükle alakasını kesecek bir sorumsuzluk halini tercih etti.

Bu yaklaşımların kimisi Tanrı'yı yüceltmek için insanın, kimisi de insanı sorumlu kılmak için Tanrı'nın elini kolunu bağlama yoluna gitti. Ortayolu tutturmak isteyen devekuşu misali çözümler de itikadi olarak yeterli olsa bile felsefi olarak tatmin edici olamıyor.

Belki konuya kötülüğün nereden kaynaklandığı sorusu ile başlamak daha iyi olacak. Mutezileci (düz akılcı) yaklaşım insanların başına gelen kötülüğün mutlaka teşhis edilebilir bir insan iradesinden kaynaklandığını varsayıyor. Ama doğa'dan veya Tanrı'dan kaynaklanan ve insanların başına gelen kötü durumlar için sorumlu kimdir? Eğer kötülükleri kabul edilen o durumların sorumlusu Tanrı ise yine kötülük sorunu çözülmüş olmaz. Mutlak hayır ve adaleti temsil eden bir Tanrı ile kötülük telif edilemez.

 Kötülüğün kaynağında ne var? Kötülük eğer Tanrı'dan kaynaklanmayacaksa o zaman mutlaka insandan kaynaklanmak zorunda mı? İşte burada durup düşünmek gerek: İkisinden birini kötülüğün kaynağı ilan etmek zorunda olmayabiliriz.

Tanrı kavramı eğer kötülük ile telif edilemiyorsa ortadaki kötülüğü insana yamamak zorunda kalmadan kötülüğü nasıl ele alabiliriz? Bu konuda üzerinde yeterince düşünülmeyen bir husus kötülük ile özgürlük ilişkisidir. Tanrı'yı ve insanı kötülük bahsinin tarafları haline getiren şey ikisinin de özgür iradeye sahip olması. Burada kötülüğün muhatabı, tanımlayıcısı ve anlamlandırıcısı insan olduğu için insanın gördüğü şeyin kötülük olmadığını söylemek ikna edici bir çözüm olmaz, topu taca atmak anlamına gelir. "İnsan büyük resmi göremez" yahut "hikmetini anlayamaz" gibi açıklamalar birer teselliden öteye geçemiyor. İnsana kötülük olarak görünen şeyin kötü(lük) olmaması durumunda bile insana kötü olarak gelmesinin kendisi bile bir kötülük sayılabilir. Şu halde bu kötülüğü nasıl açıklayabiliriz? Zatında kötülük olsun veya olmasın, insan neden kendisine kötülük olarak görünen ve öyle hissettiği kötülükle karşı karşıya geliyor? Tanrı neden buna engel olmuyor?

 İşte burada yeni (olduğunu sandığım) birşey söylemem mümkün: Kötülük özgürlüğün kör noktasıdır. İnsanın dünyasında kötülük olarak tezahür eden ve bir iradenin tercihi gibi görünen kötülük, sadece bir iradeye atfedilemeyecek kadar intersübjektif kanallardan geçerek kaynağı belirsizleşmiş iradelerin kesişiminin bir sonucu olabilir. Kötülük, insan özgürlüğünün bir yan ürünü olarak anlaşılmalı. Peki nasıl oluyor bu? Kötülük özgürlüğün bir sonucu ama insan ondan birey olarak sorumlu olmayabiliyor: Tanrı ve insanın (veya insan ve diğer insanların) kendi aralarında özgür irade ile birbirlerine yabancılaşarak özerkleşmeleri durumunda aralarında ortaya çıkan boşlukta birden fazla iradenin birbirlerine çarpmasından doğan zincirleme trafik kazasıdır kötülük.

Sosyal teori diliyle söylersek: Yapının özneyi kısıtlamasıdır kötülük olarak özneye yansıyan şey. Özgür olan her insan aynı zamanda kader kurbanıdır. Bir mevcudun içine doğmak, bir olmanın tarafı olmak sözkonusu olduğu için özne olarak varolmak ile bir yapı ile yahut kader ile karşı karşıya kalmak kaçınılmazlaşır. Başka bir dilde şu da denebilir: Her ego, süperego ile muhatap kalmış bir id'dir. Zaten modern toplumun hukuki açıdan olmasa bile psikolojik açıdan bireyin kötü davranışının kaynağını bireyden daha öte bir derinlikte (çevresel faktörlerde, toplumda) araması benzer bir zimnî kabulu yansıtır.

 Peki yapı olmasa (yani kader başa gelmese) özne sadece iyilik mi bulmuş olur? Hayır, yapı olmazsa özne de özne olamaz. Kötülük özgürlüğün diğer yüzüdür. İnsanın özgür olabilmesi için iradenin menevra alanı olarak ahlakîliğin olması gerekir. Ahlakîliğin olabilmesi için de kötülüğün olması gerekir. İnsan özgür bir irade ise Tanrı'nınki dahil diğer iradelerin oynadığı maçta bu iradenin başına gelenler maçın bir gereği olarak anlaşılmalı. Maç denilen karşılaşmadaki belirsizlik olmasa top gelip sana çarpmayacaktı.  Gol atabilmek serbestisi ile faule maruz kalmak aynı açıklığın iki ayrı yüzüdür.

Demek ki insan serbest olduğu için iradelerin birikmesinden şer çıkıyor ve (Allah) dahil hiç kimse o şerden sorumlu değil. Kör nokta dediğim bu. Bu noktayı teodise literatüründe daha önce teşhis eden olmuş mu bilmiyorum. Bu yazının amacı bu kör noktayı görünür kılmak. Yoksa mevcut argümanları tekrar veya tavzih amacında değilim.

 Biz(d)e kader diye görünen aslında hem tarihten gelen birikimdir, hem de diğer iradelerin eylemlerinin düğümlenerek bize heyelan olarak gelmesidir. Çünkü herşey senin kendine yaptığın şeyler değil. Ve pekala senin başına gelen bir kötülükten ne sen ne de Tanrı sorumlu olmayabilir. Peki Tanrı niye başa gelen kötülüğe engel olmuyor sorusu akla gelebilir. Kötülüğe engel olmak insanın özgürlüğünün elinden alınması anlamına gelir. Tanrı insan(lar)a özgürlük verdiği için bu kör nokta doğdu. O yüzden, konuyu sadece insan mı sorumlu yoksa Tanrı mı sorumlu ikiliği içinde çözme çabaları yetersiz kalıyor.

Netice itibariyle burada vurgulamaya çalıştığım şeyi kötülük sorununda kör nokta teorisi olarak formüle edebiliriz. Bu durumda, çıkan sonuç şu olur: Kötülüğü insan yaparsa sorumlusu zaten insan. Ama kötülük insanın dışından insanın başına geliyorsa bunun sorumlusu ne insanın kendisi ne de Tanrı olmak zorunda değil. İkisinden birine fatura etme ısrarı özgürlüğün kör noktasını hesaba katmamaktan kaynaklanıyor. Bu söylediklerim zahiren dinde kötülük sorununa dair gibi görünse de bu yaklaşımı Tanrı'nın yerine Toplum veya Yapı gibi başka isimler koyarak "kader"in varlığını ikrar eden tüm "sosyal eylem" anlayışlarına uyarlamak mümkün.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —