Tarih: 28.12.2025 21:29

Sürecin sahipleri, kiracıları

Facebook Twitter Linked-in

Karamsarlığa kapılmanın âlemi yok.

Nereden baktığınıza bağlı. Durum hem "çok iyi", hem de "çok kötü".

Strateji sağlam

Durumu süratle kavrayan ve hızlı tepki veren bir devlet cihazının, kurulu hükümete rağmen iş başında olduğu ve hükmünü yürüttüğü anlaşılıyor. Şartları ve imkânları, bilhassa önüne çıkan fırsatları değerlendirip stratejiyi belirleyen ve uygulayan müesses devlet aklında sorun yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürtlerle kader ortaklığı içinde birlikte bir gelecek inşa etmeye karar vermiş. Süreç bu kararın ve iradenin üzerinde yürüyor.

Karşı tarafta Kürtler, önlerine çıkan fırsatı ve kendilerine yapılan teklifi net olarak görmüşler, sürece tereddütsüz sahip çıkıyorlar. Yalpalayanları, duruma intibak etmekte gecikenleri de Kürt tarafının sağlam stratejik aklını temsil eden Öcalan hizaya sokuyor.

Devlet açık bir irade beyanında bulunarak, PKK da gemileri olmasa da silahları yakarak geri dönüş ihtimalini yok ettiler. Sürecin ricat yolları kapalı, sadece önü açık; kısaca ilerlemek zorunda.

Sorun taktik hamlelerde.

Kürt sorununda paradigma değişikliğini kavrayamayan devlet–hükümet içi aktörler, alışkanlıklarından ve önyargılarından kurtulamıyorlar.

Devlet, Kürtlerle karşılıklı birbirini kollayarak yaşayacakları, pazarlığa ve şartlara bağlı bir barış ortamı tesis etmiyor; ortak bir gelecek inşa ediyor. Türkiye Kürtleri, ulus devletin bir parçası, kader ortaklarımız; sınırlarımız dışındaki Kürtler ise en doğal ve sağlam müttefiklerimiz.

Çözüm süreci, Türkiye'nin temel aksını değiştirdi. Eskisinden medet umanlar, alışkanlıklarından vazgeçemeyenler, ellerine fırsat geçtiğinde zaman zaman bu aksın hassas bir yerine balyoz darbesi indiriyor. Şu Uludağ gazozu sakilliği gibi.

AK Parti süreci yönetmek yerine seyrediyor. İktidar partisi olarak süreci toplumsallaştırma adına herhangi bir adım atmıyor.

Süreç, devletin açık irade beyanı bir tarafta, Kürtlerin sırtında yürüyor.

Suriye açmazı

Suriye'de üniter devlet ısrarı ve SDG'ye karşı düşmanca tutum, eskilerde kalması gereken reflekslerden, alışkanlıklardan besleniyor. Türkiye'nin Suriye'de birinci derecede kol kanat germesi gereken kesim Kürtler. Üniter devlet ısrarı, birbirinin boğazına yapışan tarafları aynı hücreye tıkmaya benziyor. Ayrıca üniter yapı Suriye'de istikrarlı bir ülkenin formülü değil; tersine dikta eğilimlerini ve darbe teşebbüslerini besler. Sünni Arap çoğunluğa yaslanan bir dikta rejimi ise kaostan başka bir şey üretmez. Arap monarşilerinin ve dikta rejimlerinin Suriye'de nasıl bir yönetim istedikleri açık.

Alışkanlıklar ve önyargılar, adem-i merkeziyetçilik ve üniter yapı gibi kavramların arkasına saklanıyor. Kavramların işe yaramadığı bir coğrafyadayız. Fiilî durum, kavramlara sığmıyor. Meselâ asayiş konusunda benimsenen çözüm, zaten adem-i merkeziyetçiliğin kabul edildiğini gösteriyor. Sosyolojiye derinlemesine nüfuz etmiş etnik ve mezhebî bölünmeleri üniter yapı içinde yönetemezsiniz. Güven artırıcı tedbirler, yetki paylaşımından daha önemli. Sorumluluk merkezî yönetimde. Suriye'de birçok sorun zamana yayılarak çözülecek. Daha işin başında her şeyi demir bir cenderenin içine tıkıştırmanın kimseye faydası yok.

Süreç, Suriye'nin tetiklemesi ile başladı. Suriye'deki dalgalanmalarla kabarıp indi. Önümüzdeki günler kritik; Kürtler sağduyulu davranıyor.

Türkiye, 1990'larda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne karşı yaptığı yanlışları Suriye'de tekrarlamamalı. Türkiye'nin doğal müttefiki Kürtler. Suriye politikası doğru yönetilirse, Türkiye'deki çözüm süreci de yolundan sapmaz.

İyi bir noktadayız

AK Parti süreci sahiplenip yönetmeye yanaşsaydı, şüphesiz daha iyi bir noktada olurduk. Hız kesiciler devreye girdi, enerji toprağa verildi; yine de geri dönülmez bir hata yapılmadı.

Önemli bir mesafe alındı. Hepimiz önümüzü net olarak görüyoruz. Sürecin toplumsallaşması, belli ki daha uzun bir zamana yayılacak.

Sürecin iki temel parametresi var.

Birincisi, "Terörsüz Türkiye" denilen, PKK'nın feshi sonrası normalleşme adımları. Hepsi hükümet tasarruflarına bağlı. Bölgemizdeki gelişmeleri, en başta Suriye'nin merkeze alındığı pazarlıkları bu parametrenin içine yerleştirebilirsiniz.

İkinci parametre, Kürtlerin eşit vatandaşlık talepleri doğrultusunda atılması gereken adımlar. Dil ve eğitim başta olmak üzere anayasa tartışmaları, bu parametrenin içinde.

Birincisinde, bölgesel dinamiklere ve Öcalan'ın tavrına bağlı olarak bir tehlike görünmüyor. Tartışmalar ve pazarlıklar olsa da makul bir noktada anlaşma sağlanıyor. İkincisi için sürecin toplumsallaşmasına, bunun için de zamana ihtiyaç var. Pazarlıktan önce bir duygu ortaklığını yakalamamız lâzım. Ali Babacan'ın dediği gibi "Kürtlerin onurunu, Türklerin de gururunu" dengelemek zorundayız. Şiddetin geride kaldığı, siyasî aktörlerin "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" adına sorumluluk üstlendiği şartlarda "anadilde eğitim" dâhil, anayasal her sorun kolayca çözülebilir.

Sürecin sahiplerinde sorun yok. Savaş karaborsacıları gibi durumdan vazife çıkarmaya kalkan kiracıların ise bir önemi yok.

Sürecin barometresi, hem Kürtler hem de Türkler için duygusal basınçtan etkileniyor.

Bana sorarsanız her şey yolunda.

 

Kaynak: medyascope.tv




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —