DOHA
Batılı hükümetler Sahel'deki etkilerinin azalmasından yakınırken - Fransa Ocak ayında Çad'daki son üssünü de teslim ederek bölgedeki askeri varlığını fiilen sona erdirdi - modası geçmiş bir anlatıya sarılıyorlar. Sahel artık Batı ile Rusya arasındaki mücadelenin oynandığı bir satranç tahtası değil. Daha da önemlisi, artık stratejik hakimiyet için yarışan iki Kuzey Afrikalı güç olan Cezayir ve Fas arasındaki mücadelenin sahasıdır.
Dünya, Wagner Grubu'nun halefi olan Rusya'nın Afrika Kolordusu'nun Sahel'deki etkisini genişletmesini izlerken, Cezayir ve Fas'ın daha kalıcı ve dönüştürücü varlığını görmezden geliyor. Toplam GSYİH'leri 418 milyar doları aşan bu ekonomiler için bölge, vekalet savaşları için uzak bir sınır değil; aksine önemli bir ticaret koridoru ve kilit bir maden kaynağı olması nedeniyle ulusal ve ekonomik güvenlikleri açısından kritik bir öneme sahip.
On yıllar boyunca Sahel'in yönelimi, Fransa ile olan sömürge sonrası bağları ve ABD liderliğindeki teröre karşı küresel savaşın güvenlik mimarisi tarafından şekillendirilen kaçınılmaz bir sonuçtu. Ancak bu dönem artık sona erdi. Batı müdahalesine karşı duyulan yaygın hayal kırıklığı 2020'den bu yana Batı ve Orta Afrika'da sekiz askeri darbeyle sonuçlandı. Cezayir ve Fas, her biri bölgeyi kendi ekonomik yörüngesine çekmek için farklı bir vizyona sahip olarak ortaya çıkan güç boşluğuna adım attı.
En görünür mücadele ticaretle ilgili. Fas, 2023 yılında, karayla çevrili Sahel ülkelerine tartışmalı Batı Sahra'da planlanan Dakhla derin su limanı aracılığıyla küresel pazarlara güvenli ve verimli bir geçit sunacak olan Atlantik Girişimi'ni başlattı. Tahminen 1.2 milyar dolara mal olacak ve yılda 35 milyon ton malın taşınması beklenen bu mega proje, bölgenin ticari akışını batıya doğru yeniden yönlendirmeyi amaçlıyor. Dahası, Fas kendisini Sahel ile Atlantik arasında bir köprü olarak konumlandırarak Sahra Altı Afrika ile ticaretini genişletmeyi hedefliyor ki hesaplamalarıma göre bu rakam 2022'de 1,2 milyar dolardı - 2004'ten bu yana 17 kattan fazla bir artış demek.
Cezayir ise Nijer'den geçerek Cezayir'den Nijerya'nın Lagos kentine kadar yaklaşık 5.000 kilometre (3.100 mil) uzanacak olan Trans-Sahra Otoyolu'nu neredeyse tamamlamış durumda. Cezayir'i Batı Afrika'ya bağlayacak, petrol dışı ihracatını artıracak ve bölgenin önde gelen güç simsarı haline getirecek daha büyük bir stratejinin parçası olan bu yolun yapımı onlarca yıldır sürüyor. Ayrıca Cezayir'i Avrupa ile devasa Batı Afrika pazarı arasında ana geçit haline getirecek ve karayla çevrili Afrika ülkelerine denize doğrudan bir rota sağlayacak. Otoyolun Cezayir'in Cherchell kentinde Çin tarafından finanse ve inşa edilecek 5 milyar dolarlık yeni bir mega limana bağlanması planlanıyordu ancak bu proje süresiz olarak rafa kaldırıldı.
Cezayir ve Fas arasındaki rekabet sadece asfalt ve nakliye yolları ile ilgili değil. Bu aynı zamanda Sahel'in hem ekonomik çeşitlendirme hem de karbonsuzlaştırma için kritik öneme sahip olan geniş maden zenginliğini güvence altına alma yarışıdır. Örneğin Nijer dünyanın yedinci en büyük uranyum üreticisi, Mali Afrika'nın üçüncü en büyük altın üreticisi ve Burkina Faso büyük manganez yataklarına sahip. Büyük bir madencilik sektörüne sahip olan ve dünya fosfat rezervlerinin %70'ini elinde bulunduran Fas için bu madenlere erişimi güvence altına almak en önemli stratejik önceliktir. Cezayir ise bu madenleri fosil yakıtlara bağımlı ekonomisini çeşitlendirmek ve arka bahçesindeki Fas etkisine karşı koymak için bir araç olarak görüyor.
Her iki ülke de yeşil hidrojen geliştirerek gelişmekte olan temiz enerji ekonomisinde merkezi bir rol oynamayı umuyor. Fas 2030 yılına kadar elektriğinin %52 'sini yenilenebilir kaynaklardan üretmeyi hedefleyerek yeşil hidrojen planlarını destekliyor. Yıllık 180 terawatt-saat olarak tahmin edilen geniş güneş enerjisi potansiyeline sahip Cezayir, 2040 yılına kadar Avrupa'nın yeşil hidrojen talebinin %10 'unu karşılayacak bir strateji izliyor. Ülke, bunu Cezayir ve Tunus'u İtalya, Avusturya ve Almanya'ya bağlayacak "SoutH2 Koridoru" boru hattı projesi üzerinden ihraç etmeyi planlıyor. Kullanılmayan büyük bir güneş enerjisi potansiyeline de sahip olan Sahel'i kim kontrol ederse etsin, Avrupa'nın yeşil dönüşümünde önemli bir koz elde edebilir.
Şu da açık ki, Sahel'de ekonomik ve güvenlik etkisi için rekabet eden yalnızca Cezayir ve Fas değil. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri de bölgede limanlara, tarıma ve telekomünikasyona yatırım yapıyor. Onların katılımı, Kuzey Afrika'daki muadillerini motive eden acil stratejik çıkarlardan çok küresel güç yansıtma arzusundan kaynaklansa da bölgenin geleceğini şekillendirecek.
Peki Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri bu tabloda nerede? Çok uzun süredir her ikisi de Sahel'i terörizmin kuşattığı ve diğer büyük güçlerin nüfuzuna girme riski taşıyan bir bölge olarak gördü; bu da büyük politika hatalarına yol açarak yerel halkı yabancılaştırdı ve müdahalelerin önlemeyi amaçladığı istikrarsızlığın bizzat oluşmasına sebep oldu. İlgili kalabilmek için Batılı hükümetler odaklarını değiştirmelidir: Sahel'in gelecekteki istikrarı ve yönelimi, sahadaki yabancı asker sayısıyla değil, Kuzey Afrikalı komşularının sunduğu ekonomik vizyonların başarısıyla belirlenecek. Batı, ancak bu yeni gerçekliğin karmaşıklıklarını kabul ederek dünyanın en kritik bölgelerinden biri için sürdürülebilir ve etkili bir politika geliştirebilir.
*Dalia Ghanem, Orta Doğu Küresel İlişkiler Konseyi'nde Çatışma ve Güvenlik Programı Direktörü ve kıdemli üyesidir.
©️ Project Syndicate 1995–2025