Tarih: 17.09.2025 13:58

Kürt açılımına iki engel: Erdoğan ve “imtiyazlı” Türkler

Facebook Twitter Linked-in

Geçen yazımda, Bahçeli'nin 22 Ekim 2024'te başlattığı Kürt Açılımı projesini İkinci Tanzimat olarak tanımladım ve Birinci Tanzimat'ın (1839) Hıristiyan-Müslüman eşitliğini niçin sağlamayı başaramadığının nedenleri üzerinde düşünmeden İkinci Tanzimatın akıbetinin anlaşılamayacağını iler sürdüm.

Elbette birincisi başarısız oldu diye ikincisi de başarısız olacaktır, diye bir şey söylemiyorum. "Tarih tekerrürden ibarettir" sözü yanlıştır; tarihi hiçbir zaman tekerrür etmez. Her tarihi olay emsalsizdir, kendine mahsustur. Benim amacım iki süreç arasındaki yapısal benzerliklere dikkat çekmek ve insanları düşünmeye davet etmektir.

İkinci Tanzimat'ın önünde iki büyük engel var. Birincisi, siyasi irade yokluğudur. Açılım, siyasetin değil, güvenlik bürokrasisinin projesidir. İkincisi, özellikle "imtiyazlı" Türkler olarak tanımladığım bir kitle nezdinde somut ifadesini bulan açılıma toplumsal destek eksikliğidir.

Taner Akçam yazdı: Kürt açılımına iki engel: Erdoğan ve

 

Birinci büyük engel: Siyasi irade yokluğu

Açılımda siyasi irade yokluğu kendisini altı temel konuda açıkça göstermektedir.

Birincisi, siyasi irade, işini gücünü bırakmış CHP ile uğraşmaktadır. Siyasi irade için, CHP'yi dağıtmak ve yok etmek, Kürt açılımından daha önemli duruyor. Oysa sıradan ortalama akıl, Kürt-Türk eşitliği gibi muazzam bir adım için 'ulusal birliğin' sağlanmasının şart olduğunu görür. Her şeyi ile CHP'yi dağıtmaya odaklanmanın tek anlamı vardır: Kürt açılımı siyasi iradenin başka öncelikler uğruna vaz geçebileceği bir husustur.

İkincisi, siyasi iradenin kullandığı dildir. Süreçte kullanılan dilin niteliği siyasi iradenin Kürt açılımındaki tavrının en açık göstergesidir. Şüphesiz bunu herkes görüyor ve yazıyor ama bu henüz bir ilke düzeyine çıkarılmadı.Altını kalın çizelim: kavga dili ile açılım olmaz. Kavga etmek için kullanılan kelimeler artık söz olma özelliğini kaybeder, klişelere dönüşür. Klişelerin dilimize sızma derecesi, konuşmadan ne kadar vazgeçtiğimizin ölçüsüdür.Ve şiddet araçlarını kullanmaya ne kadar hazır olduğumuzu gösterir. Kimse hayale kapılmasın, siyasi iradenin kullandığı dil savaşın dilidir ve toplumun en çok ihtiyaç duyduğu şeyi "sözü" öldürmektedir. Söz olmazsa açılım olmaz!

Üçüncüsü, siyasi irade Kürt açılımı için sıradan sayılabilecek tek bir adım bile atmıyor. Eğer açılımının arkasında kuvvetli bir siyasi irade olsaydı, yapılacak ilk iş Selahattin Demirtaş başta olmak üzere siyasi tutukluları serbest bırakmaktı. Zaten bu insanların çoğu, hukuka aykırı olarak tutulmaktadırlar ve sıradan bir idari kararla konu halledilebilirdi. Bahçeli'nin çıkışından bu yana neredeyse bir yıl geçmiş olmasına rağmen Demirtaş veya diğer tutukluların içerde tutulmalarının verdiği mesaj açıktır: siyasi irade Kürt açılımına istekli değildir.

Dördüncüsü, hukuksuzluğun kol gezmesi ve hukuk devleti inşası yolunda tek bir adım bile atılmıyor oluşudur. Bahçeli'nin İkinci Tanzimat Fermanında açık olarak ilan ettiği gibi, Kürt-Türk eşitliği ancak yeni bir hukuk sistemi üzerinde yükselir. Ve şu anda bu yoktur. Oysa Kurum ve kurallarıyla işleyen bir hukuk devletiniz yoksa, Kürt meselesini çözemezsiniz. Bu konuda o kadar çok yazıldı ki uzatmaya gerek görmüyorum.

Beşincisi, ki bu önceki nedenleri de açıklıyor, açılım konusunda tek bir tartışmanın bile sistemli olarak düzenlenmiyor ve teşvik edilmiyor olmasıdır. 1923'te kurulmuş Cumhuriyet'in temel kodlarını sorgulama anlamına gelen bir mesele, adeta "tartışılmasının asla istenmediği" bir kültürel ortama mahkûm ediliyor. Bir danışmanın ara sıra X hesabından yayınladığı bazı sınırlı bilgilerle belirlenmiş bir düşün atmosferinde yaşıyoruz. Oysa ülkenin en temel sorunu olan eşitlik meselesini ancak toplumu da sürece dahil ederek ve söz ile aşabilirsiniz.

Kamuoyu yoklamaları ile açılım yapılır mı?

Altıncısı, Kürt açılımında 'Kamuoyu yoklamalarına' biçilen roldür. Eğer aktarılanlar doğru ise ki doğru olmaması için hiçbir neden yok, siyasi iradenin atacağı adımlarda yaptırdığı kamuoyu yoklamaları önemli rol oynamaktadır. Bu durum, Kürt açılımında siyasi iradenin varlığına değil, siyasi körlüğün egemen olduğuna işaret ediyor.

Büyük tarihi adımları ve dönüşümleri kamuoyu yoklamaları ile yapamazsınız. İki önemli örnek vermek isterim: Willy Brandt'ın 1970 Aralığında Varşova'da diz çökmesi ve Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Havel'in 1997'de, Alman Parlamentosunda yaptığı bir konuşma ile ülkesinden 1945 sonrası sürülen Almanlar için özür dilemesi…

 

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —