Tarih: 28.08.2025 15:19

İNSAN VE DEĞER ŞURASI 2025 – Sonuç Bildirgesi

Facebook Twitter Linked-in

"… Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez…" (Ra'd/11)

Günümüz dünyasında siyasi, ekonomik ve kültürel alanda büyük bir değişim süreci yaşanmaktadır. Küresel güç mücadeleleri, ekonomik krizler, dijital dönüşüm ve doğurduğu kültürel hegemonya, insanlık tarihinin en kritik dönemeçlerinden birini şekillendirmektedir. Bu dönüşüm karşısında İslam ümmetinin yeniden dirilişi, vahdet bilinci ve ortak değerleri etrafında kenetlenmesi hayati önem taşımaktadır.

Değişen dünya düzeninde hak-batıl, mustazaf- müstekbir mücadelesi değişmeyen tek gerçekliktir. İnsanlık bugün, kapitalizm, sosyalizm ya da liberalizm gibi farklı isimlerle anılan; vahyin yerine aklın, ahiretin yerine dünyanın ikame edildiği, hakikat ve adaletin yok sayıldığı bir sömürü düzeninde yaşamaktadır. Bu düzen, Batı'nın kolonyalizmle başlayıp emperyalizmle sürdürdüğü tahakkümü globalizmle devam ettirme çabası içerisindedir. Kendilerinden olmayanı insan saymayan, temel haklardan dahi mahrum bırakan bu yapı, siyasi, ekonomik ve teknolojik dönüşümlerle sürekli şekil değiştirse de özünde aynı zulmü sürdürmektedir.

Bugün Batı, kendi kurduğu sistemin esaslarını tüketmiş, kendi putlarını yiyen bir medeniyet hâline gelmiştir. İmha gücünü koruyan ABD, inşa gücünü yitirmiştir. ABD'nin iç çelişkileri, ABD-Avrupa, Doğu-Batı Avrupa, NATO-Rusya, Batı-İslam dünyası, dünyanın kuzeyi ile güneyi ve müstekbirler ile mustazaflar arasındaki tüm gerilimler; dünyada yeni bir kırılmaya işaret etmektedir. 

Bu küresel gerilim ortamında, yeni ve ifsat edici bir küresel düzen inşa edilmeye çalışılmaktadır. Toplumsal planda; kadın ve erkek rollerini belirsizleştiren, cinsiyetsizlik dayatan, bireyi tüm değer ve bağlarından kopararak atomize eden bir sistem yaygınlaştırılmaktadır. Bu, insanlığın varoluşuna yönelik en büyük tehdittir. Ekonomik planda; dünya nüfusunun yalnızca %2'sine özgürlük tanıyan, geri kalanları kontrol altına almayı hedefleyen bir "teknofeodal" yapı inşa edilmektedir. Küresel Siyonist sermaye, teknolojik denetim araçlarıyla bilinci ve davranışları şekillendirmekte; insanların gönüllü bir zorunlulukla bu sisteme teslim olmasını dayatmaktadır. Siyasal düzlemde ise eski iki kutuplu yapı yıkılarak yerine hiyerarşik bir teknopolar yapı kurulmak istenmektedir. Ancak bu yeni hiyerarşinin nasıl şekilleneceği belirsizdir.

Hiçbir devletin tek başına karşı koyamayacağı bu küresel yapıya karşı verilecek mücadele uzun solukludur. Bu nedenle geleneklerimize, dini ve milli değerlerimize, aile yapımıza sıkı sıkıya sarılmalı; zihnimizi ifsat eden işgallerden korumalıyız. Ümmetin lehine atılan her adımın yanında durmalıyız.

Küresel emperyalizm, medya, propaganda ve manipülasyon yoluyla toplumun son kalesi olan aileyi hedef almakta; bireyleri ekrana bağımlı, yalnız ve değerlerinden kopuk hale getirmektedir. Konformizm, egoizm ve pragmatizmin içine saplanan toplumlar, komşuluk ve sosyal bağlarını kaybetmekte; insanlığı ayakta tutan tüm değerler hızla aşınmaktadır. 

Değişen dünyada çatışmaların ve krizlerin merkezinde, Müslüman toplumların konumu değişmemektedir. Bugün Batı tarafından en çok ötekileştirilen medeniyet İslam medeniyetidir. İslamofobi üzerinden oluşturulan nefret söylemleri, insanlığın İslam'la tanışmasının önünde suni bir duvar olarak durmaktadır. 

İslam dünyasındaki tarihsel dağınıklık dikkatle analiz edilmeli; kalıplaşmış ulus-devlet modelinin dayatılması yerine Müslüman toplumlar arasında işbirliği ve ortak hedefler ön plana çıkarılmalıdır. Küresel emperyalizme karşı verilen her türlü çaba desteklenmeli, ihtilaflar tali planda tutulmalıdır. 

İslam medeniyetinin yeniden inşası hem iddialı hem de acil bir görevdir. 

Bu inşa, Hz. Peygamber'in tevhid, adalet, özgürlük, ahlak, emanet ve sadakat esaslarına dayalı vahiy-akıl-ilim-kalp bütünlüğü ile mümkündür. Bu bağlamda kurumsal yapıların güçlendirilmesi, değer temelli bir şuurunve vahdet eksenli bir kardeşlik dilinin inşa edilmesi zorunludur.

Bu konuda gençliğe özel bir sorumluluk düşmektedir. 
 

Sosyal medya gençlik için hem bir ifade alanı hem de bir dayanışma zemini olmalıdır. 

Gençler dijital mahremiyetlerine dikkat etmeli, manipülasyonlara karşı dirençli olmalı, doğrulama ağları kurmalı, sosyal medya kampanyaları ile toplumsal farkındalık oluşturmalı ve tüketici değil üretici, bilinçli aktörler haline gelmelidir. 

Gazze'de yaşanan soykırım, gençlerin dijital diplomasi aracılığıyla dünyaya seslerini duyurması için önemli bir vesile olmuştur.

Tarihi süreç içerisinde ümmet olarak,     Kerbela olayında, Moğol istilasında, Endülüs'ün düşüşünde acziyet içerisinde yaşadığımız acıyı bugün Gazze soykırımında yaşamaktayız.

Fakat tek başına dünyaya karşı savaşan Yiğit Gazze halkının muhteşem direnişi, yine yakın zamanda gerçekleşen Suriye devrimi,  Afganistan zaferi, Hindistan Pakistan savaşındaki Türkiye Pakistan dayanışmasının doğurduğu başarı bir ümit ışığı olarak bize kurtuluşun yolunu göstermektedir.

Suriye'nin ve dünyanın egemen güçlerini şaşkına uğratan Suriye devrimi tarihe hükmedenin Allah olduğunu bir daha hatırlatmıştır.

Şu an zorlu bir geçiş döneminin yaşandığı Suriye'nin geleceğinde Türkiye ister istemez daha fazla rol alacak ve bu durum Türkiye ile Arap dünyası arasındaki ilişkilerin gelişmesini sağlayacaktır. 

Türkiye ile İsrail arasında bir zıtlık ve güç mücadelesi alanı olan Suriye'deki gelişmeler büyük hesaplaşmanın da yaklaştığını göstermektedir.

Müslümanlar olarak o güne hazırlıklı olmak için bir "Gazze duruşuna" ihtiyacımız vardır. Gazze mektebi, yakînî iman, güzel ahlak, kararlılık ve dayanışmanın çağımızdaki en canlı örneğidir.

Direniş erlerini, aziz Gazze halkını ve direnişe destek veren tüm vicdan sahibi dünya halklarını selamlıyor, mazlumun yanında saf tutmanın insanlık görevi olduğunu bir kez daha haykırıyoruz. 

Bizler, İnsan ve Değer Hareketi olarak değişen dünya düzeninin meydan okumaları karşısında ümmet bilincini yeniden diriltmeyi, kardeşliği, dayanışmayı ve merhameti hâkim kılmayı, yeni bir birlik modeli oluşturmayı en öncelikli görevimiz olarak görüyoruz. 

Tarih, bu dönemin şahidi olacak; ümmet, kendi değerlerine sarıldığında ve Gazze duruşunu kuşandığında yeniden diriliş gerçekleşecektir.

"…Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir!" (Şuara/227)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —