Tarih: 20.11.2025 17:19

1239 nolu kanunun ilhamı neyi çözer?

Facebook Twitter Linked-in

Bianet'ten Özgür Amed yazdı:

Geçtiğimiz pazar günü Anadolu Ajansında Mehmet Uçum imzalı ve "Terörsüz Türkiye'ye geçiş süreci ve Cumhuriyet tarihinden bir örnek: 1239 sayılı Kanun" başlıklı bir yazı yayınlandı.

"Olaylar, dönemlerin dinamikleri ve özellikleri tamamen farklı olsa da Cumhuriyet tarihimizde hayata geçirilmiş bir geçiş süreci kanunu dikkat çekiyor" dediği 1239 nolu kanundan bahsediyor Uçum. Bu kanuna geniş bir paragraf ayırıp, ayrıntılandırdıktan sonra şu sözlerle bitiriyor yazıyı "Elbette 1925'te yaşanan olaylar ile devamındaki koşullar, kendi bağlamı içinde değerlendirilir. Bugünkü şartlar ve dinamikler, tamamen farklı özelliklere sahiptir. Ayrıca tarihsel bir hukuki tecrübenin birebir bugüne örnek olması beklenemez. Bununla birlikte sadece Cumhuriyet tarihimizde geçiş süreci hukukuna ihtiyaç olan dönemlerin yaşandığını ve TBMM'nin bu ihtiyaçlara cevap verdiğini tespit etmek bakımından 1239 sayılı Kanun'a işaret etmek anlamlıdır. TBMM'nin, Terörsüz Türkiye'ye geçiş sürecinin ihtiyacı olan kanunu bugünün koşullarına göre en işlevsel olacak şekilde düzenleyip yasalaştıracağı izahtan varestedir."

 ***

Tamam, Sayın Uçum doğrudan 1239 sayılı kanunu uygulayalım demiyor. Sadece atıf var, o konuda hakkını yemeyelim.

Fakat yine burada rahatsız edici bir yan var.
Bu kanundan bahsediyor olmak, bu kanunun içerdiği ruha atıf yapmak; bu kanunun çizdiği ve işlev gördüğü dönemi referans almak pozitif bir şey değil.

Aradan geçen 100 yılda örnek alacağımız, bahsedeceğimiz kanun bu olamaz.

Ve yine şu açık soruyu ortaya atar: Benzer bir kazanım ve yaklaşım arzusu mu var?

Dahası: Bugün olan bitenler, zaten o gün uygulanan bu kanunların yanlışlığından başka bize ne anlatabilir?

Ana soru ise şu: Neden istisna hukuk uygulaması akla geliyor?

Malumdur, bahsedilen ve 1928'de resmileşen bu 1239 nolu kanundan önce 183 sayılı Tecil-i Takibat Hakkında Kanun (1922) ve 356 sayılı İzale-i Şekavet Kanunu (1923) gibi düzenlemeler de var. Neyi çözdüler tam olarak?

***

Biraz arka plana inmekte fayda var.
Böylece bu kanundan bahsediliyor olmanın anlamını daha iyi okuyabiliriz gibime geliyor.

Devlet, 1925'i büyük bir kriz olarak ele alır. Ve çok geçmeden de istisnai hukukun tüm nimetlerinden faydalanır. Öyle ki Carl Schmitt'in fısıltıları kozada iken bir bütünen burada ruha bürünmesi son derece ilginçtir.

Bunlardan ilki Takrir-i Sükûn Kanunudur.  Şark İstiklal Mahkemesi bu kanuna dayandırılarak kuruldu. Siyasi-askeri yönelimin yanına hukuki bağlam da oturtuldu.

İkincisi, bir nevi modern Kürt meselesinin kök hücresi olan Şark Islahat Planıdır.

Üçüncüsü ise Umumi müfettişliklerdir. Yani her türlü otoriteye sahip bölgesel valilik konsepti.

Bu üç durumun en totalde birleştiği bir özellik şu oluyor: Hepsi Kürtlerle ilgilidir. Onların siyasal, sosyal ve ekonomik dünyalarını parçalama amacı güdülüyor.

 

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —