Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Halil ÇİFTÇİ


Zulüm Koridoru

?Hesabın hesabını yapamayanlar hesap gününde hesap yapana hesap verirler?.


İslam coğrafyasın da dalga dalga gelişen temel insan hakları ve özürlük arayışı, milyonlarca Müslümanı kitlesel eylemlere kanalize etti. Bu durum devlet yönetimini elinde utan belli kişileri ve zümreleri de tedirgin etmekten alıkoyamadı. Kaçınılmaz olan sonlarını kimileri iç karışıklığın getirdiği hengamede kaybederken, kimi devlet yöneticileri de kendi acı sonlarını hazırlarcasına direnerek hayatlarını kaybetmiştir. Bazıları da belli başlı emperyal devletleri arkalarına almak suretiyle direnmeye devam etti. Bunun en tipik örneğini Suriye devleti başkanı Beşar Esad´da görüyoruz. Suriye´deki direnişler ilk başta lokal protestoları ile gerçekleşirken, Rejimin sert müdahalesi sonucu farklı sosyolojik grupları bir araya getirmeye ön ayak oldu. Suriye´de yaşayan büyük aşiret ve kabileler silahlanarak Beşar Esad rejimine direndi. Tabi dış etkenlerin tahriki ve dayatmaları ile cesaret bulan halk direniş sahasını Suriye´nin geniş bir alanına yaydı.

Bu direniş dünya kamuoyunda ciddi geri dönüşler aldı. Bunun tipik göstergesi olarakta Avrupa´da ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan ve cihad arzusu ile yanıp tutuşan her yaştan müslümanı Suriye´ye çekti. Batılı devletler için bu durum memnun ediciydi. Şöyle ki kendi ülkelerinde yaşayan ve İslami hassasiyeti bulunan insanlar bir bir savaş bölgesine gidiyor ve buralarda hayatlarını kaybediyordu. Yani ülkesinde yaşayan Müslümanlardan kurtuluyordu. Batının iç savaşın ilk etabında (3 yıl) olaylara müdahil olmamasının ana sebebi buydu. Sonrasında Rusya ve İran savaşa dâhil olarak rejimin yanında saf tuttu. Amerika için bu durum kabul edilemez bulundu. Fakat Suriye´de olabilmek adına her hangi bir neden bulamıyordu. Bunun üzerine Amerika Merkezi Haber alma Ajansının (CIA) organize ettiği ISIS (Irak Şam İslam Devleti) adında bir örgüt kurduruldu. Bu örgütün kurulması yeterli bir gerekçe olmadı. Hemen kendi toplumlarında vicdanları yaralayacak bazı senaryolar planladı. Bu senaryonun en tipik özelliği ise cinayet  tablosu oldu. Bu manzara ise Amerikalı ve bazı yabancı gazeteciler ya da insanların kafalarını IŞİD militanları tarafından kesilmesi ile gerçekleşti. Amerika için bardağı taşıran ve işgal için gerekçe oluşturabilecek yegane argüman bulunmuştu. Hemen Amerika bildik bir manevra ile taşeron bir örgüt arayışına girdi. İç savaşın başlamasından bu yana yalnız başına hareket eden YPG ve lideri Salih Müslim ile pazarlık masasına oturdu. Pazarlık sonrası kendisinin daha önceden organize etmiş olduğu terör örgütünü (IŞİD) bir başka silahlı direniş hareketi (YPG) ile yok etmeye çalıştı. YPG Suriye´de sözde IŞİD´i yok etmişti. Bir başka deyişle Amerika tarafından IŞİD tasfiye edildi.  Bu sayede Amerika Suriye´de kendi varlığını sağlayabilmek için bir yapılanmayı meydana getirmiş oldu.

Türkiye ise Suriye´deki iç savaşın oluşturduğu ağır yükün altında ezilirken Amerika, güney sınırımızda her türlü askeri ve lojistik imkânları silahlı direniş gruplarına aktarmaya devam ediyordu. Bunun üzerine Türkiye ?güvenli bölge? adı altında Suriye´nin batısında yer alan belli bir derinlikteki sınırları askeri operasyonla kontrol altına aldı. YPG ise karşı bir hamle ile Fırat´ın doğusunda bulunan Mabuk´u (Munbiç) muhasara altına aldı. Türkiye tepki olarak  Amerika´nın finanse ettiği ve desteklediği YPG´nin bu bölgeyi terk etmesini istedi. Amerikalı yetkililer ise Türkiye´nin bu isteğini her daim kulak ardı etti. Türkiye bunun üzerine Amerika´ya farklı bir öneride bulundu. Bu öneri Türkiye´nin güneyinde yer alan Suriye´ye ait 30 km derinlikteki bir alanın YPG ve diğer örgütlerden arındırılması içeriyordu.  

Türkiye Devleti bu projeye ?Barış Koridoru? adını verdi. Erdoğan iktidarı buna her ne kadar ?Barış´ ismini verdiyse de, Dünya´da milyonlarca insanın ölmesine bir o kadarının da acı çekmesine aracı olan Amerika ile girişilecek böyle bir çalışmanın ancak zulüm getireceğini hesaba katmamıştır. Amerika´nın Afganistan´da hayal ettiği yeşil kuşak projesi, Irak´ta gerçekleştirdiği demokratikleştirme hamlesinin sonuçları hafızamızda halen diri iken, Türkiye´deki mevcut iktidarın böyle bir girişimde bulunması Müslüman milletlere acı bir tecrübe yaşatacaktır. Bu projenin aslında İktidar kanadında ?barış? ile özdeşleştirilmesi abesle iştigal etmenin demogojinin daniskasıdır. Amerika´nın dış politika anlayışında Müslüman bir ülkenin müttefikliği hiçbir zaman o ülkeye barış getirmemiştir. Onun içindir ki Türkiye´nin ?Zulüm koridoru? ile yapacağı her adımın başta Türkiye halklarına ve Müslüman coğrafyasına elem ve ızdırap yaşatacağı vakidir. Biz bu beraberliğin barış getireceğini ümit etsek te bizi yoktan yaradan Allah (c.c.), Zalimler topluluğu ile yapacağımız birlikteliğin bizi zulme götüreceğini ve zalimler topluluğundan biri olacağımızı şu ayette belirtmiştir;

?Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.?(Maide 51)

Yukardaki ayetten hareketle, mefkuresi ve inancı olmayan toplumların tarihin akışında su üzerindeki çöp misali hayatlarını sürdürdüğü, hiçbir zaman barışa ve felaha ulaşamadığı bilinmektedir. Bu sebepten eylemlerimizin ve yaşantımızın öznesi haline gelerek, Allah´ın bu emrine itaat etmeli ve bu sayede Allah´a yakınlaşmalıyız. Aksi takdir de helak olmamız yakındır. Kan ve gözyaşından beslenen her türlü vahşeti gerçekleştiren bir ülke ile girilecek anlaşmanın sonuçlarını sadece müdahil olduğumuz yerlerdeki insanlar yaşamaz. Gün gelir aynı akıbete bizde muhatap oluruz. Velhasılı kelam;

?Hesabın hesabını yapamayanlar

hesap gününde hesap yapana hesap verirler?.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR