Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Necip CENGİL


YÜZLERİ KUTSAMAK

YAZARIMIZ NECİP CENGİL'İN 'YENİ' YAZISI...


Yeryüzündeki hiçbir yüz birebir bir başkasında olmaz.

İnsanı yaratan Allah her bir yüze kendi kudretinin nişanını bırakmıştır.

Ve aslında insan “yüzden-suretten” de ibaret değildir.

Zamanla onu kutsayanlar çıkmış ve hatta Tanrısallaştırarak, onda var olan ilahi imzayı göz ardı etmişlerdir. Kutsanan her yüz-suretle birlikte, bunu yapanlar Allah’ın hayattaki etkisini azaltmaya, silmeye çalışmış ve büyüttükleri yanlışlarını, kutsadıkları yüzlerle yaşatmaya çalışmışlardır. Bu nedenle Allah’ın son resulü, o gün insanlar, yüzleri kutsamaya çok müsait olduğu için, kendi resminin çizilmesi dâhil, hiçbir suretin evlerin girişleri veya başka bir yerde olmasına müsaade etmemiştir. Ayrıca bazı yüzlerin kutsanması insan için normalleşebiliyor. Mesela İsa peygamberin hayatını esas almak yerine yüzünü kutsayanlar onun verdiği mesajı anlamından koparmayı başarmıştır.

İnsan tabiatın bir özetidir. Hayatı beslemek için tabiattaki çeşitliliğin ahengini yansıtması gerekir. Bu özet yüzden ibaret kılınıp kutsanınca, kutsanan her yüz hayata sadece kendi çizgilerini egemen kılmaya çalışır. Yapılması gereken, bütün çeşitliliği hayata yansıtacak çalışmalardır. Mesela istişare böyle bir şeydir. Fikirlere açık olmak, dinlemek ve sözün güzelini bulup onunla iş görmek…

Okuyanları ayırın. Düşünenleri, farklı düşünebilenleri ayırın. Araştırıp gerçeğe varabilmek için çırpınanları ayırın. Düşündüklerini, araştırdıklarını, geliştirdiklerini yazanları, kaleme dökenleri, ilim olarak hayata katkı sunanları ayırın. Sadece “bir tek yüzü” kutsayanlar kalsın. Veya kutsadıkları bir yüzün arkasına sığınıp yürüyüşü amacından saptıranlar kalsın. Veya düşünce gitsin, ilim yok olsun, kutsanan yüzün çizgilerine askıntı olanlar kalsın. Ya da sirete değil surete önem verip mesela İdris peygamberin talebelerinden olduğu söylenen Zeus’un yaşadığı hayatı yaşamaya çalışmak yerine, böyle bir hayatı insan yaşayamaz, bu olsa olsa bir Tanrıdır diyerek, yaşamayı değil yüzü kutsayarak gölgesine sığınanlar kalsın. Belki şöyle denebilir, bizim öylesine güzel bir hayat yaşamamız zor, kutsadığımız yüz bizim yerimize yaşıyor diyenler kalsın.

Nereye kadar.

Üstelik her yüz, suret fani olanın görüntüsüdür. Son bulur. İlim, iyilik yaşar. Bu nedenle bilmek, bilenler önemsenmiştir, yüzler değil…

İslam Allah resulünün suretiyle değil siretiyle, bize bıraktığı kitapla gündemdedir. Yaşanan, hayatla şahit olunan, yazı, bilgi ve ilim önemlidir. Bilgiyi suretlere mahkûm ve mağlup edenler, her dönemde hakikatin, iyiliğin, adaletin, barışın önünü kesmiş, mâni olmuşlardır. Hakikat, adalet, ilim bütün suretlerin fevkindedir. Hiçbir suret için “o olmasa her şey biter” denmez zira her şeyi bitirecek olan kıyamettir ve o da bütün yüzleri, çizgileri, varlığı, nimetleri, geceyi ve gündüzü, hayatı ve ölümü yaratanın kudretiyle kaimdir.

“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.”

Ayeti iyi tefekkür etmek gerekir.

Bir yüzü kutsayan ona bir şey katmaz, o istediği için değil kendileri kolay bir yol geliştirdiklerini sandıkları için bunu yapar ve sonuçta kaybedecek bir hayatları olur.

Öncelikle, kaybedenler kutsananlar değil kutsayanlardır.

Bazen daha yaşarken kutsanan yüzler vardır. Kendileri buna mâni olmak için müdahale etmezlerse, hep birlikte kaybederler. Bu durumda hem kutsananlar hem kutsayanlar kaybedenlerdir.

Ezandaki “Şahitlik ederiz ki Muhammed Allah’ın resulüdür” ifadesini de doğru okursak, bunun yukardaki ayetin tefsirlerinden bir tefsir olduğunu görürüz. Muhammed (s.a.v) ancak Allah’ın resulüdür. Ona başka bir anlam yüklemeyiz. Daha sonra Şia’da Ali (r.a)’yi kutsayanlar çıktığında, sanırım Şah İsmail döneminde buna müdahale edilmiş ve ezana “Ali ancak Allah’ın veli bir kuludur” başka değil eklemesi yapılmıştır.

Kitabın bize öğrettiği gibi bu dini yaşayan ve siretiyle bize öğreten Allah’ın resulü, suretiyle değil siretiyle önemliyse ötesi yoktur. Ve hiçbir suret de ondan öte, üstte değildir. (Allah resulüne duyulması gereken saygı farklı bir konudur, bu yazıda sadece suretin kutsanmaması konusunu ele almaya çalışıyorum) Onun kutsanması istenmiyorsa, ona tabi olanların da hiçbirinin kutsanmaması gerekir. Kutsamamak suretleri küçümsemek, alaya almak değildir. Her insanın, hele insanlık için önemli işler yapan muteber ve muhterem insanların hak ettikleri bir saygı vardır. Onlara, yaşadıkları hayata, yaptıklarına dair saygı ve saygıdeğer konuşmakla kutsamak farklı şeylerdir. Mesela bize eskiden öğretilen bir davranış vardı, büyüklerin yanında ayak ayaküstüne atarak oturmazdık ama bu onları kutsamak değildi. Kutsamak Allah’ın hayattaki yerini giderek yok eder.

Bazı kişiler kendini kutsayarak hayattaki yerini alır. Kendini kutsayan her yüz “ben” diye ortaya çıkar. “Biz” diyemez. Birlikte var olduğumuzu, birlikte bir şeyler ifade ettiğimizi, birlikte ilahi emri üstlenebileceğimizi ve taşıyabileceğimizi göremez. Ya da zamanla unutarak “ben” leşir. Değerlendirmelerini buna göre yapar. Hayatı çekilmez kılan nice acının nereden kaynaklandığına baktığımızda, nedenlerinden biri de kutsanan yüzlerdir. Onların “ben” leri her şeyin üzerine çıkar, insanlığa farklı acılar yaşatır, yaşatmıştır.

Kutsanan her yüz hakikatin açığa çıkmasına, anlaşılmasına, yaşanmasına engel olmaya başlar.

Tarihten gelen bilgileri, sadece tevhid-şirk bağlamında okursak, meseleleri her yönüyle izah etmemiz zorlaşır. Bu nedenle, yüzlerin kutsanması konusuna sadece bu bakış açısıyla bakılmamalı, “ne yani birini sevmek, onu kutsayıp ilah ittihaz etmek midir” denerek mesele içinden çıkılmaz hale getirilmemelidir. Nice ekoller, kutsadıkları yüzlerle meselelere yaklaşmış, yaklaşmakta ve hakikatin bir bütün olarak anlaşılmasını engellemiş, engellemektedirler.

Şahısların yüzü, yöneticilerin yüzü, devletin yüzü, hangi yüz olursa olsun kutsanması ilahi muradın anlaşılmasına mâni olur. Kutsamakla, devletin önemi, şahısların önemi, yönetimin önemi farklı konulardır. Birileri bu ayrımı yapamadığı için, yapılmasını istemediği için, kutsanan yüzlerin yakıcı gölgeler oluşturmasını, yıkıcı faaliyetlerini beslemektedir. Aslında nice kişi kutsal devlet bakışıyla kendi çıkar odağını besler. Zaten bu tür bir besleme ancak kutsamakla mümkün olmaktadır. Nice kişi kutsadığı bir din dili, nicesi kutsal devlet bakışıyla kendi özel iktidarının sınırlarını beslemekte ve güçlendirmektedir. Oluşturulan kutsallar, o kutsalların arkasına gizlenerek iş görenlerin elini güçlendirmiş, güçlendirmektedir.

Tarihte kutsal kâse, kutsal mezar gibi rüya beslemeli hikâyelerle milyonlarca insanın ölümüne yol açılmıştır. Haçlı seferleri bu tür hikâyelerle beslenmiş ve Avrupa derebeyleri milyonlarca “ayak takımından” kurtulmak için bu yola başvurmuştur.

Kutsamak doğru bilginin, doğru değerlendirmenin önünde engeldir. Kutsanan kişinin lafının üstüne laf söylenemez. O ne demişse bir hikmeti vardır. Söyledikleri sorgulanamaz. Nitekim Haçlı seferlerine Avrupa’nın aç kitlelerini sürükleyenlerin “kutsal mezar” “kutsal kâse” gibi savaşa kışkırtan söylemleri de sorgulanamamıştır. Başı ağrıyan birine kutsananlar tarafından, içine şeytan kaçmış denilerek kafatasına çivi çakılması dahi uzun süre devam etmiştir. Aforoz, engizisyon hep devrede olmuştur. Sorgulayan aforoz edilir, engizisyon ile varlığı yok edilir.

Kutsanması gereken yüzler olsaydı bu konuda bizi yaratan gereken bilgileri verirdi.

O kendisinin razı olacağı, insanlığa ve hayata faydalı bir yaşam sürmemizi, iyilerden olmamızı, doğru şeyleri örnek almamızı istiyor. Kutsamamızı değil!

Elbette uzunca üzerinde durulması gereken bir konu ama bu kadarla yetinelim.

Amacımız hakikati besleyen damara katkıdır. Kimseye çatmak değil.l

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR