Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Yönetsellik İçin Güçlendirme, Yenilenme ve Yenilenmeye Dair…

Sait Alioğlu'nun "yeni" yazısı...


Salt yönetime yönelik bir anlayış üzere kurgulanmış bulunan birçok ideolojinin kahir ekserisinden sadır olan yönetimlerde, yöneten konumunda bulunan zevatın, en başta kendi şahsi çıkarları olmak üzere, sahip olduğu ideolojik vetire üzerinden durumu yenilemeden ziyade güçlendirme yoluna gittiği görülür.

Buna en bariz ve çarpıcı örnek olarak, 0.Yüzyılda onlarca yıl adeta “fırtına gibi esen” ama daha sonraki süreçlerde içi boş ve çürümüş odun kütüklerini andıran haliyle bilumum komünist yönetimleri verebiliriz.

Bu durum, “ladini, ya da dinî” olsun olmasın, hemen her ideoloji için geçerli olduğu gibi, yönetsel bir form olan demokrasi içinde geçerlidir.

Zahiren, bu güçlendirme olayına, var olan sistemin sağlamlaştırılması ve kurumlar arası dengeler ve ilişkiler açısından bakıldığında, ortada belirgin bir yanlışlığın olmadığı kendini ortaya koyar ve hemen her sistemde olması gerektiği kabul görür.

Bu çabayı yenilemek/yenilenmek olarak ta düşünebiliriz. Ama iş gelip salt güçlendirmeye dayandığında, ideolojilerin form açısından ve işin ontolojisi gereği kendine yetmez yanlarının var olduğu gerçeğinden hareketle şunu kabul etmiş oluruz; toplumsal hayatın sağ salim yürüyebilmesi için, “dayanak” anlamında, ilkelerin bir hakikat yönünün olmasının varlığı kendini belirgin kılar.

Bu gerçeğin, dünyaya, olaylara ve olgulara sadece materyalist meyanda “görünene inanma” düşüncesinin ağır bastığı Batı ve Batıcı çevreler için bir anlamı ve önemi olmadığı apaçık ortadadır.

Burada, seküler Batılı anlayış üzerinden kurumsallaşma ve kuvvetler ayrılığı ilkesini teknik olarak bir tarafa koyduğumuzda, genel anlamda “hayat ile ilgili” konularda bir belirsizlik ve tamamen bir birini nakzeden, yalanlayan “sözde ilkeler sökün eder.

Zira yapılıp edilenler, önemli bir kıstasa dayandığı halde, yaratılma özelliğinden dolayı aklın yetmezliği gerçeği karşısında hakikati içermeyecek ve güdük kalacaktır.

Bununla birlikte, Batı’nın, aklın yemezliğini yaşayarak öğrenmesi sonucunda, çoğu kez açıkça dile getirilmese de, ortaya koydukları birçok pratiğe bakıldığında aklın yetmezliği kendini onlara itiraf ettirecektir.

Kısacası, bunlara rağmen Batı, yanıla, yanıla hakikate ulaşmakta ve gerçeği görebilmekte ve bundan dolayı –bazı ıskalamalara rağmen- hayatın icap ettiren yönlerini etüd etmeye çalışmaktadır. Keşke, İslam dünyası da yanılsaydı da, kendisinde olduğunu iddia etiği hakikate uygun davranıp gerçekçi olabilseydi.

Bununla birlikte ilkesel olarak İslam’da akla önem verildiği, onun kendi bağlamında bir kıstas olarak görüldüğü halde, hayatın tümünün vahiyle belirlenmesi söz konusudur.

Ama İslam dünyası, görüldüğü üzere genel anlamda ne kendini güçlendirmekte, ne paradigmal bir yenilenmeye yönelmekte ne de kendini yenileme ihtiyacı duymakta… O, adeta her sabah uyandığında, derme çatma olan evinden bir parçanın şu ya da bu şekilde kopup eksildiğini görmeyen/görmek istemeyen tembel miskin insan misali bir hâl içerisinde yaşamaya devam etmektedir.

Bu durumu, bizi yönetme sadedinde bulunan mevcut iktidar üzerinden de okuyabiliriz, Öyle ki, “unutulanı hatırla” mesajı ile birlikte, iktidarın yanlışlarından sadır olan zaafiyetler karşısında gerçekçi olmaktan alabildiğine uzak, hamasi duygularla ve popülist yaklaşımlarla yol alınması acı, ama gerçek bir ders mahiyetinde bulunmaktadır.

Bunun yanında, muhalefetin, birçok eksiğine, gediğine rağmen, kısmen işin popülist tarafına meyletmiş olsa da, “unutulanı hatırla” kabilinden, içerisinde bulunmak istediği iktidar deneyiminde, neredeyse işlerin tümünü ehline verme düşüncesi, işlerin karşımıza “güçlendirme, yenileme ve yenilenme” olarak çıkabileceğini göstermektedir vesselam…

 

Kaynak: farklı bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR