Berat Albayrak’ın ve Bülent Arınç’ın istifası ve yine önemli isimlerden biri olan İhsan Arslan’ın parti disiplin kuruluna sevk edilmesi AK Parti'de önemli yeni süreçlerin başlamasının ilk sarsıcı olayları olarak görülebilir mi? Bu soruyu biraz gerilere giderek yanıtlamak daha ufuk açıcı olacaktır. Özellikle ilk kırılmanın son seçimlerde İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin kaybedilmesi ile başladığını söylemek mümkün. Yani başkanlık sisteminin uygulamaları ve sistemin kaçınılmaz kıldığı ittifaklarla gelen Ak parti MHP arasındaki cumhur ittifakı ile başlayan süreç AK Parti'deki irtifa kaybının somut göstergesi oldu büyükşehirlerin kaybı. Bu durumu Cumhurbaşkanı "fikri iktidarımızı gerçekleştiremedik" sözleri ile özetlendiğini söylemek mümkün.
Süreci yakından izleyenler son yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’yı CHP kazanmadı AK Parti kaybetti derken AK Parti'de yaşanan kan kaybına dikkat çekmek istedikleri şeklinde de okunabilir. AK Parti'nin en büyük rakibi ekonomidir söylemini de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Berat Albayrak’ın ekonominin başına getirilmesi ilk günden beri hazmedilemeyen bir konu oldu. Bir türlü ekonomiye yönelik güven iklimi oluşmadı veya oluşturulamadı. Gerçekte bu durumunun teknik bir performans değerlendirmelerinin objektif bir sonucu olmasından öte ekonominin başındaki bakanın damat olmasından kaynaklanan psikolojik bir kırılmadan kaynaklandığını söylemek daha isabetli olur. Kovid-19 ile gelen küresel salgın tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de özelikle ekonomik alanlarda önemli maliyetler, darlık ve sıkıntılar getirdi. Bu duruma ülkenin içinde bulunduğu düşük yoğunluklu savaş ekonomisinin maliyetleri de eklenince tabir yerindeyse ekonomi AK Parti'nin en güçlü muhalifi haline geldi. Nihayetinde damadın istifasına kadar uzanan çalkantılı bir süreci hep beraber yaşadık.
Bakanın istifası ekonominin perdelediği veya ikinci plana attığı kimi sorunlu alanlarında gündeme gelmesinin tetikleyicisi oldu. Nitekim Cumhurbaşkanı kimi alanlarda reformların yapılmasını gündeme getirdi. Ekonomi, adalet ve insan hakları ile ilgili alanların öncelendiği reformlarla ilgili söylemlerin AK Parti'nin tüm yönetimine yönelik kongrelerin yapıldığı bir döneme gelmesi parti içi değişimlerinde konuşulmasını kaçınılmaz kıldı. Ekonomiden sorumlu bakanın meclisten atanması eş zamanlı olarak merkez bankası başkanlığına Naci Ağbal gibi seçilmişlerden yana yapılması, Cevdet Yılmaz ve Efekan Ala gibi bakanlık yapmış güçlü siyasilerin yeniden aktif hale getirilmesi gibi küçük çaplıda olsa yapılan değişimler bürokrat ve teknokrat ağırlıklı bir yürütmeden siyasi seçilmişlerin gittikçe ağırlık kazanmaya başladığı bir yürütmeye yönelmesi AK Parti'de değişimin ilk kıvılcımları olarak okunabilir.
Bülent Arınç bu değişimin heyecanını bir tv programında istişare kurulu üyesi olarak kamuoyuna taşımak istemesinde yaşanan küçük bir yol kazası veya kastını aşan ifadeler(!) bir anda Arınç’ın istifasına varan siyasi girdaba dönüştü. Arınç, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutukluluklarının uzatılmasının anlamsızlığını, dosyalarını incelediğini ve suç sayılabilecek unsurlar olmadığını söylemesi ve Demirtaş’ın kitabının okunmasını tavsiye etmesi onun bölücü olmasına yetti arttı bile. "Ben AK Parti'nin vicdanıyım" diyen Arınç’a bu kez beraber yola çıktıkları, aynı yağmurda ıslandıkları ve kendisine abi diyerek hitap eden dava arkadaşı bile sahip çıkmamıştı. Her halde Arınç en çok buna içerlenerek istifasını verdi.
Arınç’ın dikkat çektiği adaletteki güvenin yeniden tesisi ve temel hak ve özgürlüklere olan duyarlılıkların yeniden öncelenmesi gibi konular tek adamlık ve otoriterleşen yeni sistemle gelen en önemli sorunların yaşandığı alanlardı. Yeni başkanlık sistemin 15 Temmuz darbesinin sıcaklığında yaşamsallaştırılmasının beraberinde getirdiği bu sorunlu alanlar toplumsal siyaset alanının daralarak devletçi siyasetin radikalleşmesinin kaçınılmaz sonuçları olarak karşımıza çıkıyordu. Bu sürecin MHP ittifakı ile gelen milliyetçi söylemin ajitasyonu ile gölgesinin her yaşanan olayla biraz daha kalınlaşmasını beraberinde getiriyordu. Bu kırılmanın en belirgin göstergesi AK Parti'li Kürt seçmenler üzerinden gözlemlemek mümkün. Nitekim son yerel seçimlerde büyükşehirlerin kaderini Kürt seçmenlerin belirlediğini ve özellikle AK Parti tabanındaki Kürt seçmenlerin oylarının kaybedilmesinin bu sonucu doğurduğunu söylemek gerekir.
İhsan Arsalan BBC’ye verdiği röportaj sonrası parti disiplin kuruluna sevk edilmesi temel nedeni de Kürt meselesi özelinde AK Parti'nin yaşadığı savrulmaların, temel ilke ve değerlerinden uzaklaşmasını gündeme getirmesiydi. İhsan Arslan ununu elemiş eleğini duvara asmış eski bir İslamcı. Diyarbakırlı bir Kürt bir aydın ve siyasetçi. AK Parti'li siyaset sürecine özellikle İslami mücadele anlayışında içtihat değişikliği yaparak başlamış bir isim. Mazlumder’in kurucularından. Artık gelinen noktada AK Parti'den değişim bağlamında, ilke ve değer merkezli ilk dönem misyonunu yakalama bağlamında umutsuz olduğunu da aynı röportajında ifade ediyor örtülü bir hayal kırıklığının duygusal ikliminde.
20 yıla yaklaşan bir siyasi parti. Türkiye’de toplumcu siyasetin belki de en derin, en sarsıcı söylemlerini, hamlelerini yapan bir AK Parti. Yıllar önce statükonun, hak ve özgürlüklerden yana, insan ve toplumdan yana değişimini sağlayabilecek mi? Yoksa statükonun yenide reorganizasyonu sürecinde bir araç olmaya mı mahkum kalacak diye bir soru üzerinden AK Parti'nin siyasal serüvenini izlemeye değer demiştim. Seçimlerin her dönem yeni AK Parti şarkıları ile coşkulu yaşamıştık. Beraber ıslandık bu yağmurlarda denildi. Uğur Işılak’ın domrasıyla başka bir heyecanı yaşadık. Şimdi bu hüzünlü zamanlarda doksanların nostaljik bir parçasıyla, yine yeni yeniden AK Parti mi diyerek yeni süreci izlemeye devam edelim.
Her başlangıcın bir sonu vardır ve her son yeni başlangıçlara, yeni umutlara kapı aralar. 200. Sayısını geride bıraktığımız irade dergisinin bu son sayısının da daha güçlü, umutlu başlangıçlara vesile olacağına inanıyorum. Emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Tüm okuyucularımızdan helallik istiyoruz.
Selam ve dua ile..