Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Yeni Bir Sürecin Başında Türkiye Siyaset Sahnesine Özet Bir bakış -2

Sait Alioğlu'nun "yeni" yazısı...


…“Bugünde, artık teklediği, çeşitli açılardan ve uygulamalardan dolayı “sos” verdiği halde, bu sisteme inanan şahıs ve gruplarla(iktidar, parti vb.) buna karşı çıkan çeşitli şahıs, toplumsal grup ve partilerce karşı çıkılan bu sistem, beraberinde, iddia edenler tarafından “görece” bazı iyileştirmelere kaynaklık teşkil etmiş olduğunu varsaysak da, tek kişiye bağlı ve parlamenter sistemi bypass etmesi açısından, beraberinde birçok sorunu ihdas ettiği halde, AK Parti’nin kendi ikbal döneminde çözmesi gereken Kürt sorunu gibi kadim ve yakıcı sorunları katmerleştirmiş oldu.”

Bundan önceki bir(1) nolu yazımızı, yukarıdaki cümle ile sonlandırmıştık.

Buradan devam edersek; Ziya Paşa’nın o meşhur “evvel yoğ idi / işbu rivayet yeni çıktı”  beyitindeki inceliğe atıf yaparsak eğer, söyleniş alanı farklı olsa da, beyiti, görünürde mücbir hiçbir sebep yokken, parlamenter sistemi kaldırıp onun yerine CBHS’ni ihdas etmeyi anlamak için terennüm edebiliriz.

Anlaşıldığı kadarıyla, bu sistemi ortaya koyan/koymaya çalışanların demek istedikleri şu ola; “Bugüne kadar, devletin başında bulunan zevatın kahir ekseriyetinin, bu ülke için çalışmadıkları, çalışır gibi davrandıkları, ülkeyi kalkındırmaktan ziyade, onun ilerleyişine engel oldukları… Dolayısıyla da, eski sistemin kaldırılıp yerine, yenisini ve aynı zamanda ondan farklısını ihdas etmek gerekiyordu vb…

Her akıllı insan bilir ki, hiçbir konuda genelleme yapılmaz. Olaylar ve olgular bir bütünlük içerisinde ele alınıp değerlendirilir ve duruma göre görüş belirtilir, kanaatler serdedilir ve bir karara varılır.

Bu doğru çerçeveden hareket ettiğimizde, elbette ki, siyasetin yumuşak karnı olan ve partinin siyaset anlayışına, yapılış tarzına uygunluk içerisinde, iktidar olunduğunda, iktidarın imkânlarını tümünün ya da büyük bir kısmının partidaş gruplara aktarıldığı vaki olmuştur.

Ama bunun yanında, adalet kriteri içerisinde, hakkaniyete bağlı kalınarak, ülkeyi, dolaysıyla toplumu yönetme durumunu, salt bir partiye, partilere hasretmekten ziyade, ülkenin siyaset tarihine göz atıldığında, işlerin, yer, yer hakkaniyet içre yapıldığı da görülecektir. Ki, zaten, aksi ise pek mümkün görünmemekte olup hakikate de aykırılık içerirdi.

En çarpıcı ve bir o kadar da düşündürücü örnek, AK Parti’nin 2005’lerde, bizzat Erdoğan’ın “Kürt sorunu benim sorunumdur” deyip elini taşın altına koyduğu; kendi hayatı pahasına bu sorunun çözümünü istediğini, konu ile ilgili –isimler ve kavramlar bağlamında- o güne kadar hiçbir devlet yetkilisinin telaffuz etmediği konulara değindiği halde, onları daha sonra rafa kaldırması olarak verilebilir. Erdoğan ve ekibini, var olan sorunun üzerini örtme düşüncesine vardıran hareket herhalde kendisinin de yıllarca yararlandığı parlamenter sistemden ziyade, onun yerine ihdas edilen CBHS olsa gerekti. Bu sorunun çözümsüz bırakılmasının en önemli sebebinin, aslında parti farkı gözetmeksizin devlete uygun görülen “tekçi/üniter” karakterli ulus devlet yapısına halel getir(t)memek olabilir.

Düşünün, ortada inkârı kabil olmayan bir sorun var ve hemen herkes gibi, siyasiler ve bizzat yönetim kademesinde bulunanlar tarafından biliniyor ve kabul ediliyor; görüşler belirtiliyor,  konu dile getiriliyor, çözüm için inisiyatif alınıyor ve yola koyuluyor… Dikkat buyurunuz, bu çaba artık eskimiş olarak telakki edilen parlamenter sistem içerisinde vuku buluyor. Ama aynı konu, onca söyleme ve resmi eyleme rağmen, CBHS’de yok hükmünde sayılıyor.

Salt bir konudan hareketle bir sistem elbette tüm çıplaklığıyla ve yönleriyle açıklanamaz, ama günümüzde zahir olduğu üzere, bu sistemin, Kürt sorunu gibi kangrenleşmiş birçok sorununun varlığının yok sayılması, sistemin genel anlamda geleceğini de açıklar mahiyette olduğunu da ortaya koyacaktır.

Var olan sorunların varlığını görmezden gelmek, sadece Kürt sorunu ile sınırlı olmayıp birçok alanda müşahede edilebilir.

En çarpıcı ve yakıcı örnek ekonomi alanından verilebilir; komu ile ilgili olarak iktidarın ilk yıllarında uygulanan liberal politikalara bakıldığında -kavramın ve olgunun kendisi tartışmaya açık- ülke kademe, kademe ilerleme sağlıyor, görece de olsa, sınıflar arası farklıkların peyderpey kalktığı söylenebilirdi.

O dönem, en azından ücretle geçinen insanların alım gücü, az da olsa vardı ve epey kalemde canlılık söz konusu idi.

Örneğin; 2018’in başlarında, bir simit 1TL.’iken, artan maliyetlere binaen, 1.25 TL’den başlamak üzere, kademe, kademe artarak, simit günümüzde 7.50 TL gibi astronomik rakamlara ulaştı. Hani ya, simit, zeytin ve çay dar gelirli ailelerin kahvaltı sofralarının vaz geçilmesi idi. Şimdi ise lüksün lüksü bir şey oldu!

Gerçi, sözde “Türkiye gibi” gelişmiş bir ülkede, birçok insanın, ailenin kahvaltıyı, bu tür nevale ile geçiştirmesi alışıldık bir şey olsa da, artık alışıldık olmaktan çıkmış, dar gelirli aileleri daha da yokluğa sevk etmektedir. Ama böyle bir sistemde hemen her şey bir tek kişinin uhdesinde olduğundan dolayı, kimseye bir söz söyleme durumu kalmıyor ne yazık ki!

Böyle bir sahne, layıkıyla, başta belli bir gruba ve toplumsal çevreye yaslanmış bulunan, ama sadece onlara hizmet için olmayıp toplumun tümüne şayet iktidar olunduğunda sorumluluk içre hizmet etmek için çaba sarf edecekleri bir şekilde gözden düşürme yoluyla saf dışı bırakmaya ayarlı bir siyaset anlayışıyla hareket edildiğinde, buna çoğulcu siyaset denilebilir mi?

Böyle bir sahne var olması gerçeği tam olarak yansıtabilir mi? Elbette ki mümkün olmayacağı gibi, gerçeği de  yansıtmazdı!

Sahne bu minvalde olduktan sonra, bu sahneyi, gerek kendi dar toplumsal çevresi ve gerekse de toplumun tüm kesimlerinden hareketle ülkenin bütünlüğü adına değiştirmek isteyen, var olan talihsizliği ortadan kaldırmaya, oluşan kasvetli havayı dağıtmak isteyen muhalif siyasi partilerin, hem kendi başlarına ve hem de “altılı masa”dan vb. hareketle çaba içerisinde olmaları artık söz konusudur.

Yeri gelmişken burada tüm taraflara şunları soralım; parlamenter sistem zararlı ve onun yerine ihdas edilen CBHS iyi bir sistem idiyse, bunun fayda bağlamında elle tutulur, gözle görülür faydaları olmuş mudur? … Eğer faydalı olmuş ise, kangrenleşmeye yüz tutmuş hangi kadim sorun tamamen olmasa da ele alınıp bir çözüme kavuşturulmuş oldu? … Yoksa var olan sorunlar katmerleşti mi? Bir de, yeni sistemin kendine özgü şartlarından dolayı, yeni sorunlar mı oluştu?

Bir de muhalefete de sorular sorulabilir, parlamenter sisteme geçmek için ne/neler yapılıyor; söylem ve eylemler var olan iktidarın karşı çıkışlarına göre, tepki bağlamında mı oluşturuluyor, yoksa var olan hakikati de dikkate alarak, özgün ve “kendine özgü” bir minvale mi yürüyor/yürütülüyor?

Dilimiz döndüğünce, iyi bir iktidara sahip olmak, uygun bir yönetim sistemini oluşturmak ve gönenç içerisinde hep birlikte yaşamak için, elimizi taşın altına koyma şartıyla sorularımız “makul ve anlaşılır” bir cevap bulsun diye soru sormayı sürdüreceğiz, Kısacası, “kimse dışarıda kalmasın.”

Devamı edecek…

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR