Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


Vahyin ve İnsanlığın Merkezi “Ortadoğu”

Yazarımız Aziz Darıcı'nın, Özgün İrade Dergisi 2020 Şubat (190.) Sayısında yayımlanan yazısı


Kabe buradadır… Tuva vadisi Buradadır… Kudüs buradadır… İnsanlığın şahit olduğu kadim şehirlerden olan Kahire, Bağdat, Şam, Buhara, Semerkant, Basra, Tebriz, İstanbul… Hepsi buradadır. Ortadoğu, insanlık tarihin izlerini taşımaktadır.

Ortadoğu, coğrafi bir konumun ötesindedir. Bakmayın siz, batının yüksek egosu ile bu coğrafyaya “orası-burası-şurası” diye tarife kalkıştıklarına. Ortadoğu, insanlığın kaderi ile eşdeğerdir. İnsanlık tarihi yazıldığı andan itibaren, bu coğrafyanın tarihi de başlamıştır. Nice peygamberleri, nice kadim uygarlıkları bağrında taşımıştır. Tarihin kadim izlerini, güzelliklerini, özgürlük arayışlarını, adalet çağrılarını, imanın sesini, erdemin uyanışına şahit olunduğu gibi; bu coğrafya acıların, isyanların, ihanetlerin, döneklerin, kan ve gözyaşların da şahidi olmuştur. Bu coğrafyayı tanıyanlar, okuyanlar bu tarihi çok iyi bilmektedirler.

Batının parmak ile işaret ettiği bu coğrafyanın adını “Ortadoğu” diye nitelendirmesi, ayrıştırmaya-bölünmeye-parçalamaya dönük stratejik bir hamle olsa da; bu topraklar “dünyanın kalbi” mesabesindedir. Hz. Adem’in dünyaya ayak bastığı ilk yerdir. İnsanlık için kurulan ilk mabedin kurulduğu, huzurun ve esenliğin kol gezdiği yerlerdir. İnsanlığın kriz yaşadığı çağlarda vahye kucak açan, peygamberlere kanat geren, ilahi öğretinin kutsal saydığı yerleri bağrında çıkaran kadim coğrafyadır. Kutsal mekanlardan, üç büyük dinin kutsalı sayılan Kudüs’ün nefes aldığı topraklardır. Tarihte bir çok peygamberin ilahi mesajı yaydığı, peygamberlerin hak ve batıl mücadelesini sürdürdüğü “peygamberler diyarları” dır. Nereyi kazarsanız kazın! Bu topraklardan insanlığın kendi tarihi fışkırır. Öyle ki Nil, Fırat, Dicle gibi kendi kabına sığmadan etrafına taşar. Taştıkça da etrafına hayat verir.

Hz. Nuh’un gemisinin “Bismillah” deyip; yol aldığı, insanlık tahini tekrardan başlattığı bu topraklardır. Hz. İbrahim’in baltasını sahte ilahlar üzerinde konuşturduğu, özgürlük ateşini yaktığı mekanlardır. Mahşer günü provası olan “Hac” için davetin yapıldığı, kurbanların verildiği kutsal topraklardır. Hz. Musa’nın asasının, hakikati zalimlerin yüzüne söylediği, tarihe not olarak düştüğü yerlerdir. Kur’an’ın evrensel mesajına merhaba diyen diyarladır. Hz. Peygambere kucak açan Mekke-Medine-Kudüs’tür. Dünya var oldukça bu coğrafyanın adı hep anılacaktır. Çünkü ilahi mesaja konu ve konuk olmuştur. Kabe buradadır… Tuva vadisi Buradadır… Kudüs buradadır… İnsanlığın şahit olduğu kadim şehirlerden olan Kahire, Bağdat, Şam, Buhara, Semerkant, Basra, Tebriz, İstanbul… Hepsi buradadır. Ortadoğu, insanlık tarihin izlerini taşımaktadır.

Bu coğrafyanın kıymeti büyüktür. Kıymet bilmez zamanlardan geçtiğimiz de doğrudur. İslam ümmeti paramparça, kendi bütünlüğünü kaybetmiş durumdadır. Tehvidin sancaktarlığını yapan bu diyarlar, birleşmenin değil; bölünmüşlüğün hikayesini yazmaktadır. Mezhepsel, hizipsel, ırksal ayrımcılık kokan her türlü anlayışlar, ümmetin geleceğini baltalamaktadır. Sekülerizm ve modernizmin yaşamsal formları, bu toprakları emperyalist gücün hegomanyasına dönüştürmektedir. Azınlık veya proje dahilinde olan tüm ekabirlerin; siyasi çekişmeleri, iktidar kavgaları ile birlikte güç adına halka dayattıkları politikalar, bu coğrafyanın kimyasını bozmaktadır. Despot rejimler kendi gelecekleri adına özgürlükleri, haklı isyanları ve talepleri, kendi geleceklerine karar vermeleri gibi tüm açılımları; vatana ihanet, fitne ve fesat kapmasında değerlendirilmektedir. Sonuç…Bastırılmış, ezdirilmiş, mahrum edilmiş halklar… Halka reva görülen, ellerinden alınan evrensel haklar…
“…Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin?” (A’râf Suresi – 155) ayeti gerçekten bu günümüzü anlatmaktadır. İçimizde yaşayan batıcı zihniyetin ya da nefsi kabarmış tüm müstekbirlerin cirit attığı zamanlardan geçiyoruz. Helal ve haramlar, hak-batıl, iyi-kötü, faydalı-faydasız, güzel-çirkin kavramları siyasi, politik açılımların insafında yürümektedir. Bazen onlar için hakikat ” Gölge etme, başka ihsan istemez.” anlayışında, gölge olarak kalmaktadır. Tüm bu kirli tezgahlar, iç çatışmaya götürmektedir. Mazlum halkların “masum çocukları” savaşın gölgesinde günlerini geçirmektedirler. Açlık, yoksulluk, eğitimsizlik kadermiş gibi bir algı yaratmaktadır. Ortadoğu’da verdiğimiz onca masum can ise acılarımızı derinleştirmektedir.
Bize dışarıdan ne gözle bakılmaktadır?

Batının, emperyalist-kapitalist gözle baktıkları bu topraklar, kendilerinin iştahını çekecek bir çok dünya metasını üzerinde barındırmaktadır. Küçümseyici bir eda ile baktıkları bu coğrafya, aslında kendilerinin bilinç altındaki imrenmeyi de ele vermektedir. Bu coğrafyada kan ve gözyaşının müsebbibi sayılan Batı, bu coğrafyada özgürlüklerin çiçek açmasını istemeyen despot görevini sürdürmektedir. Kendi geleceği adına işlediği zulümlerin yanında, içimize yerleştirdiği kötü zihniyeti ile bu toprakların ahını almaktadır. Vahyin izlerini tahammülü olmayan bu zihniyetin, Ortadoğu’da bırakacağı miras ” kan ve gözyaşı” dır. Kültür emperyalizmi ile değişime uğrattıkları bu coğrafya, Hz. İbrahim’in tevhid mücadelesinin izlerini silmek istemektedirler. Hz. Musa’nın asası, Hz. ibrahim’in baltası, Hz. İsa’nın mucizesi, Hz. Muhammed’in evrensel çağrısı, bu zihniyetin korkularını açığa vurmaktadır.

Emperyalist güç ve kapitalist mantık için Ortadoğu’nun önemi; “Geçmişten günümüze tarihi dönemler değerlendirildiğinde en büyük mücadelenin ticaret yolları, enerji kaynakları üzerine gerçekleştiği görülmektedir. Günümüzde enerji kaynakları rezerv, üretim ve pazar alanları üzerine yaşanan mücadeleler, ülkelerin en temel politikalarını teşkil etmektedir. Sanayi devriminin yaşandığı dönemden günümüze teknolojide ve bilimde baş döndürücü bir şekilde meydana gelen büyüme günümüzde sanayi ve enerjiye olan talebi de süratle arttırmıştır. Bu talep artışı özellikle hidrokarbon kaynaklar olan petrol ve doğal gaza olan arzı da beraberinde getirmiştir. Dünyada önemli enerji havzalarının ve ulaşım avantajlarına sahip yerlerin başında Orta Doğu bölgesi gelmektedir.” (1) başka bir anlam taşımamaktadır. Batı için Ortadoğu; maddi ve manevi sömürgeciliğin alanıdır.

Batının diğer bir korkusu ise kendine rakip olarak gördüğü tüm medeniyetlerin, tekrardan dirilişine sebep olacak her türlü niyet ve eyleme önceden ortak olup, daha ilk safhada değersizleştirmek, etkisizleştirmek üzerine kurulan bir prensip ile çalışmasıdır. Bunun için kullandığı metotlar, oluşturmuş olduğu fikirsel ve kurumsal alt yapılar, bilisel ve teknolojik gelişmeler, kültürel ve sosyal faaliyetler, sinema -tiyatro-müzik gibi alanlar, gelişmiş olağanüstü medyası, cazibe merkezi sanal ortamlar vb. argümanlar…Bu alanların oluşturmuş olduğu algı diğer medeniyetlerin aklını çelmekte, kendi öz benliklerine yabancılaşmakta, öz kimliklerini bırakarak yeni kimlikler edinilmektedir. Yeni kimlikler ile öz benliğinden, kültüründen, inancından kopuk bir nesilden tabi ki bir gelecek tasavvur edilemez. Batının bizim için biçmiş olduğu role gelmişiz, sahnelen oyunda figüran olarak oyunumuzu oynamaktayız.

Ortadoğu halkları çeşitli kötü emellerin yanında; kendi içindeki tahammülsüzlükleri, çatışmaları, ayrışmaları ile kendi kaderini yasa boğmaktadır. İnsanlığın muazzam mirasını bir zenginlik olarak değil; karşısındakini ötelemeyle birlikte güvenlik konsepti algısı ile “düşman” olarak görmektedir. Bu noktada şunu da belirtelim. Dünyaya sığmayacak bir değer merkezinin, kısmi ve cetvelle çizilmiş bir alana hapsedilmiş olması, sadece Ortadoğu halkları için değil, bütün dünya halkları için de bir tahlilsizliktir. Tabiri caizse, kendi kabına sığmayan bu coğrafyanın kadim değerleri, kendi iç çatışmanın sebebine dönüştürülmek istenmektedir. Semavi dinlerin merkezi olan Ortadoğu; batılı-batıcı, kültürsüz-cahil, insafsız, muhafazakar, despot, zalim vb. anlayışların içinde gelecekteki kaderini aramaktadır.

Toplumların kaderi aynı insanın kaderi gibidir. İbn Haldun’un tespiti ile ” Doğarlar, büyüler ve ölürler.” Ortadoğu birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ama kadim tarihi “İslam” ile özdeştir. Yani iyiliğin-adaletin, güzelliğin ve hakikatin merkezidir. Bu coğrafyada yaşamın bir bedeli var ise ( ki var), o zaman bu bedeli haktan-hukuktan-adaletten-özgürlükten yana kullanmak gerekir. Yoksa tüm dünyevi kavgaların sonu, insanın değer merkezli coğrafyasında hezimete dönüşecektir. Kardeşlik ve ümmet bilincine vurulan her darbe, sadece dünyadaki geleceğimizle sınırlı kalmayacağını bilmek durumundayız. Bizi biz yapan tüm değerlere, özlere, kimliklere, benliklere dönmek zorundayız. Ortadoğu, tevhid ve özgülük meşalesini tekrardan yakmak durumundadır. Bütünsel ve evrensel niyet ve eylemler ile üzerimizde oynanan oyunlara cevap vermeliyiz. Vayhin çağrısına kulak verilmeli, direnişe ve dirilişe kapı aralayan bir sürece hızla evrilmeliyiz. Kendi tarihini iyi okumalı, yeni bir tarih için ağaya kalkmalıyız. Niyet-dua-eylem bütünlüğünde buluşmak için her türlü ortamı oluşturmalıyız.

Küfür tüm gücü ile ayakta iken, bizim yarım yamalak halimiz bir anlam taşımamaktadır. İslam ümmeti olarak kendimize gelirsek, vahyin-dünyanın kalbi olan “Ortadoğu” tekrardan bize ses verecek, bizleri bağrına basacaktır. Vesselam…

1- Muazzez Harunoğulları-Araştırma-İnceleme ORTA DOĞU JEOPOLİTİĞİ VE KÜRESEL GÜÇLERİN ENERJİ MÜCADELESİ

Kaynak: ozgunirade.com

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR