Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Mehmet AKTAŞ


Uydum hazır olan cemaate!..

Mehmet Aktaş'ın yeni yazısı;


 

Uydum hazır olan cemaate!..

Sokaklarda başıboş dolaşan şu dört ayaklı mahluklar da bi’ acayip bakar oldu suratımıza. Ne oldu bu insanlara diye merak ediyorlar haklı olarak. Dağ başında koyun otlatan çobanlar bile maskeyle dolaşır olmuş. Ahbap çavuş bir araya gelip bölemez olmuşlar ekmeklerini. Hasret kalmış yaylalar sevda türkülerine. Lale sümbül boynun eğmiş, zümrüt çayırlar nergise hasret.


Avluda iki Müslüman birbirinin hatırını sorsa İmam Efendi uzaktan parmak sallayıp "Ve lâ tülkû bi eydîkum ile't-tehlükeh / Kendi ellerinizle canlarınızı tehlikeye atmayın!" ayetini okuyor. Kırk yıllık dosta elinizi uzatıyorsunuz, dirsek temasıyla karşılık veriyor. Kolluk kuvveti görevini üstlenen hanım teyze bırakmış alışverişi, zavallı pazar esnafına fırça kayıp ayar çekiyor.

Vesvese, şek, şüphe, evham, su-i zan dal budak salmış kalplerde; mahmur bakışlı mestane dilbere dönmüş insanlık. Ölü mü diri mi, ayık mı sarhoş mu belli değil. Koptu kopacak pamuk ipliğine tutunmuş; bir dağarcık hurma ve bir kırba su ile çöle bırakılan Hacer olmuş adeta.

Kaygı, keder, gam, gussa sınırlar aşmış; korku girdabına yuvarlanmış dünya. Uzak Doğu elini ağzına atsa, Vahşi Batı hapşırmaya başlıyor. Sibirya evine kapansa, Hicaz Yarımadası anında kapısına kilit vuruyor. Türk, Kürt, Arap, Zenci, Acem veya Malay farketmiyor; ateisti budisti hristiyanı Müslümanı hepsi aynı. Can korkusu yeryüzünü istila etmiş fakat ölümü hatırlayan yok. Haşir kabir mahşer nedir, hesap sırat mizan kimin umurunda.

Teferruatın fazlası israf olur. Suratı yıpranmış hassas mevzular bunlar. Zaten dibi görünmeyen böylesi netameli konulara dalmak için biraz da cesaret ister. Emr-i bi'l-ma'ruf kabilinden hasbelkader aykırı bir iki laf edeyim deseniz anında kırk tane cevap bulursunuz kucağınızda. Bin pişman ederler, tefe koyarlar adamı. Telafisi mümkün olmayan irtifa kaybına uğrar itibarınız. En iyisi uydum hazır olan cemaate deyip ağzınızı silip oturmak; saftirik numarasına yatıp günü kurtarmak.

Gün onların günü... Biz ne yapabiliriz ki; argo tabirle ipin ucu puştun elinde. İkinci bir emre kadar düğün dernek, söz, nişan, kına yok. Tokalaşma, kucaklaşma, sıla-i rahim, ziyaret ve misafirlikler başka bahara. Kafes kuşları gibi sorumluluk duygusundan mahrum yetişen eğitim çağındaki yeni neslin geleceği ise tam bir muamma.

Sevgilinin kapısına otağ kurmuş müzmin aşıklar gibi beklemeye devam... Ay her zaman bulutların ardında kalmaz ki; aydınlık yarınlar elbet bize de güler. "Hak Yol İslam" adına bestelenmiş vuslat şarkıları terennüm eder sokaklarda gençlerimiz. Babalarının cop, tekme, dipçik yediği sokaklarda. Şarapneller altında kanlı gömleğine sarılı Bilal‘in şehadetine değil, o gün toplu vuran yürekler için ıslanır gözlerimiz. Ne zindanda Mehmet kalır, ne öz vatanında parya. Kurtulur tutsaklıktan, ayağa kalkar Sakarya...

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR