Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Üstün Dökmen, Müdahaleci ve Totaliter Modernleşme

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın "yeni" yazısı...


“[Başörtülü bir kadın] Milli Eğitim izin verdiği için öğretmen olabilir, hakime savcıya karışmıyorum benim alanım değil. Fakat başörtülü psikolog, psikiyatrist, PDR uzmanı olmaz. Danışanla empati kuramazlar…”

Üstün Dökmen

 

Bu sözler Üstün Dökmen’e ait. Bu iddiaya neden olan nedir? Başörtüsünün dini bir simge olması bu iddiaya temel oluşturmaktadır. Bu ifade biçimi bile kendi başına son derece ayırımcı ve insanlık dışı. Çünkü bu ifadenin altında dini inancı gereği sakal bırakan kişiye de aynı suçlama yapılabilir. Daha da ileri gidersek müslüman bir kimliğe sahip olan kişinin bu meslekleri yapamayacağına kadar gidebiliriz.

Peki, bir sosyalist, bir liberal, bir Kemalist ve bir milliyetçi müslüman bir başörtülü ile empati kurabilir mi? Empati kuramama sahip olunan ideoloji ya da dini kimliğe göre değişiyor mu? Bir kişi ideoloji ya da dini kimliğine ait bir simge kullanmaz ise daha mı iyi empati kurar? Yoksa empati kuramama sadece başörtülü bir kimseye mi ait? Sorular arttıkça aslında bu tür değerlendirmelerin temelinde ideolojik önyargıların bulunduğu tespiti haklılık kazanıyor.

Aslında Üstün Dökmen’in dile getirdiği Sol Kemalist seküler kesimde bir hayli yaygın bir iddiadır. Özellikle 28 Şubat sürecinde otoriter modernleşmeci laikler tarafından dillendirilen bu iddia, baskıcı ve müdahaleci bir sürecin önünü açmıştır.

Aslında Üstün Dökmen başörtülü bir hasta ile ona müdahale eden doktorun da empati kuramayacağını fiilen kabul etmiş oluyor. Daha vahim olanı kendisine bir başörtülü geldiğinde bu nefret bakışıyla onunla empati kurmayacağını belirtmiş olmasıdır.

“Başörtülü öğretmen hakim ve savcıya karışmıyorum” demesine karşın, bu konuda sahtekarca davranıyor. Çünkü başörtülü bir kişi muhatabıyla empati kuramıyorsa bunun nedeni başörtüdür. Peki, rehberlik uzmanının kuramadığı empatiyi öğretmen, hakim ve savcı nasıl kuracak? Aslında Üstün Dökmen’in söylediği son tahlilde başörtüsünün kamuda yasaklanmasıdır.

Bu kadar ayırımcı, bu kadar nefret dolu, bu kadar ötekileştirici bir düşünce olabilir mi?

Öte yandan Üstün Dökmen içeriği değil formu bu kadar öne çıkaran bir militan bir yaklaşım sergiliyor. Burada bir sorun daha öne çıkıyor: başörtüsü takması engellenen, yasaklanan ve giyimine müdahale edilen bir müslüman muhatabıyla nasıl empati kuracak? Çünkü empati kurmasını engelleyen simgenin inancı zihniyetinde duruyor.  Bu kadar şekilci bir bakış olabilir mi?

Bütün sevimliliğine karşın Üstün Dökmen’in zihin dünyası militan laikliğin paradigması ile dolu. Bu haliyle o, ötekileştirmenin nefreti ile dolu bir kişiliktir.

Eğer bir başörtülünün öğretmen olmasında Milli Eğitim Bakanlığının izin verdiği için sakınca yoksa rehberlik uzmanına da aynı izni Milli Eğitim Bakanlığı veriyor. Neden birincisi normal, ikincisi sakıncalı oluyor? Öyle görülüyor ki, burada temel sorun izin değil. Bu anlayışın gerisinde ustaca gizlenmeye çalışılan bir faşizan bakış var. Bu tutarsızlığı görmek için Aristo mantığını okumak gerekmiyor.

Aslına bakılırsa temel sorun, Türk modernleşmesinin kendini özellikle kadın bedeni ve giysisi üzerinden tanımlamasıdır. Tanımladığı giyim ve yaşam biçimini meşru kabul eden bu bakış açısı, bunun dışında, özellikle dini renk taşıyan giyim biçimlerini ötekileştirmektedir.

Kadın giyimi üzerinden kurgulanan ayırımcılığın en rafine örneklerinden biridir Üstün Dökmen’in faşizan analizi. Üstün Dökmen, analizini bilimsel tarafsızlık ve empati kuramamanın ardına gizlese de açıklamadaki otoriter belirlemecilik öne çıkıyor.

Yaşanan bu olay hukuk devleti ihtiyacının ne kadar elzem olduğunu da göstermektedir.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR