Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


F. Yılmaz ALTUNÖZ


ÜMMÜ MEKTUM’U ONORE EDEN

Furkan Yılmaz ALTUNÖZ'ün yazısı;


 

Kur’an müthiş bir kitap

Ve onu indiren Allah çok yücedir. Mazluma sahip çıkan ve insana yalnızca insan olduğu için değer atfeden bir yaratıcı Allah. Yani sermayesi, şanı ve şöhreti olduğu için değil insan olduğu için onore eden ve sahip çıkan; Allah ve O’nun kitabı.

Hani o kadını işiten Allah “Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a yakınan kadının sözünü Allah işitmiştir.” Mazlum olan o kadınına sahip çıkan ve onurunu iade eden Allah; Ümmü Mektum adındaki sahabeye de sahip çıkıyordu.

Ümmü Mektum kimdi? Gözleri görmeyen mümin bir sahabe. Bir gün Hz. Peygamber putperest önderlerini İslam’a davet ediyordu. Onların ikna edilmesi halinde, onları izleyen halkın İslâm’ı daha kolay benimseyeceklerini düşünüyordu. Böylelerine yaptığı konuşmanın ortasında yanlarına gelen kör bir sahabenin, zamansız sorularından rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş ve ona cevap vermemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, resulünü sitemli bir ifadeyle uyardı; “onun, kimlere verilecek emeğin daha verimli olacağını kesin olarak bilemeyeceğini, müşrik topluluğun ileri gelenlerinden de sorumlu olmadığını bildirdi.” İşte Allah’ın sahip çıktığı ve Kur’an’ın bize anlattığı; Ümmü Mektum (ra).

Bu olayı Abese suresine konu edinen Allah ve onu gizlemeyen üsve-i hasene bir resul. Öyle ki bundan etkilenen Hz. Peygamber’in, daha sonra zaman zaman Abdullah’ı gördüğünde, “Kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu vb. bazı iltifatlarının yanında, iki defa savaşa çıktığında yerine Medine’de kalanlara namaz kıldırmak üzere görevlendirilerek onore edilen; Ümmü Mektum.

Ümmü Mektum’un peygamberi uyaracak kadar Kur’an’a konu edilmesini ciddi anlamda analiz edilmesi gerekmektedir. Eğer üzerinde düşünülmeyecek ve bu analizi hak etmeyecek bir olay olsaydı; Allah onu Kur’an’a konu etmezdi. Halbuki olayın çağların sorunu olan ve sosyo-psikolojik, ahlaki ve insani bir boyutunun varlığı söz konudur. Gözleri görmeyen ve mevki makam sahibi olmayan bir insana bakış sorunu. Öyle ki Allah kendi peygamberini olaya taraf yaparak konuyu insanlığa sunmaktadır.

Seküler felsefe ve kapitalist ilişkilerde başat bir davranış biçimidir bu. İnsan, insan olduğu için değer bulmaz. İnsana değer kazandıran; parası, malı mülkü; diploması, kariyeri ve makamı; pazısı ve cinselliği. Bunları yitirdiğinde insanlığını ya da onurunu da kaybettiği, metalaştığı bir sistemin adı sekülerizm ve onun görünen yüzü; kapitalizm.

 

Topu taca atmak

Ümmü Mektum Mekke’de kalan tarihi bir şahsiyet olamaz. Mademki onun olayı ahlaki bir karakter taşımaktadır, kıyamete kadar Ümmü Mektum’lar ve onun muhatapları var olacaktır. İnsan var olduğu sürece Mektum’lar da olacaktır. Şunu yeniden hatırlatmakta fayda olacaktır ki; Kur’an Ümmü Mektum’u bir müşrikle olan ilişkisini değil; bir peygamberle olan ilişkisini anlatmaktadır. Dolayısıyla Ümmü Mektum’ler denildiğinde, bu ilişkiler yumağında esas aktörün Müslümanlar olduğu bilinmelidir. 

Yaşadığımız coğrafyanın Ümmü Mektum’leri ne konumdadır. Daha doğrusu onların muhatapları ne konumdadır. İmanı var ama parası olmayan…   takvası var ama takımı olmayan… karakteri var ama kravatı olmayan… mücadelesi var ama müşterisi olmayan… hal ehli ama kırmızı halısı olmayan… verası var ama villası olmayan… yüzünde iffetin kırmızılığı olan ama kırmızı saçlı olmayan… Ümmü Mektum’lara yüz çevirenler; telefonlarına cevap vermeyenler, randevularını kabul etmeyenler, konuşurken yüzüne dahi bakmayanlar,  hangi mazeretin arkasına saklanıyorlar. Ve göklerden bir  uyarılma mı  bekliyorlar.

Gençler neden deist oluyor! Ya da deizim neden yaygınlaşıyor! Bu soruların cevabı gökten zenbille inecek değil sanırım. Bu soruları soranlar ve dertliymiş gibi gözükenler veya İslami mahallenin üyeleri; bu soruların cevaplarının kendilerinde olduğu ile yüzleşmeliler. Eğer samimi iseler!

Cephede düşmanın her türlü oyununa karşı direnen ve kahramanlık türküleri yazan her insanın; cinsellik, şöhret ve makam karşısında aynı kahramanlığı gösterdiğini söylemek mümkün değildir. Cepheler yine bir eylem alanıdır. Cephelerde olmayıp da şöhret, şehvet ve makamla imtihan olanların başarısı nedir?  Bakmak lazım.

Söylenildiği gibi Ümmü Mektum’ların muhatapları iman ettiğini söyleyen ve “Ben Müslümanlardanım” diyen; hangi statüde olursa olsun kadın ve erkek Müslümanlardır. Topu müşriklerin tacına atmaya gerek yoktur.

Din yani İslam beklentilere cevap veren ve ihtiyaçları karşılayan sosyo-psikolojik, siyasi, ekonomik ve askeri sistemin adıdır. Yani İslam tüm beklentilere cevap verebilir mi? Evet, Allah öyle diyor “bu gün dininizi tamamladım”. Öyleyse önemli sorun, bu dine iman ettiklerini söyleyenlerle ilgilidir.

Özellikle dini temsil görevi verilen Diyanet İşleri Başkanlığı personeli görevlileri, yerel yönetimler, kamu yöneticileri, kanaat önderleri, sendikalar, vakıf ve dernekler; bu noktada öne çıkmaktadır. İslam’da ruhban sınıfı yoktur, doğrudur. Ancak modernizim ve seküler egemenlik dini temsil boyutunu Diyanet’e yüklemiştir. Gelenek veya tarım toplumları ise dini temsil görevini dini gruplara yüklemiştir. Siyasal alanda ise kendilerine temsil rolünü üstlenen siyasiler yüklenmişlerdir.

 

 

Aşağıda kalanlar ümmü mektum

Çağdaş Ümmü Mektum’lardan yüz çevrilmesi yenilgiyi, deizmi ve ateizmi beraberinde getirmektedir. Artık semavi ve yersel felaketlerde insanı kitap ve sünnete yöneltmiyor.  Din güvendir. Ancak dinin güven boyutu melekler eliyle değil ona inandığını söyleyen ve özellikle temsil rolünü üstlenen insanlar eliyle yürütülecektir. Bunun zedelenmesi; insanların muhalefeti ve Allah’ın uyarısı ve gazabıyla karşılık bulması kaçınılmazdır.

Her kesimden örnek sunmak mümkündür. Ancak size diyanet mensuplarından bir il müftüsünden örnek sunayım. “Cami cemaatinden olgun yaşta biri. İl müftülüğüne telefon açar, adını soyadını, kim olduğunu ve yüklü bir maddi yardımda bulunacağını söyler, kendisine randevu verilir. Randevu saatının hemen öncesinde olgun yaşta bir adam müftülüğe gelir. Adını sorarlar tevafuk ki beklenen adamla aynı isimdir. Hemen izzet ve saygı ile karşılanır ve müftü beyin huzuruna çıkarılır. Müftü beyle hoş sohbete başlanır. Ama gelen adamın beklenen randevulu kimse olmadığı anlaşılınca, Müftü bey personeline yönelerek yüksek ve aşağılayıcı bir ses tonuyla  “çıkarın bunu hemen çıkarın” diyerek adamı kovar. Ve biraz sonrada beklenen adam gelir. Nasrettin hocanın “ye kürküm ye” hikâyesi gibi karşılanır ve uğurlanır.  

İstisnalar kaideyi bozmaz ama ya seçimle (sendika, parti) iş başına gelenler. Seçim öncesi tavan yapan insani ilişkiler. Ya seçim sonrası. Seçimlerde herkes koşturur ama bir kişi seçilir. Seçilen kişi konuşma yapması için balkona bir merdiven kurulur ve merdiven üzerinden balkona çıkar. Konuşmasını yapar. Ama konuşmanın bitiminde; merdiveni yukarı balkona çeker alır. Neden diye sormadınız değil mi! Kendisinden başka birisinin merdiveni kullanarak balkona çıkmasın. Aşağıda kalanlar  artık Ümmü Maktum’du!  

Ama öyle değil! İslami ve insani değerlerin kazanması; muhataplarımıza İslami ve insani değerler ölçüsünde davranmakla mümkün olacaktır. Ki bu bir iman örneğidir. Uymayanların adına sure inerek uyarıldığı bir iman ve davranış biçimi. 

 

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR