Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Musab Aydın


TUZUM EKMEĞİMDE

Musab Aydın'ın yeni yazısı;


 


Hayatımızda küçük detayların önemli bir yeri vardır. Küçük olmalarına karşın etkileri ise oldukça büyüktür. Yaşamımıza kattıkları anlam açısından vazgeçilemez bir değere sahiptir bu detaylar. Tuz ve ekmek bunların başında gelmektedir. Hakkında yazılmış binlerce söz, anlatılmış binlerce hikâye var. Herkesin her şeyi aynı şekilde anlaması mümkün değil elbette. Tuz ve ekmeğin değerini anlatmak için bazen veciz bir söz, bazen bir hikâye, bazen de masallara ihtiyaç duyulmuştur. Dünya hayatının vazgeçilmezi durumunda olmuş tuz ve ekmek.    

Günlük yaşantımızda, birilerini ikna etmek için çoğu kez yemin etmeye ihtiyaç duymaktayız. Her yörenin yemin türleri farklılık göstermektedir. Anadolu’da bu tür yeminlerin başında “Ekmeğinin, tuzunun hakkı için” deyimi ilk akla gelmektedir. Özellikle tuzun büyüleyici bir tarafı var. Tek başına olduğu kadar her nimete yakışmasıyla da hafızamızda yer edinmiştir. Hayatımızın her yerinde güçlü bir yerde durmaya devam etmektedir. Bir hanenin sofrasına oturmuşsanız “Bismillah” çekip bir lokma ekmeğini tuzuna banıp yemişseniz artık o evin hukuku ve mahremiyetinin bir parçası olmuşsunuz demektir. Bu hukukun sizin tarafınızdan çiğnenmesi ise itibarsızlığınızın aleniyet kazanmasına sebep olacaktır. Bu yüzden ekmeğin ve tuzun hakkı omuzlarınızda büyük bir sorumluluk olarak durmaktadır. Ekmek ve tuz, yaşamın olmazsa olmazı iki nimetidir. Her konuda olduğu gibi yemin konusunda da ekmek ve tuz yaşamımızda önemli bir yer tutmaktadır.

Dünyanın yaşanabilir olması için bizi mutlu kılan bazı durumlar yaşarız. Böyle bir güzellikle buluştuğumuzda “O, dünyanın tadı tuzu” deyimiyle izah ederiz. Her güzel hadiseyi anlatmaya çalışırken o kadar çok tuz örneğine yönelmişiz ki belki de kıymetinin farkında olamıyoruz. Bununla beraber eğer bir yemeğin tuzu yoksa “bu yemeğin tadı tuzu yok” der, yemek istemeyiz. Yine “Her şeye tuz biber olma” deyimi de sıkça dilimize gelmektedir. Şayet yaşadığımız bir sıkıntının üzerine ikincisi gelmişse. Bir sıkıntıdan kurtulmak için mücadele ederken, yakınımızdan birileri tarafında bir başka soruna maruz kalmışsak “Acımın üzerine tuz biber ektin” veciz sözü dökülür dudaklarımızdan.  

İnsanoğlu, dostluklar kurarak kendine güvenli ve yaşanabilir bir alan inşa etmek ister. Bu dostlukları kurmak istediği kişileri sofrasında ağırlama yolunu seçer genellikle. Bunu yaparken nezaketi elden bırakmaz. Akdeniz bölgesinde yaşayan Yörük aşiretlerinde sofraya davet etmenin gönümüzde hâlâ nezaket ve zarafetle olduğunu görüyoruz. Köklü bir geleneğe sahip bu insanlarımız sofraya buyur ederken şu güzel cümleyi kuruyorlar ve “Ekmeğimiz, tuzumuz olsun” diyorlar. İnsanımız, birilerine yakınlık göstermek istediğinde onunla sofrasını ve ekmeğini paylaşarak sağlam bir temel üzere bu dostluğu kurmanın önemini biliyor. Her şey yolunda giderse dostluk da beslenir o sofralardan. Zira insan gibi can taşır dostluk, ruh taşır, bu yüzden ihmale gelmez.

Görmezden gelinen veya bir süre ihmal edilen her dost vefa duygusunu koruyamıyor maalesef. Bu yüzden “Sırtımdaki dost hançeri” sözünü sık sık duymaktayız çevremizden. Darbe aldığın kişi ile bir yakınlık yoksa acısı da hafif olacaktır. Bu gibi durumlarda “Acılarım katlanılmaz değil ama bir de tuz basanı var” demiş eskiler. Bazen darbe üzerine darbe alırız aynı insandan, yani “Yarayı açanla, yaraya tuz basan aynı kişi olunca insanın yüreği daha da çok yanıyor” demek nasıl da yerini buluyor.

Bir vefasızlık yaşadıklarını da Azerbaycan Türkleri “Seninle tuz-çörek kestik” (tuzumuzu, ekmeğimizi paylaştık) sözünü kullanırlar. Hayal kırıklıklarını da bu veciz söz ile ifade ederler. Bizde ise bu tür durumlarda “Ekmeğimin tuzu yok” cümlesi hücum ediyor dilimize. Veya “Tuz ekmek hakkını bilmeyenden vefa beklenmez” demekten alamıyoruz kendimizi. Vefasızlığı ancak tuz ve ekmek ile ifade edince duygularımız yerini bulmuş oluyor. Evet, “Tuzum ekmeğimde, lakin ekmeğimin tuzu yok” demişti bir garip derviş.

Lakin yeni nesilde bu kavramların bir karşılığı var mıdır bilemiyorum. Belki de genç kuşakların büyük çoğunluğu bu atasözlerinden haberi bile yoktur. Zira dostlar evde misafir edilmiyor, her kes bütçesine göre dışarda bir yerlerde ikramda bulunuyor yakınlarına ve arkadaşlarına. Bu sofralar kıymetsiz değildir elbette. Ancak evin samimiyetinden uzak kaldığı da bir gerçek, bütün değerlerimiz gibi soframızı da evden atmış olduk. Bu sebeple kültürümüzü çocuklarımıza aktaramıyoruz maalesef. Bu durum da “Tuz koktu” demek geliyor dilimizin ucuna. Peki, ya “Tuz kokarsa ne yapılır”? Sorusunun bir cevabı var mıdır? Hepimizin cevabı aynı sanırım.

Ne diyelim, günümüz insanı aynı dertten muzdarip olduğu için kurduğu yakınma cümlesi de hep aynı “Tuzum ekmeğimde, lakin ekmeğimin tuzu yok”.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Yusuf Şener
14.12.2020 11:14:55
Kalemine sağlık

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR