Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


TUTARSIZ DÜŞÜNCEYE YOL AÇAN ETKENLER

Yusuf Yavuzyılmaz; Ülkemizde tartışılan her konuda indirgemeci yaklaşımın çok etkili olduğunu görüyoruz.


            Bir konuyu değerlendirirken içene düştüğümüz mantık yanlışları, sadece üzerinde analiz yaptığımız konuyu yanlış temellendirmemizle sonuçlanmaz, aynı zamanda yanlış sonuçlara varmamıza da neden olur. Bu yüzden düşüncelerimizi oluştururken bu yanlışlardan olabildiğince arınmak gerekir. Bir konuyu değerlendirirken içine düştüğümüz yaygın mantık yanlışlarını şöyle sıralayabiliriz:

1) İndirgemecilik: Entelektüel alanda en yaygın olarak yapılan düşünce hatalarından biridir. Bilindiği gibi değerlendirmeye konu olan sorunla ilgili etkileyici çok sayıda faktör bulunur. İndirgemeci anlayış bu faktörler içinden birini öne çıkararak, olayın nedeni sadece oymuş gibi yapılan değerlendirmedir. Bu değerlendirme yapılan olayın yalnızca yanlış analiz edilmesine yol açmaz, olayın oluşuna etki eden diğer faktörlerin de gözden kaçmasına neden olur.

Ülkemizde tartışılan her konuda indirgemeci yaklaşımın çok etkili olduğunu görüyoruz. Elbette bu yaklaşımın bu kadar etkili olmasına neden olan faktörler vardır. Bunların başında kişinin sahip olduğu ideolojik görüş, mezhebi anlayış, kültürel değerler gelir. Birey bir olayı değerlendirirken ideolojik veya mezhebi alışkanlıklardan dolayı bazı nedenleri önemsizleştirmek veya görmezden gelme davranışına yönelebilir.

Bir sosyalist tarihe sınıf çatışması açısından bakar. Karşısına çıkan her olayda diyalektik çatışmanın izlerini arar. Bu çatışmanın mantığına sığmayan olayları ya bu mantığın içine sokarak yeniden tanımlar ya da görmezden gelir. Benzer şekilde S. Freud, bütün insan davranışlarını cinsel gelişimdeki sorunlara bağlar ki, bu yaklaşım da tipik bir indirgemecilik örneğidir.

Kur’an bizi indirgemeci anlayış konusunda uyarmakta ve kitabın bir bölümüne inanıp bir bölümünü inkar etme anlayışı konusuna dikkat çekmektedir. Zaten İslam konusunda yaşanan tartışmaların önemli bir bölümü indirgemeci anlayışın beslediği zihinsel tutumdan kaynaklanmaktadır.

Kürt sorunu konusunda da benzer bir indirgemeci anlayış zihinlerimizi esir almış durumdadır. Sorunun temelini ekonomik, kültürel, terör, ayrılıkçılık, devlet terörü, dini, eğitim, feodalizm ve belki de daha başka faktörlerin tetiklediği kapsamlı bir olay olarak görmek yerine tek bir faktöre indirgenerek açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu da sorun konusunda bir körlük yaratmaktadır.

Benzer bir indirgemeci yaklaşım Türkiye’deki değişik İslami cemaatler ve guruplar arasında da yaşanmaktadır. Elbette aynı sorunun çözümü konusunda farklı yaklaşımların olması kadar olağan bir durum olamaz. Esasen bu durum samimi bir zihinsel çabayı yansıtıyorsa, aynı konuda ileri sürülen farklı anlayışlar rahmet olarak adlandırılır. Ancak ümmetin bölünüp parçalanmasına zemin hazırlayan yaklaşımların rahmet olarak adlandırılması mümkün değildir.

2) Paradoksal anlayışa teslim olma: Paradoks öncülleri doğru kabul edildiğinde yanlış, yanlış kabul edildiğinde ise doğru sonucu veren akıl yürütme türüdür. Burada amaç hakikate ulaşmak değil tartışmada rakibini alt etmektir. Bir Giritli düşünür “Bütün Giritliler yalan söyler” dediğinde doğru mu söylüyor, yoksa yalan mı? Bu sorunun cevabını vermek mümkün değildir. Eğer düşünürümüz yalan söylüyorsa, bütün Giritliler yalan söylediğinden dolayı doğru söylemiş olacaktır. Yok eğer düşünürümüz doğru söylüyorsa, kendisi de Giritli olduğu için yalan söylemiş olacaktır. Dolayısıyla bu gibi sonuçsuz paradokslar  bilgi vermek amacıyla değil, tartışmada üstünlük sağlamak amacıyla kullanılırlar.

3) Geleneklere fazla güvenmek ve onları delil olarak kullanmak tutarsız düşünceye yol açan bir diğer faktördür. Çünkü gelenekler her ne kadar yılların birikimi sonucunda oluşsalar bile, çoğu kez hakiki bilginin elde edilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olurlar. Nitekim Hz. Peygamber vahyi alıp Mekke’ye döndüğünde en büyük direniş gelenekten ve onun beslediği toplumsal yapıdan gelmişti. Elbette geleneğin tümden yanlış olduğu söylenemez. Hz. Peygamber cahiliye de güzel olanın İslam’da da güzel olduğunu söylemiştir. Bundan dolayı geleneğin bilgisini kullanırken dikkatli olmalı, onu kesin bilgi gibi kullanmaktan kaçınılmalıdır.

4) Kişilere ve otoritelere aşırı güven ve bağlılık, tutarsız düşünceye yol açan faktörlerin başında gelir. İslam inancında kişilerin üstünlüğü değil bilginin üstünlüğü ana değerdir. Bağlı olunan şeyhin, liderin, önderin yanılmaz olduğunu iddia etmek, gerçeği arayan için bir handikaptır. Bir bilginin doğruluğu söyleyen kimseye değil gerçeğe tekabül edip etmemesiyle ilgilidir. Hiç şüphesiz konumu ne olursa olsun Peygamber dışında masum insan yoktur ve söylediklerine şüphe ile bakılmalıdır. Bir bilgi ile karşılaşıldığında söyleyen kimsenin konumuna değil, bilginin gerçeği ifade edip etmediğine bakılmalıdır. Bundan dolayı herhangi bir kişiden gelen bilginin doğruluğu mutlaka test edilmeli ve aynı konuda paralel okumalar yapılmalıdır.

Otoritelere gözü kapalı bağlılık, kişiyi yanlışa düşüren nedenlerin başında gelir. Kaldı ki, bir dönem için doğru olan bir bilgi şartların değişmesiyle yanlış sonuçların ortaya çıkmasına yol açabilir. Düşünce tarihinde Batı Ortaçağında Aristo’nun mutlak egemenliği bilinen bir husustur. Rivayet edilir ki, papazlar atın üzerinde yürürlerken atın ağzındaki diş sayısı konusunda tartışmaya girişmişler. Anlaşamayacaklarını anlayınca herkesin otorite kabul ettiği Aristo’nun kitabına bakmaya karar vermişler ve ne yazıyorsa herkes kabul etmiş. Oysa F. Bacon bu tavrı şiddetle eleştirerek Aristo’nun saltanatını yıkmış ve Papazlara şunu demiştir. Atın ağzındaki diş sayısını merak ediyorsanız bunun yolu Aristo’ya başvurmak değil, attan inerek saymanızdır, yani deney yapmanızdır. İlginç olan Eski Yunan’da görüşleriyle çığır açan Aristo’nun, çağ değişince gerçeğin önünde engel oluşturmasıdır. Aynı durum İslam düşünürleri için de geçerlidir. Mecellenin dediği gibi şartların değişmesiyle hükümler de değişir. İslam dünyası maalesef bugün yüzyıllarca önce üretilen fıkhı tüketmek zorundalar. Hiç şüphesiz bu fikir üretiminin önündeki en büyük engeldir.

Unutmamak gerekir ki, mevkisi, statüsü, bilgisi ne olursa olsun yanılmaz insan yoktur. Kişilere herhangi bir şekilde yanılmazlık izafe etmek uluhiyet inancına aykırıdır.

Müslüman olarak bize düşen doğruluğundan emin olmadığımız bilginin verileriyle hareket etmemek ve onu mutlaka güvenilir ölçütlerle test etmektir. Dini ve toplumsal tartışmaların kökeninde büyük ölçüde doğruluğu test edilmemiş bilgilere dayanma anlayışı vardır. Söylediklerimizde yanılma payı olabileceğini düşünerek bir taraftan kesin yargılarda bulunmaktan özenle kaçınmalı, diğer taraftan hakikat konusunda geri adım atmaktan özenle uzak durmalıyız.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR