Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Prof. Dr. Bilal SAMBUR


Türkiye'ye Darbenin 40. Yılı: 12. Eylül

Yazarımız Bilal SAMBUR'UN "KONUYA DAİR" ANALİZİ...


12 Eylül 1980 darbesinin 40. yılındayız. 12 Eylül, ülkemizin, toplumumuzun ve düzenimizin her şeyini kökten altüst eden bir askeri müdahaledir. 12 Eylül, ülkemizi her açıdan patolojik ve anormal bir ülke haline getirmiştir. 12 Eylül darbesi, kurduğu düzen itibariyle, ülkemizin sadece geçen 40 yılını değil, geleceğini de çalmaya ve tahrip etmeye devam etmektedir. 12 Eylül militarist düzeninin oluşturduğu anormallik ve patoloji, tedavi olmaz bir şekilde bizi anormalleştirmektedir. 12 Eylül’den beri Türkiye, sağlıklı bir şekilde kendini normalleştirememiş ve demokratikleşememiştir. Demokrasiyi, siyaseti, sivil toplumu ve hukuku yerle bir eden 12 Eylül, Türkiye’nin tank altında ezilmesine neden olmuştur. 12 Eylül’de Türkiye, tank sesiyle uyanmamış, tank altında ezilmiştir.

12 Eylül, ülkede demokrasiyi, siyaseti ve hukuku birlikte ortadan kaldırmıştır. 12 Eylül darbecileri, hukuktan, siyasetten ve toplumdan, kısacası insandan arınmış bir anayasaya dayanan bir düzen kurdular. 12 Eylül düzeni, gençleri etkisizleştirdi, onları dünyadan ve toplumdan kopuk bireyler haline getirdi. 12 Eylül darbecileri, o günün kavramı olan anarşist kurgusu etrafında bütün toplumu ötekileştirdiler ve kamplaştırdılar. 12 Eylül, toplumun kısıtlı insan sermayesini ezdi geçti. Darbeler, en çok hukuku ve insanı ezerek bir topluma en büyük zararı vermektedirler. Hukuku ezilen insanlar ve toplum, 40 yıldır ayağa kalkmaya ve doğrulmaya çalışmaktadır.

12 Eylül öncesi yaratılan şiddet ve çatışma ortamından halk bunalmıştı. Üniversitelerdeki öğrenci olaylarından, her gün sokak ortasında 15-20 kişinin öldürülmesinden bunalan toplum, 12 Eylül darbesine destek vermişti. Güvenlik ve can korkusundan dolayı halk, 12 Eylül darbecilerini alkışladı ve darbenin komutanlarını kurtarıcı olarak gördü. 12 Eylül militarizmini güvenlik ve can korkusu kaygılarıyla destekleyen toplum, demokrasiyi ve hukuku kaybettiğinin farkına varamadı. 12 Eylül darbesi tecrübesinden çıkarılacak en önemli sonuçların başında, bir toplumun asla demokrasi ve hukuktan vazgeçmemesi gerektiği gerçeğinin öğrenilmesidir.

12 Eylül düzeni, hukuksuzluğuyla toplumu ezip geçmiştir. 650 bin kişi gözaltına alınmış ve işkenceden geçirilmiştir. İşkence altında 400 kişi, hayatını kaybetmiştir. 85 bin kişi düşüncelerinden dolayı yargılanmış ve düşünce suçu kavramıyla insanlar her türlü hukuksuzluğa maruz kalmışlardır. Bütün düşünceleri ezen 12 Eylül düzeninin ideolojisi, Türk-İslam Sentezidir. 12 Eylül’de MHP davasından yargılanan Agah Oktay Güner, bu durumu “fikirleri iktidarda, kendileri hapiste” olarak özetlemiştir. Bu dönemde 50 kişi idam edildi. Bu idamlar arasında en çok yürek yakanı 17 yaşındaki Erdal Eren’in idamıdır. Darbe lideri Kenan Evren’in Erdal Eren için söylediği “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü, hiçbir şekilde unutulmuş değildir. Toplum, 17 yaşındaki bir gencin idamının oluşturduğu travmayı hâla atlatmamıştır. Kitaplar, gazeteler, filmler ve oyunlar toplatıldı, yasaklandı ve yakıldı. 12 Eylül düzeni, insana ve insana dair ne varsa yakmayı, yıkmayı ve yok etmeyi istedi. 12 Eylül militarist düzeninin hukuksuzluklarının önemli bölümünü gazeteci Erbil Tuşalp, Bin İnsanBin Tanık ve Eylül İmparatorluğu isimli üç kitabında belgeledi. Yeni nesiller, 12 Eylül düzeninin işlediği insanlık suçlarını öğrenmek için bu kitapları mutlaka okumalıdırlar.

12 Eylül düzeninin ne olduğunun somut uygulama yeri, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevidir. Diyarbakır Cezaevine giren herkes maddi, manevi ve fiziki her türlü işkenceye maruz kalıyordu. 12 Eylül düzeninin Ebu Gureyb’i Diyarbakır 5 No’lu Cezaevidir. Kürtçenin yasaklandığı ve insanların ana dillerini konuşmaktan dolayı işkenceye maruz kaldığı 12 Eylül düzeni, toplum olarak herkese büyük travmalar yaşatmıştır.

 

 

12 Eylül, insanların birbirini öldürmesini sağlamak ve toplumsal çatışma ortamı oluşturulmak suretiyle Türkiye’nin içine çekildiği derin bir tuzak ve bataklıktır.12 Eylül 1980 darbesinde 2. Ordu Komutanı olarak görev yapan Orgeneral Bedrettin Demirel, 5 Temmuz 1987 tarihinde Milliyet’te yayınlanan röportajında Türkiye’ye kurulan tuzağı şu şekilde itiraf edecektir: “12 Eylül’ün geç yapıldığına inanıyorum. Arkadaşlarımızın çoğu, ‘tam olgunlaşsın, millet tarafından tamamen tasvip edilsin’ dediler. Bana kalsaydı en az bir yıl önceden yapardım. Bir yıl çok kan aktı… Gelecek kuşaklar bizi lanetleyecek.” 12 Eylül’ün üstünden 40 yıl geçmesine rağmen, 12 Eylül faciasını herkes lanetlemeye devam etmektedir. Ülkemizde demokrasinin, hukukun, barışın ve özgürlüğün gelişmesi için 12 Eylül darbesinden çok ciddi dersler çıkarmamız gerekmektedir.

Kaynak: Milat Gazetesi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR