Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Halil ÇİFTÇİ


Türkiye´nin İmtihanı; Doğu-Batı arasında Füze çıkmazı

Türkiye´nin içinde bulunduğu Anadolu toprakları tarih boyunca iki kıta da yer alması ile coğrafi, jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip ender ülkelerden biri olmuştur.


Türkiye´nin içinde bulunduğu Anadolu toprakları tarih boyunca iki kıta da yer alması ile coğrafi, jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip ender ülkelerden biri olmuştur. İnsanlık tarihinin serüveni içerisinde birçok medeniyete ve devlete ev sahipliği yapmıştır. Eski dünyanın ana yol güzergahında olması, bir yıl içinde dört mevsimi yaşaması Anadolu topraklarını biraz daha önemli kılıyor. Tabi bir de tarihin bize bıraktığı maddi güzellikler ve eserlerinde bu coğrafyada toplanması Anadolu topraklarını bir kat daha değerli ve cazip kılıyor.

Böyle eşsiz güzelliklere sahip ve aynı zamanda netameli bir coğrafyada yaşamanın bir bedeli olmaktadır. Bunların başında hasbi değil hesabi emeller besleyen ülkeler olmuştur. Bu emelleri hayata geçirmek için yeri geldiğnde bazı sınır  komşusu oldugumuz ülkeler belli hesaplara girmiş bazen de bu topraklara çok uzak olan ülkeler ise  farklı argümanlarla Anadolu´da bazı çıkar hesaplarına girmiştir. Her ülkenin güvenlik kaygıları ve çıkarları Türkiye´yi de kendi savunma araçlarını temin etme veya üretmeye sevk etmiştir. Son 15 yıl içerisinde sürdürülen kendi savunma araçlarını üretebilme çabası da bu kararlılığın bir tezahürüdür. Bu süreçte birçok problem ve engelle karşılaşıldı. Ülkede savunma araçları üreten Aselsan, Roketsan, Havelsan, Tai, Mke? gibi köklü kurumların bazı ARGE çalışanları şaibeli uçak kazaları ve suikastlerle öldürüldü. Bazı çalışanlar ise yerli üretim silahlara ait bilgileri yabancı ülkelerin istihbaratlarına satma girişiminde bulundu.

Her türlü çaba ve engelleme karşısında Türkiye %70´e varan bir oranda  kendi savunma araçlarını üretir hale geldi. Tabi bunun içinde halen çalışması süren farklı özellikleri barındıran silahlar da yapılmaktadır. Ama üretemediğimiz ve hayati öneme sahip silahlarda mevcut. Bu silahlardan en önemlisi ise 21. yy´da kara savaşlarını bir kenara bırakacak konvansiyonel hava saldırı ve savunma araçlarıdır. Türkiye mevcut konumunu ve güvenliğini korumak için cumhuriyetten bu yana politika geliştirmiştir. Bu resmi politika neticesinde kendini savunabilecek sistemlere sahip olması hayati bir önem taşımaktadır. Özellikle 2011 yılında en uzun sınır komşumuz olan Suriye´de patlak veren iç savaş Türkiye´yi ciddi manada tehdit etmeye başladı. Türkiye´de bu tehditleri bertaraf etmek için savunma sistemi gereksinimi duydu. Bir NATO ülkesi olması ve NATO´nun en uç sınır karakolu görevi görmesi hasebiyle 2013 yılında Ankara Suriye´de artan riskleri işaret ederek NATO müttefiklerine yaptığı çağrı sonrası ABD, Almanya, İspanya ve Hollanda Patriot füze bataryalarını Türkiye´ye göndermiş ve ABD yapımı Patriot sistemleri Suriye sınırımıza yakın yerlerdeki Gaziantep, Kahramanmaraş ve Adana (İncirlik üssü) gibi şehirlere konuşlandırıldı. O dönem bu silahları konuşlandıran ülkelerin bazı bakanları Türkiye´ye gelerek bu sistemlerin durumunu inceledi. İnceleme sırasındaki tavırları Türkiye Kamuoyu tarafından ciddi eleştirilere muhatap oldu.

Hava savunma sistemlerinin Türkiye´de bulunma süresi her ülkenin meclisi tarafından karara bağlanmış. Genelde üç sene olarak belirlenen süre bazı ülkeler tarafından daha kısa bir zaman diliminde geri çekilmek suretiyle 1 yıla kadar inmiştir. İlk olarak İspanya ardından ABD ve Almanya silahlarını çeşitli bahaneler öne sürerek Türkiye´den çekmiştir. Almanya; 2013´ten bu yana Suriye´den Türkiye´ye yönelik tehditlerin yapısı değiştiğini O dönemde [Suriye] Devlet Başkanı Beşar Esad´ın birincil tehditken, şu anda asıl tehdit unsuru IŞİD haline geldiği belirterek savunma sistemlerini çekmiş, ABD ise Patriot sistemlerini modernize etme bahanesini öne sürerek Türkiye´yi savunmasız bıraktı. ABD Doğu Akdeniz´de konuşlu olan donanması ile güvenlik endişelerini ortadan kaldıracağını ifade etse de bu Türkiye tarafından pek inandırıcı bulunmadı.

Tüm bu olaylar sonrası Türkiye Eylül 2013´te yeni bir savunma sistemi arayışına girdi. Çeşitli ülkelerden  ihale teklifleri almaya başladı. Çin, bu ihalede hem Avrupalı EUROSAM hem de ortak teklif veren Amerikalı Raytheon ve Lockheed Martin´i geride bıraktı. Türkiye teknik şartnamede bazı savunma parçalarının Türkiye´de üretilmesi ve kodların kendine verilmesini talep etti. Teknoloji transferinde %50´lik bir yerli üretim şartı koymuştur. Türkiye Çin ile 3.4 milyar dolarlık ihale teklifi ile anlaştı. Çin´den alınacak FD-2000 füzelerinin teknik özellikleri uzun menzilli hava savunma füzesi olan HQ-9´un ihraç modeliydi. Füzelerin etkili menzilleri 125 kilometreye kadar çıkıyor. Sistemin en önemli parçası, ?arama, tespit ve takip radarı.? Radar aynı anda 100 hedefi takip ediyor. Çin menşeili CPMIEC´in ürettiği füze sistemi 2´li ve 6´lı bataryalar halinde konuşlandırılabiliyor. Füze 180 kilogramlık patlayıcı başlık taşıyor. Bu Füze ilk olarak 1980´de üretildi, ancak bugüne kadar çok sayıda modernizasyondan geçirdi.

Türkiye´nin Çin´den alacağı FD-2000 füze anlaşması sonrası Çin füzesi NATO, ABD ve Avrupa çevrelerinden Türkiye´ye yönelik yoğun baskı ve eleştiri içeren açıklamalar sebep oldu. En son Çin´in rakibi olan ABD´li Raytheon ve Lockheed Martin firması (Patriot üreticileri) yetkilileri, askeri ve diplomatik temaslarının yanında Türkiye´deki büyük savunma firmalarıyla da görüşerek ?Devleti bu karardan vazgeçirin? telkininde bulundu. Sonuç olarak Dönemin Milli savunma bakanı İsmet Yılmaz yapılan  baskılar giderek arttı ve G20 zirvesinde gerçekleşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama görüşmesi sonrasında ihale fesh edildi. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu iptal gerekçesi olarak Türkiye´nin milli füze üretim projesini başlatacak olmasını öne sürmüştü.

Eylül 2013´ten 2015 yılına kadar devam eden savunma sistemi alımı ihalesi Türkiye için bir yılan hikayesine dönüştü. Çin ile anlaşma fesh edilince, Türkiye kısa bir dönem sonrası farklı arayışlara girdi. Bu arayışlarda ABD´li firmalar ve Fransız-İtalyan ortaklıkları yarışmış ama firmalar Türkiye´nin taleplerini reddetti. Bunun üzerine Türkiye tek çıkış noktası olarak Rusya devletine başvurmuş. Bir NATO ülkesi olan Türkiye´nin Rusya ile pazarlık masasına oturması NATO tarafından eleştirilmiş. Dönemin ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Albay Jeff Davis, Türkiye´nin Rusya´dan S-400 karadan havaya füze savunma sistemi alma planlarından endişe duyduklarını ve bu sistemin NATO´nun kullandığı diğer donanımlara uyumsuzluk gösterebileceğini ifade etti.

Peki Rusya´dan alınacak S-400 füzelerinin özellikleri nelerdi? Rusya uzun süren ARGE çalışmaları sonucu 2007 yılında üretimine başladığı bu sistem,  insanlı ya da insansız her türlü hava aracının yanı sıra hem seyir (cruise) hem de balistik füzeleri imha etme kapasitesine sahip. Azami menzili 400 kilometre, ulaşabildiği en yüksek irtifa da 30 kilometre olan bu sistem her hedefe iki füze kilitleyerek, eşzamanlı olarak 80 hedefi vurabiliyordu. En fazla 3 bin 500 kilometre uzaklıktan fırlatılan orta menzilli balistik füzeleri imha etme kapasitesine sahipti.

Türkiye ile Rusya, Nisan 2017´de bu sistemi satın almak üzere yaptıkları görüşmelerde nihai aşamaya geldiklerini açıklamış. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan S-400 konusunda imzaların atıldığını anlaşmanın Türkiye´ye toplam maliyeti 2,5 milyar dolar olarak hesaplandığını kamuoyu ile paylaştı. Sistem teslim edildiğinde, Türkiye S-400 kullanan ilk NATO üyesi olacak. Bunun yanında NATO sistemleri içinde entegre hava savunma sisteminin bulunduğunu ve Türkiye´nin S-400´ü satın almasının maliyet, nitelik ve teknoloji transferi gibi birçok teknik sorunu beraberinde getirebileceğini ifade ediliyor. 2019 Haziran ayında teslimatı öngörülen S-400 hava savunma sistemleri stratejistlere göre Türkiye´nin NATO ile ilişkilerini yeniden tanımlamak adına attığı bir adım olarak anlaşılabileceğini ifade ediliyor.

Her  türlü engelleme ve diplomatik manevraya rağmen Türkiye S-400´leri teslim almayı bekliyor. Başta ABD´li Raytheon ve Lockheed Martin firması ve NATO olmak üzere birçok ticari hile ile Türkiye´yi vazgeçirmeye çalışıyor. ABD başkanı Donald Trump bu ABD´li firmalar tarafından ciddi bir blokaja maruz kaldığı aşikâr. Özellikle Türkiye´ye yönelik ekonomik saldırıların arkasında temel sebepte bu. Tutuklanan Rahip (Ajan) Brunson da bu çabaların bir figürü olmuştu. Ayrıca ?one minute?, ?dünya beşten büyüktür? çıkışı ve yerli silahların üretim ve ihracı da batı nezdinde durdurulması gereken bir ülke olarak Türkiye´yi konumlandırıyor. Türkiye´nin her alanda yerlilik çalışması ve NATO dışı bir alternatiften alınacak savunma veya saldırı araçlarının diğer NATO ülkelerini de farklı alternatiflerden savunma araçları temin edebilme yoluna kapı aralayacağı endişesi de etkii olduğu söylenebilir. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanın yakın diplomatik münasebetleri, Avrupa Birliğinin Türkiye ile müzakerelerde yıkıcı girişimleri  de Türkiye Cumhuriyetinin bir şekilde eksenin kaydığını söylememiz artık su götürmez bir gerçek.

Tabi sadece bu noktalardan meseleyi ele almak yetersiz olur. Ayrıca Donald Trump ile beraber Amerika diplomasisinin Neo-Conlar ve bazı büyük firmaların güdümüne geçmesi, ABD-Türkiye ilişkilerini bu çıkar gruplarının istekleri doğrultusunda uçuruma iteklendiğini müşahede etmekteyiz. Tüm bu baskılar karşısında Türkiye´de çaresiz bir şekilde kendine yeni bir eksen arayışına girdi. Amerika eliyle devam eden ekonomik ve siyasi saldırıların arkasında da bu ekseni yeniden Amerikanın güdümüne uygun bir hale getirme çabası yatmaktadır. Ama görünen o ki Erdoğan faktörü sebebiyle Amerika´nın rant sağlam emelleri  büyük bir irade´ye çarptı.

Yakın zamanda yapılan Erdoğan-Trump görüşmesinde bu irade´yi kırabilme çabası için gerçekleştirildi. İkili arasında görüşülen ana konu S-400  oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika´ya füze savunma sistemleri konusunda endişelerini gidermek için ortak çalışma grubu kurulmasını teklif etti. Türkiye´nin bu teklifi sunmasının belli nedenleri vardı. Bunun başında gündemi fazlaca işgal eden Amerka´nın endişeleri yatmaktadır. Bu endişelerin başında birçok devlet ile üretilen yeni nesil savaş uçağı olan F-35´in imajı bulunmaktadır. Öyle ki radara yakalanmadığını iddia ettiği bu yeni nesil uçağın S-400´lerin radarına gireceği kaygısı ana mesele olduğu bilinmelidir. Birçok ülkenin almak için sıraya girdiği bu uçakların S-400´ler ile çizilecek imajı Amerika savaş araçları sanayisine ciddi bir darbe vuracağından dolayı batılı güçler, Türkiye´yi her ne pahasına olursa olsun bu savunma sistemlerini almayı engellemek istiyor. Birçok NATO ülkesinin iddia ettiği gibi savunma sistemlerinin NATO savunma araçlarına entegrasyonu problemi olmadığı uzmanlar tarafından söylense de batı tarafından bu argüman kullanılarak Türkiye bir şekilde S-400 alınmından vazgeçrilmeye çalışılıyor. Bu girişimlerin sonucunda Türkiye piyasası siyasi belirsizliğin ve diplomatik yollarla uçuruma itekleniyor. Temmuz ayından bu güne oluşan kriz atmosferi de Türkiye´nin bu zorlamalara karşı gösterdiği bir direnişin sonucudur. Velhasıl kelam bu girişimin en ağır bedelini Anadolu insanı ödüyor. Dün de bugün de bu zorlu coğrafyanın yükünü bu toprakların insanları omuzluyor. Netice de her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğuna iman etmemiş olsaydık, bugün bu topraklar birkaç defa el değiştirmiş olurdu.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR