Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nevzat KAYA


Tefrika Benlikten Vahdet Benliğine 

Nevzat Kaya köşe yazısı


 

 

 

İnsanlar, İslam'ı kendi mizac özelliklerine göre kavramaya yatkındırlar. Fakat İslam'ı bundan ibaret görmek yanlış olur.

Asabi bir mizac ile yumuşak bir mizacın ortaya koyduğu tavrın İslam'ın ta kendisi olduğunu iddia etmek küçümsenecek bir yanlışlık değildir.

Esasen bugün cemaatlerin, tarikatlerin veya diğer İslami organizasyonların kendilerine has olan belirleyici hal ve davranışları, adeta bir kimliğe dönüşmüş olan tipik anotomileri mutlak doğru saymak bazı gerçekleri görmemize engel oluyordur. 

Oysa İslam Dini her konuda olduğu gibi bu noktada da bize tam kapsayıcı bir öğreti verir.

İslamı bütünüyle anlama hususunu, mizaçlarımıza veya kendi eğitimimizden kaynaklanan anlayışlarımıza indirgeyemeyiz. 

Mutlak rehberiyet burada kendi öngürülerimiz, yorumlarımız ve nefsimiz olamaz. Bilakis mutlak rehberiyet Allah'ın kitabı ve Resulunun sünneti olmalıdır. 

Bu açıdan bakılınca yorumlarımız, öngörülerimiz elbette olacaktır/olmalıdır. Fakat mutlaklık ifade eden tek hakikat olarak bunu kimseye dayatamayız. Tehlikeli olan budur. 

Çünkü 'tek hakikatçilik' İslam dünyasının başının belasıdır. Yüzyılın çıkmaz sarmalıdır. Bu sarmalın içinden bir türlü kurtulamadığımız içindir ki, kendi sorunlarımıza merhem olacak tedavileri bulamıyoruz. 

Fakat gelgelelim ki, neredeyse bütün ekol, görüş ve yorumlarca tartışmasız kabul gören Kur'an-Sünnet rehberiyeti, kişisel mizaçlara, anlayışlara, hareket tarzlarına heba edilmektedir. 

Mezhepler, cemaatler, organizasyonlar apaçık ifade edilmese dahi ayrı birer din gibi savunuluyor. Sanki birileriyle ilgiliysen başkalarıyla asla ilgi ve alaka kuramazsın gibi bilinç altı bir baskı var. 

Oysa ki, tüm bu İslami aktiviteler, tarihi süreç içerisinde dinin anlaşılması ve yaşanmasında birer beşeri mekteplerdir gibi görülmelidir. Dinin kendisi değildir/olamazlar. 

Bazı İslami organizasyonların birleştirici değil kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı bir fonksiyon icra etmesinin altında, onların kendilerini mutlak hakikatin temsilcisi olarak gören bu teolojik takıntıları yatmaktadır.

Kendi içine kapanan, sadece kendisine benzeyenlerle fikir alışverişinde bulunan bir müslümanlıkla, dağ gibi üzerimize çökmüş sorunlarımızın üstesinden nasıl geleceğiz. 

Halbuki tam tersi, herkese söyleyecek sözü olan, herkes için "göz aydınlığı" olacak tezlerin sahibi olan bir fikriyatın sahibi olmak, yaralarımızı sarmamıza yardımcı olacaktır. 

Çünkü kendi açtığımız yaraları yine kendi ellerimizle sarmak zorundayız. Sünnetullah böyledir ve böyle yapılmasını bize öğretir. Yoksa avucunu açmış, bin yıl geçse dahi avucuna bir damla su düşmeyecek adamın hali gibi semaya bakar dururuz. 

Maalesef sadece itaate ve dinlemeye alışmış bir topluluk, daha sonra o kumanda kimin eline geçerse ona itaat edecektir. Halbuki "Onlar ki sözü dinlerler sonra da en güzeline tabi olurlar" der, Yüce Kitap.

Yakın zamanda herkesin şahitliğinde olan Fetö örneğinde olduğu gibi, benlikleri kiralanmış, itaate ve dinlemeye alıştırılmış bir neslin kendi öz varlığına olan ihanetini tarih yazmıştır. 

İyiniyetli duygularla bezenmenin tek başına işe yaramadığının bir resmi olan bu travmanın, aklın, basiretin, irfanın ve hikmetin ne denli büyük bir hazine olduğunu bize göstermiştir. 

Tarih, inanmanın diyalektiğini kaybedenlerin ne denli hırslara yenik düşerek, İslam kisvesi altında ne menem hınzırlıklar, şehvetperestlikler yaptıklarıyla ilgili bilgilerle doludur. 

Tıpkı bugünün İran'ı, Suud'u, Mısır'ı ve daha niceleriyle örneklenecek ulusalcı-laik tarih hırsızlarının, güya İslam adına İslam'la savaştıklarının canlı misallerinde olduğu gibi. 

O halde yeniden ayağa kalkışımız, benliğimizin, algılayışımızın, duruşumuzun yeniden inşaasını gerektirir. Benliğin, algılayışın ve duruşun inşaası ise, benliği birilerine/bir yerlere ipotek etmekle değil, sadece vahye özgülemekle mümkün olur. 

Kendi öz kaynaklarımıza dönmek, hep ileri atılmak, hayatı anlamlı kılmak, fıtrata uygun davranışlar sergilemek, doğru tercihlerde bulunmak, yüce gayelerin insanları olmak.

Müslüman benliği yeniden inşa etmek, acziyetten, boyun eğmekten, ona buna el açmaktan, umutsuzluktan sıyrılıp; yüce gönüllülüğe, cömertliğe, yiğitliğe, onurlu bir duruşun cesaretini ortaya koymakla gerçekleşecektir. 

Başka çıkar yol varsa onu da siz söyleyin.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR