Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Suriyeli Göçmenler Üzerinden Üretilen Faşizm

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz´ın konu ile ilgili analizi...


Son zamanlarda özellikle Suriyeli göçmenler üzerinden yürütülen dışlayıcı söylemin, göçmenlerin katıldığı bazı olumsuz olaylar üzerinden rasyonelleştirilmeye çalışıldığı ve çeşitli kesimlerde etkili olan bir yabancı karşıtlığı ile temellendirilmeye çalışıldığı dikkat çekiyor. Suriyeli göçmenlere en şiddetli muhalefetin kendilerinde göçmen olan toplum kesimlerinden gelmesi de bir hayli ilginç bir politik tutum olarak karşımıza çıkıyor.

Kuşkusuz Suriyeliler üzerinden yürütülen göçmen karşıtlığının her toplumsal kesimde belirgin bir karşılığı var. Ancak ulusalcı politik tutuma yaklaştıkça göçmen karşılığının daha da belirginleştiğini gözlemlemek mümkün Özellikle Kemalist Ulusalcı kesimde belirgin bir zihinsel tutum olarak var olan göçmen (Özellikle Arap karşıtlığı. Çünkü diğer göçmenlere karşı böyle dışlayıcı bir tutum yok.) karşıtlığının temelinde, Cumhuriyet modernleşmesi boyunca etkili olan Arap karşıtlığının büyük etkisi var. Kuşkusuz bunun da temelinde İslam karşısında alınan negatif pozisyonun etkili olduğunu söylemek mümkün.

Kuşku yok ki, özellikle büyük kitlesel göçler, bir kısmı göçmen davranışlarından da kaynaklanan güvenlik, ve entegrasyonla ilgili toplumsal sorunlar üretiyor. Kaldı ki, kontrolsüz ve çok sayıda göçmenin hareketlendiği sosyal olaylar doğru yönetilmezse bazı sosyolojik sorunlar üretmeye adaydır. Göçmen konusunun yarattığı sosyal ve ekonomik sorunları, göçmenlerin entegrasyonu ve geri dönüş koşullarını tartışmak başka, göçmen karşıtlığı üzerinden faşizme teslim olmak başka bir zihinsel tutumdur. 
Kuşku yok ki, birincisi sorunlara çözüm odaklı ahlaki bir tutum, ikincisi ise yabancı karşıtlığından beslenen ırkçılıktır.

Yabancı karşıtlığını beslemek için çok sayıda haber ve yorum üretilerek, toplumda bir gerginlik yaratılmaya çalışıldığı da dikkat çekiyor. Son zamanlarda dolaşıma sokulan "7400 Suriyeli kamuda işe alınacak" haberi bunlardan biriydi. Öncelikle bilinmesi gereken kamuda işe alınmak için Türk vatandaşı olmak gerektiğidir. Türk vatandaşlığına geçtikten sonra her vatandaş gibi göçmen olanlara da iş olanağı sağlamak devletin görevidir. Tıpkı Türk vatandaşlığı hakkını daha önce kazanan Gürcüler, Çerkesler, Boşnaklar ve diğer Türk vatandaşlığına geçen Balkan göçmenleri gibi. Ulusalcı faşist zihin bu haberi, zihninin derinliklerinde gizli faşizmin tezahürü olarak ortaya koyuyor ve yabancı düşmanlığı üzerinden ırkçılık üretiyor. Rahmetli Cemil Meriç yaşasa bu haber üzerine şöyle derdi: "Kemalist Ulusalcılar göçmenlere değil Arap göçmenlere karşıdır." Belki de bu haberi yazanın temel özelliği sadece bir süre önce bu topraklara göç etmiş dedelerin torunları olmalarıdır. Göçmenin başka göçmenlere duyduğu öfkenin insanlık dışı bir sebebi olmalı. "Türk gençleri işsiz, Suriyeliler evlerine dönsün" tezi ileri sürülüyorsa, bu tezi, fikir akrabası olduğunuz Hitler´in torunları Alman Naziler de şimdilerde Almanya´da yaşayan Türkler için söylüyor ve bundan Müslüman ve yabancı karşıtlığına dayanan bir ırkçılık üretiyor.

Faşizm uygulamaları için Almanya haklı olarak örnek gösterilse de, her toplumda bu düşüncenin izdüşümleri vardır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş dönemlerinde de faşizmi andıran uygulamamlar yapılmıştır. Özellikle, 1930-40´lı yıllarda Tek Parti döneminde bürokraside bir hayli yaygın olan Hitler tipi bıyıklara bakıldığında simgesel olarak bile faşizm hayranlığını görmek zor olmayacaktır. Özellikle çok etnisite barındıran imparatorluk geleneğinden, ulus devlet inşa etmeye çalışan toplumlarda, yabancı unsurlardan ayrılmış bir toplum tasarımı yaygındır. Bu felsefe yabancıların devamlı olarak tehdit eden bir güç oldukları algısına yaslanır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında "Türk" dışında ki etnik gruplar farklı derecelerde düşman olarak algılanmıştır.

Markar Eseyan´ın da dikkat çektiği benzer bir yabancı ve göçmen karşıtı tutum Antalya´da ortaya çıkmıştır. "Bu kez de Antalya Gazipaşa Belediye Meclisinde MHP ve AKP´li 7 üyenin red oyuna karşı CHP ve İyi Parti´lilerin 12 kabul oyu ile Suriyelilerin plaja girişi yasaklanmış. CHP zihniyeti her zaman faşisttir ve faşist kalacaktır. Ellerine güç geçtiği anda "öteki"nin celladı olurlar"

Antalya´da alınan kararın hiçbir şekilde savunması olamaz. Bir grubun tamamı hiçbir gerekçe ile cezalandırılamaz. Eğer mülteciler arasında suça karışanlar var ise, suçlu yakalanır ve etnik grubuna bakmadan cezalandırılır. Bir Türk plajda turiste sarkıntılık etse bütün Türklere plajı yasaklamak mı gerekir. Hukuk devleti bilincine sahip kamu görevlisi, hiçbir insanı etnik veya dini aidiyetinden dolayı cezalandırma yoluna gidemez.


İsmail Kılıçarslan´ın dediği gibi, "Birine, birilerine "denize girmeyi yasaklamak", ancak insan türünde görebileceğimiz bir hayvanlık türüdür çünkü. Birine, birilerine sırf "öteki" diye zalimlik yapmak, kibir taslamak, üstten bakmak "itlik"tir çünkü. Ve evet. Buradaki "itlik", köpek dediğimiz hayvandan bağımsız olarak kullanılan bir Türkçe "terimdir." Bu itliğin başımıza açacağı belaların haddi hesabı yoktur." (İsmail Kılıçarslan, "Gökyüzünü de Yasaklasak mı?" 11 Haziran 2019, Yeni Şafak)

Ne yazık ki, Türkiye modernleşmesi tarihinde yabancılara dönük dışlayıcı tavır, belli bir tarihsel arka plana ve uygulamalara yaslanıyor; zaman zaman fırsat bulduğunda çeşitli uygulamalarda kendini gösteriyor. Yabancı düşmanlığını temel alan ırkçı yaklaşıma iki örnek vermek gerekirse bunlardan biri CHP´li siyasetçi Mahmut Esat Bozkurt, diğeri de ırkçı düşünceleriyle tanınan Nihal Atsız´dır.

CHP´li Mahmut Esat Bozkurt; "Biz Türkiye denen dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz. Mebusumuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamazdı. Onun için hislerimi saklamayacağım. Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları, vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler." (Cumhuriyet, 19 Eylül 1930)  

Irkçı/milliyetçi Nihal Atsız, "Orkun Dergisi"nde Kürtler hakkında şunları söylemekteydi : "Kürtler, Türk veya İranlı değildir. Buz gibi İranlıdır. Konuştukları dil bozuk, ilkel bir Farsçadır. Tipleri de öyle. Aralarına karışmış az sayıda Türk´ün bulunması veya dillerindeki kelimelerden çoğunun Türkçe olması bu gerçeği değiştirmez."

(...)

Cevdet Sunay "Türk topraklarında yasayan herkes Türk´tür." demesine göre bu dağlı vatandaşlarımızın da Türk olması gerekir. Değildir ama Haydi kendimizi zorlayarak Türk´tür diye kabul edelim. Diyelim ama neyleyelim ki onlar bunu kabul etmiyor.

(...)

Kürtler devlet olamazdı. Çünkü Kürtler millet değildi. Farsların dağlı ve ilkel bir kolu idi. Türklere göre Yörükler ne ise Farslara göre de Kürtler o idi. Ne var ki Yörükler sosyal seviye bakımından Kürtlerle ölçülemeyecek kadar üstündürler. Yörüklerden Yörük Ali Efe, Demirci Efe çıkmıştı. Bunlar birer kahramandı. Kürt´ten kim çıkmıştı? Koçero, Hamido, Hekimo veya tilki selim yani düpedüz adi eşkıyalar, katiller ve hırsızlar 

(...)

Evet, Kürt kalmakta direnir, dört beş bin kelimelik o iptidai (ilkel) dilleriyle konuşmak, yayın yapmak, devlet kurmak istiyorlarsa gidebilirler.

(...)

Viyana´dan Yemen´e kadar her yerde Türk ırkının kanı sebil gibi akarken onlar yaşadıkları dağlarda ve köylerde keçilerini güttüler ve fırsat buldukça hırsızlık ve yağmacılık ederek yaşadılar.

(...)

Ancak elli bin geri Kürt´ün yasadığı ve Barzani´ye silah kaçakçılığı yaptığı o geniş bölgeye Çingeneleri de yerleştirip kaynaştırırsak gelecek yüz yılı kurtarabiliriz.

"evet... Kürt kalmakta direnir, dört beş bin kelimelik o iptidaî dilleriyle konuşmak, yayın yapmak, devlet kurmak istiyorlarsa gidebilirler. Biz bu toprakları oluk gibi kan dökerek; Gürcülerin, Ermenilerin, Rumların kökünü kazıyarak aldık, yine oluk gibi kan dökerek haçlıların savaşçı şövalyelerine karşı savunduk. Kürtler 1839 yılına kadar askerlik bile yapmadılar. Viyana´dan Yemen´e kadar her yerde Türk ırkının kanı sebil gibi akarken onlar yaşadıkları dağlarda ve köylerde keçilerini güttüler ve fırsat buldukça hırsızlık ve yağmacılık ederek yaşadılar. İran´la yaptığımız savaşlara yardımcı diye geldikleri zaman da daima fırsat kolladılar ve Türk ordusunun yenildiği çarpışmalarda bu sefer İran´la birleşip onu vurmaktan geri kalmadılar. Birinci Cihan Savaşı´nda bize topyekun ihanet eden Ermeniler, yerleşik Türk halkını vahşi bir kırgınla bitirmeseydi ve dağlarda, sarp köylerde yaşayan Kürtler bu kırgından kurtulmuş olmasaydı bugün çoğunlukta oldukları illerde de azınlık olarak kalmakta devam edeceklerdi. Fakat yüzde yüz çoğunlukta olsalar bile Türkiye´nin herhangi bir bölgesinde devlet kurmak hayalleri, hayal olarak kalacaktır. Yunanlıların Bizans, Ermenilerin büyük Ermenistan kurmak hayalleri gibi... Onun için Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekip gitsinler. Nereye mi? gözleri nereyi görür, gönülleri nereyi çekerse oraya gitsinler. İran´a, Pakistan´a, Hindistan´a, Barzani´ye gitsinler. Birleşmiş Milletlere başvurup Afrika´da yurtluk istesinler. Türk ırkının aşırı sabırlı olduğunu, fakat ayranı kabardığı zaman Kağan Arslan gibi önüne durulmadığını, ırkdaşları Ermenilere sorarak öğrensinler de akılları başlarına gelsin." Bu ifadeler sinmiş bulunan ırkçı düşüncelerin yabancı düşmanlığını besleyen alt yapıyı oluşturduğuna kuşku yok.


Diğer yandan, Arap politikacıların davranışlarını bahane ederek Arap karşıtlığı üzerinden yürüyen ırkçı söyleme teslim olmamak gerekir. Avrupalı seçkinlerin, modernist ırkçıların Türkler ve İslam dünyası hakkında ürettikleri ırkçı tezler bugün bu topraklarda Araplar üzerinden üretiliyor. Üstelik bu ırkçı söylemin ulusalcı-milliyetçi, Kemalist, dindar kesimde bir hayli alıcısı var. Politik söylem üzerinden yola çıkarak Arapları aşağılayan bu söylem, gizlenmiş ırkçılığın dışa vurumudur.

Suriyeli mültecilerin sorunlarını tartışmak, daha genel anlamda mültecilerin yarattığı sorunları tartışmak insani bir soruna çözüm arama çabasıdır. Ancak, Suriyeliler üzerinden sürdürülen yabancı düşmanlığına dayalı ırkçılık düşüncesine pirim vermek insanlığa yakışmaz. Benzer şekilde, "Suriyeliler maaş kuyruğunda" gibi haberleri yaparak, halkın ekonomik durumunu manipüle etmenin, yabancı düşmanlığı ile beslenen faşizmden öte hiçbir insani değeri yok. Keşke bu tip haberler doğru olsa. Mültecilere maaş bağlayan bir devlet hem büyük devlettir hem de övünülecek bir şey yapmıştır.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR