Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


Sosyolojik Alt Yapı ve Sosyal İlişkilerimiz

Yetersiz ve darbe vurulmuş olan İslami sosyolojik alt yapılar bu aşağılık komplekse karşı bireysel-toplumsal olarak yenik düşüyor.


Eğer güçlü bir fikriyat var ve insanlarda buna gönül vermişse, bir sonraki aşamada o toplumun yaşam alanlarını düzenlemek gerekir.  Bu yaşam alanları, doğallığında gelişerek o toplumun zaman içerisindeki değişim ve dönüşümüne olanak sağlayacak, zoraki dayatmalardan çok ihtiyaçların şekillendirdiği fakat hiçbir zaman hakikatten gayrı olmayan bir yaklaşım tarzı ile şekillenen sosyal bir yapı olmalı. Kur´an´ın arzın imarı ve neslin ıslahı olarak tabir edilen bu safhada, kâinat ile uyumlu bir alt yapı oluşturulmalı. Modern baskılardan uzak, modernitenin dayatmalarına karşı insanlarını koruyan ama çağa tanıklık edecek kurumlar ile toplumlar geleceğe taşınacak.  Sosyolojik alt yapı, hak-hukuk-adalet çizgisini aşmayacak, toplumların barış ve huzur içinde yaşamlarına imkân verecek güçlü bir organizasyonu gerektiriyor. Bu organizasyonda ilişkiler barış, huzur ve güvenlik içinde olacak, sevgi-saygı ve hoşgörü iklimi hâkim kılınacaktır.

İnsanların birbiri ile etkileşim, iletişimini piramitsel bir düzende değil; mescit odaklı, yatay bir düzlemde her kesimden insanın uğrak yeri ve aynı zamanda muhabbet yeri olan sosyal bir ilişki ağı olmalı. İnsanlar, bazı insanlara ulaşmak için başka çareler aramamalı. Dertlerini anlatması için aracılara başvurmasına, Kaf Dağı´na çıkmaya yeltenmesine gerek kalmadan halledileceğine ve halledilebileceğine inanmalı. Dikey iletişim kutsallığın, dolayısı ile ulaşılamamanın iz düşümünü taşır. Kutsal saydığınız kişiye ulaşmanız belli ritüeller çerçevesinde olur. Allah dışındaki her dikey iletişim paradoksal çıkmazlar üretir. Modern yapılar sosyolojik olarak dikey ve diklenen bir görüntü üzerine inşa olunur. Büyüdükçe, yükseldikçe kutsalların(hakikatin) indirgendiği yaklaşımını resmeder? Oysa kendi kibri kabardıkça, insanlığı ve vicdanı alçalmakta, yerin dinine girdiğinin farkında olmadan yükselttiği benliği ile Cehennem katmanlarının dibine doğru ilerlemekte. Bu dünyadaki yükselişleri fıtrata aykırı düştüğünden, sosyolojik olarak sünnetullah ile çeliştiğinden dolayı ahiret hayatındaki akıbetleri Allah nezdinde düşüşe geçmektedir.

Sosyal varlık tanımlaması içinde irade ile hareket eden insan, iyilikleri ve güzellikleri koruyan değil; paylaşan ve çoğaltan bir ilişki ağını daha çok sergilemeli. Sosyal yapı ağı içerisindeki ilişkide zengin-fakir, şehirli-köylü makası açıldıkça gönüller birbirinden uzaklaşıyor. Gönüllerin birbirinden uzak durduğu bir zeminde sesinizi birbirinize ulaştıramazsınız. Bağırarak, bastırarak, yok sayarak kullandığınız dil; karşıt bir dili mahkûm eder. Mahkûm olan dil kin ve nefret olarak karşınıza çıkar. Paylaşımın, yardımlaşmanın, etkileşimin üzerine tuz biber serper. Ayrı gönüler, ayrı sosyal yapılar oluşturur. Ayrı sosyal yapılar zamanla alan kavgası içerisinde; dil üslup sorunu, kültürel çatışmalar, fikirsel mücadeleler, farklı yaklaşım türleri ile hayata müdahil olur. Bütünsel bir toplumdan ziyade, parçacı mantığın iz düşümleri sergilenir. Oysa İslam, ümmet olarak tanımladığı Müslümanların, vahdet ve kardeşlik ikliminde bütüncül bir yapı oluşturmaları, aksi takdirde tefrikaya düşeceklerini, düşmanlarına karşı heybetlerini kaybedecekleri, zillete düşeceklerini bildiriyor.

Sosyolojik alt yapıları sağlam olan toplumların yıkılması, dış faktörlerden etkilenmesi zordur. Bu toplumlarda (İslam´ın öngördüğü) göze çarpan en önemli hususlardan biri insanları eşitlemek yerine aralarında sevgi-saygı-hoşgörü çerçevesinde, erdemli-ahlaklı bireylerin yaşadığı ve aralarında adalet ile muamelede bulunan ilişki ağı ön plandadır. Fakir-zengin, işçi-işveren, memur-yönetici kavgalarından ziyade, yaşadığı hayata şükreden ve daha iyisi için helal-haram dairesinde çalışan bir sosyal ağ kurulur. Burada herkes bu sosyal ağa gönüllü katkı sunduğu gibi sorumluklarını ve görevlerini imani çerçevede aksatmayan bir bilinç düzeyine ulaştırmalı. Cezai müeyyideler ancak kasıtlı eylemlerin ve niyetler sonucunda oluşan olumsuzlukların bertaraf edilmesi için uygulanır. Bu da toplumun güvenliği, huzuru ve sağlığı için uygulandığına dair bir düşünceye insanları kesin kez sevk etmeli. İnsanlar, yapılanların kötülülüğün bu toplumda yer edinmemesi için çaba sarf edildiğine şahit olmalı. Toplum öyle bir noktaya gelecek ki, sosyolojik olarak bir medeniyetin doğuracağı bir alt yapıya doğru ilerlediğini hissetmeli?

Modernite insanın sosyal yapısına en büyük darbeyi vuran akımdır. Bireysel özgürlük adı altında insanı putlaştıran bu akım, insanı Nirvana´ya çıkardı ama orada nasıl tutunacağını veya nasıl yaşanacağına dair herhangi bir reçete sunmadı. Sunacak niyetinin ve reçetesinin olmadığı, insanın kendini sosyal ortamlardan soyutlayarak bencillik içinde ?ben bana yeterim? tezi ile hayat hikâyesine devam ediyor. Sosyolojik yapısının çatırdadığı modern çağ, artık bir solunum makinesine bağlı çalışıyor. Teknolojik ve bilgi önderliği olmazsa şu ana kadar muhteşem saltanatı çoktan sosyal krizlerin içinde yok olmuştu. Kurumsal destek yaparak sosyolojik yapılarını ayakta tutmaya çalışan modernite, her türlü erdemin, ahlakiliğin, hakikatin altına dinamit koyarak insanlığın sonunu hazırlıyor. Modern insan; kalbi olanın, insanlığın ortak dili olan merhamet dilinin, insanlığın varlık sebebi olan Allah sevgisinin, insanlığın mirası olan ahlak ve erdeme dayalı her güzelliğin-iyiliğin uzağına düştükçe kendisi yalnızlaşıyor. Psikolojik travmaları atlatacak sosyal bir ilişki ağına da sahip değil. Ölülerini bile yalnız yolculuğa mahkûm eden akıl, korkuların esiri içinde dünyaya çalım attığını zannediyor.

Bu noktada kültürün sosyolojik yapıların çimentosu olduğunu söylememiz gerek. Bu kültürün oluşmasındaki en büyük etken dindir. Dininiz hayata müdahil olduğu kadar yaşayacak bir kültür de oluşturur. İslam dini tam bu manada hayatın kendisine tekabül ettiğinden, İslam, kültürel olarak değer üretir ve kültür aktarımı sağlar. Bu manada Kur´an ve Sünnet eksenli İslam kültürünün korunması ve geleceğe taşınması sosyolojik olarak elzemdir.

İnançsal ve kültürel değerlerimiz olarak namaz, Ramazan Orucu, zekât, hac ibadeti, hasat ziyareti, düğün ve sünnetlerimiz, taziye ziyaretleri vb. tüm davranış kodları sosyal bir ilişki ağında; toplumların kenetlenmesi, güçlenmesi, huzura kavuşması için önemli değer üretimleridir. ?Büyüklere saygı, küçüklere sevgi´ cümlesinde geçen tüm evrensel değerlerin kazanılmış değerler olarak hayata işlenmesi gerekiyor. Eğitimle kazanılan bu değerlerin bir toplum inşa etmesi, evde ailelerin, okulda eğitimcilerin, medyada yazarların, toplumda alimlerin sorumluğunda olmakla birlikte genelde tüm bilinçli insanların ortak kaygısı ve hedefi olmalı. Bir toplumun asıl gücü maddi gücü değil o toplumun birlikte hareket ederek attığı adımda, o toplumun aynı anda çarpan yüreğindedir.

İnsanların beraber yaşadığı çevre, kişilerin davranışı ve iletişimi üzerinde etkilidir. Modern tarz yapılar, hayatı parçaladığı gibi bizim yürekleri de parçalıyor. İşin kötüsü, taklit belası yüzünden bir türlü aşamadığımız örnekler, evlerimizde, apartmanlarımızda, inşa ettiğimiz tüm yapılarda kendini hissettiriyor. Çarpık kentleşme, düzensiz alt yapılar, vizyonsuz projeler yüzünden bir tarih ve kültür anlayışı yok oluyor. Hayat boşluk kabul etmediği için gelen her türlü hormonlu yapı, sizin kültürel yapınızı yok ediyor. Zaten yetersiz ve darbe vurulmuş olan İslami sosyolojik alt yapılar bu aşağılık komplekse karşı bireysel-toplumsal olarak yenik düşüyor.

Bir yapı müteahhidinin (siyaset, politik aklından bağımsız değildir.) öngörüsü-vizyonu, yapısal olarak toplumu ya diriltir ya da yok eder. İnternet çıktılı projeler, rant kapısındaki projeler, vizyonsuz ruhsat izinlerin bizleri getirdiği nokta; yeşillikten uzak, tabiattan mahrum betonlar içinde kaybolan insanlığımız. Toprağa, suya, doğaya değmeden bir ömür geçiyor. Olumsuz enerjisini (vücuttaki elektrik) toprağa iletemeyen insanlık, hıncını birbirinden çıkarıyor. Sosyal ilişkiler betonları aşabildiğimiz oranda doğallığını koruyor.

Oysa fıtrat dini olan İslam, insanı doğallığa, iyiliğe, güzelliğe çağırır. Hz. Peygamberin ??Canım kudret elinde olan Allah´a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!? hadisi tam bir sosyalleşme, kaynaşma, yardımlaşma ve tanışma uyarısıdır. Bu anahtar kelime son sözümüz olsun.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR