Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hasan POSTACI


Siyasetin Sahiciliği ve Popülistliği Kıskacında Başörtüsü ve Kürd Meselesi

Hasan Postacı'nın "yeni" yazısı...


Her toplumun sinir uçları diye tanımlanabilecek hassas konuları, sorunları vardır. Toplumsal değişimin temel dinamikleri bu sinir uçlarının doğru yönetilmesi üzerinden şekillenir. Bu değişimin siyasi boyutlarda görünür olmasının alt yapısında kültürel, sosyal dokunuşlar, rehabilitasyonlar varsa popülist, seçim konjonktürüne endeksli, pragmatist olmanın ötesine geçerek geleceği inşa etme etkisi gösterebilir.

Kuşkusuz her değişim çabası öncelikle bu değişimden çıkar ve düzenleri değişecek kesimler tarafından güçlü bir dirençle karşılaşır. Bu direnç siyaset kurumunu aşan toplumsal bir sosyokültürel sahiplenme, birliktelik, ortak ruh ile aşılabilir. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Başta son Resul’ün büyük insanlık devrimi olmak üzere yakın dönemde Avrupa’yı kasıp kavuran faşizm, Nazizm’e karşı oraya konulan sosyal, kültürel ve politik hesaplaşmalar bunun uyarıcı, yol gösterici örnekleridir.

Türkiye’de her seçim döneminde gündeme gelen Kürd meselesi, Alevi sorunu, başörtüsü üzerinden somutlaşan laiklik tartışmaları bize özgü toplumsal sinir uçları olarak tanımlanabilir.  Statükonun aşılamayan kalın ideolojik gölgesini ürettiği ağır vesayet sözüm ona toplumsal kesimleri temsil etmek ve yönetmek için seçime giden siyasi parti ve oluşumların sahici, gerçekliği olan kalıcı çözümleri konuşmak yerine, seçimleri kazanmaya yönelik ayartıcı, popülist söylemlere terkedilmekten ve hep bir sonraki seçimlere ertelenen dolayısıyla geleceğe yönelik sosyoekonomik, kültürel ve piskososyal bagajı her geçen dönemde gittikçe ağırlaşan bir patolojik durumu kronikleştirmektedir.       

2023 seçim atmosferinin her geçen gün sıcaklığını arttıracağı bir sürece giriyoruz. CHP ve HDP de değişim sancıları tabandan gelmesi beklenirken tersine liderlerin tabanlarının tepkilerine rağmen toplumsal gerçekliğe dokunan çıkışları üzerinden şekilleniyor.  

Mersin saldırılarını açıkça kınaması Selahattin Demirtaş’ı şimdiden tabanın hışmına uğramasına yetti. HDP siyasetinin yaşanmış deneyimlerinin önemli bir kısmına tanıklık etmiş ve parti liderliği bağlamında da bu siyasi söylemin diğer liderlerine açık arak fark atmış biri olan Demirtaş’ın PKK silahlı vesayetinden rahatsız olan ancak sesini çıkaramayan sesiz bir çoğunluğun desteğini aldığını da ayrıca belirtmek gerekir.

Yaşanan deneyimler, son yarım asırdır Irak ve Suriye’de yaşanan iç savaş ve çatışmalar göstermiştir ki Kürd meselesi, Türkiye merkezli sivil siyasetin imkânları ve çabaları üzerinden ancak kalıcı, kuşatıcı bir çözüme kavuşabilir. Yani iç ve dış politik dinamiklerde Türkiye misyonu Kürt meselesinde en etkin belirleyici faktörlerin başında gelmektedir.

Bu misyon güvenlikçi, politikalara terkedildiği dönemlerde sorun müzminleşmiş, evrensel hak ve özgürlükler temelli sivil siyaset süreçlerinin belirginleştiği dönemlerde ise çözüme dair etkin adımlar atılmış ve sürecin inşasına dair umutlar gürleşmiştir.

Yirmi yıllık iktidar sürecinde iktidar olmuş bir Ak parti ve ondan daha eski hafıza ve deneyimlere sahip CHP, HDP merkezli ittifak blokları ile yeni bir seçim sürecine giriyoruz. Bir statüko partisi olarak MHP’nin 15 Temmuz sonrası Ak parti ittifakı ile yeni bir döneme giren iktidar deneyimini önceki Ak parti iktidar dönemi ile kıyaslayabileceğimiz bir deneyimin yaşandığını da ayrıca not düşmek gerekir.

Resmi ve legal bir siyasi parti olan HDP’nin PKK üzerinden bir terör örgütü partisi diye lanetli hale getirilmesi, bir yandan Kürd meselesinin doğrudan HDP siyasetinin tekeline terkedilmesi sonucunu üretirken diğer yandan partilerin sağlıklı siyasi duruş ve açılım üretmesini de sabote etmektedir.

CHP içinden son olarak Gürsel Tekin gibi kurmayların HDP’li bakan da olabilir gibi çıkışları ile bu mayınlı alan girmeleri bile politik blokaja uğratılarak konunun sosyopolitik gerçekliğinin konuşulmasını sabote eden kadük bir siyasi kısır çekişmeye kurban edilmektedir.

CHP ittifak bloku içinde bulunan Deva ve Gelecek partilerinin Ak partiden kopmuş olmasının negatifliği, Kürt meselesi başta olmak üzere diğer sorunlar karşısında toplumsal gerçeklik ve vicdana şahitlik ve öncülük etme politik cesaretini göstermesine engel olmaktadır. Oysa Ak partiden ayırılma gerekçeleri tamda bu nedenlere yaslandığının altını çizmek gerekir.

Haklı nedenlerle Ak partiden ayrılan bu partilerin ezber bozan ve toplumsal vicdanda karşılık bulacak cesaretli bir siyasi dili ortaya koymadan siyasi güçlü ve sahici bir aktör olmalarının ve Kürd seçmen kitlesi başta olmak üzere diğer toplumsal kesimlerden destek almalarının mümkün olmadığı gerçekliğini kamuoyu yoklamaları göstermektedir.  

İyi parti statükonun ideolojik milliyetçi yüzünün muhalif mahalledeki temsilcisi olarak Kürd meselesi gibi sorunları doğrudan teröre havale etmekten başa bir politik şablon üretme becerisine sahip olmadığını, bu misyonu ile statükonun muhalif mahalledeki statükonun jandarması olmaktan asla kurtulmayacağı görülmelidir.

Kürd meselesi ile ilgili yeni süreçte mevcut üç siyasi ittifak blokunun dışında kalan yeni kurulmuş ve süreci devam eden partilerin sadece Kürd meselesi odaklı kalma ve diğer toplumsal sorunlara etkin bir duruş, proje ve program geliştirememe ve sunamama handikaplarının olması bu konu ile ilgili söylemlerini marjinalleştirmektedir.

Kürd meselesinde CHP ve HDP’de hissedilen değişim çabalarını bu anlamda değerli ve önemli olduğunu ve bu değişimin karizmatik liderlik merkezli olmaktan çıkıp öncelikle örgütlü parti tabanına, sonrasında kendi seçmen tabanına yansıması, içselleştirilmesi gerekir.

Geçmiş deneyimlerden ortaya çıkan müktesebat, bu konu ile ilgili ihtiyaç duyulan düzenlemeleri, beklentilerin neler olduğunu yeterince belirgin kılmıştır. Anayasadan başlayarak kamusal alanda hak ve özgürlük temelli, eşitlikçi düzenlemelere gidilmesine yönelik bir yol haritasına ve bunu uygulayabilecek güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç var.

Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü yasağının kaldırılması ve yasal bir düzenleme ile güvenceye kavuşturulması talebi CHP içinde bile tepki ile karşılandı. Ak Parti kendi tekelinde olan ve yirmi yıllık iktidarının devamında önemli bir dinamik işlevi gören başörtüsü ile ilgili bu beklenmedik çıkış, bir rol kapma tepkiselliği ile karşıladı. Çıtayı biraz daha yükselterek yasal değil anayasal düzenlemeye gidilmesi için çağrı yapan iktidar partisi, konunun anaysa düzeyinde bir düzenlemeye ihtiyaç olup olmadığı tartışmalarını kendi içinde olgunlaştırmadan yapılan bu çıkışa gelen tepkiler üzerine daha derli toplu bir söylem üretme sürecine girdi.

2023 seçimlerinin popülist ikliminde bu tür çıkışların sağlıklı program ve çözümler üretme riskini bir tarafa ta tutarsak CHP siyaset geleneğimde ezber bozan bu köklü değişimin toplumcu siyasetin gelişmesi bağlamında, CHP’nin bir statüko partisi olmaktan sıyrılma ve toplumsal kesimlerin taleplerini sahiplenme bağlamında çabalarının umut verici olduğu belirtmek gerekir.

Başörtüsü meselesi Ak partinin daha buradan birkaç seçim daha kazanırım taktik kıskacından kurtulması ve bu kartının elinden alınması bağlamında da CHP’nin bu çıkışının oldukça önemli bir sosyopolitik etkisi ve yansımaları olacaktır.

Bu çıkışın HDP bloku tarafından da sahiplenilmesi toplumsal kesimlerin polarize eden tarihsel sürçte kronikleşen bir sorunun kalıcı olarak çözülmesine önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu konuda üretilecek toplumsal konsensüs, toplumsal barışı yaralayan, zayıflatan diğer konuların çözülmesine dönük de önemli bir motivasyon üretecektir.

Kürt meselesi, başörtüsü ve alevi sorunsalları gibi konuların bir seçim taktiği olmanın ötesinde tüm siyasi ve sivil aktörlerin popülizmin kıskacına mahkûm kılınmadan,  güçlü bir ortak payda üretecek söylem ve duruşlarla sahiplenilmesi umut veren bir geleceğe kapı aralayacaktır. 

 

Kaynak: farklı bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR