Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


HAYDİ ÖLÜMÜ TEMENNİ EDİN

Seyit AHMET UZUN'UN YAZISI;


HAYDİ ÖLÜMÜ TEMENNİ EDİN 1

Bir zamanlar ölümü temenni ederdik. Şehadeti özlerdik. Filistin’de, Afganistan’da Hindukuş Dağlarında, Doğu Türkistan’da, dünyanın dört bir yanında şehitlerin şehadetini kutlardık.

O zamanlar kaybedecek dünyalık adına itibar edilen şeylere sahip değildik. Gericiydik, yobazdık, sıkma başlı, çember sakallı, takunyalıydık.

Ama kararlıydık. Azimliydik. İnandığımız gibi yaşar ve ölümden korkmazdık. Çünkü kaybetmemek için kırk takla atacağımız koltuklarımız, unvanlarımız, modelini yükseltmek istediğimiz lüks araçlarımız, elit mekânlarda saray yavrusu evlerimiz yoktu. Ve çocuklarımız büyümemişti daha o zamanlar ve onların geleceği için değerlerimizi kurban edeceğimizi de bilmiyorduk.

Ve yaşadığımız inancımız inandırıcıydı.

Daha tanışmamıştık yıllanmış şarap gibi sarhoş eden dünya nimetleriyle. İnsanları seviyorduk, onlara bir şeyler anlatabilmek için ölümü bile göze alabildiğimiz davamız vardı.

Hapisler Medresei Yusufiye’ydi o zamanlar.

Samimiydik her şeyden önemlisi. Allah’ın dostu olduğumuza inandığımızdan ölüm gözümüzde korkunç bir son olmaktan çok uzaktı.

Kılıfına uydurduğumuz çok kadınlı hayatı tanıdık sonra, şehvetin doyumsuz girdaplarında kaybolurken ölüm çirkinleşiyordu gözlerimizde.

“Haydi ölümü temenni edin, gerçekten Allah’ın dostları olduğunuzda samimi iseniz ölümü temenni edin!” ilahi hitabının muhatabı biz değildik. Onlar Yahudilerdi. Ama onlardan daha fazla dünyevileştiğimizi bile unutuyorduk.

“Doğduğumuz zaman dünyaya hiçbir şey getirmediğimiz gibi ölürken de hiçbir şey götüremeyiz.” Diyen Victor Hugo çok yanılıyordu.

Sermayesiz geldiğimiz dünyadan, biriktirdiğimiz adalet, vicdan, dürüstlük, insan, paylaşım, ibadet gibi değerlerle inşa ettiğimiz güzel bir hayat veya zulüm, kibir, haset, yalan, iftira, ihanet gibi adiliklerle inşa ettiğimiz bir hayatı götüreceğiz.  

Ve Mevlana ne güzel söylemiş; “Herkesin ölümü kendi rengindendir. Düşmana düşman, dosta dost!”

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” diyen o kutlu Nebinin sözleri lüks ve konforlu hayat travması geçirmiş vicdanlarımızda karşılık bulmadığı için yaşadığımız gibi inanmanın ilkelerini meşrulaştırmaya başlamışız.

Ve biz ölümü vicdanlarımızdan sürgün ettik.

“Ölüm bir kuş gibi yakınken sana, öğrenmelisin başkalarının acılarına gülmemeyi.” Der Sadi Şirazi

Artık başkalarının acılarına gülmekten öte insanlara acıları yaşatmaktan bile rahatsız değil vicdanlarımız. Çünkü hesaba çekileceğimiz bir hayata iman yaşantımızda sadece bir aksesuar.

Ve bizlerin değerlerden uzaklaşması ise farkında olmadığımız en büyük ölümümüz değil mi? Çünkü artık inancımızın inandırıcılığını kaybettik.

Korktuğu gerçekleşmişti Allah’ın peygamberinin. Dünyanın tadına varıyorduk ve ahiret uzaklaşıyordu yüreklerimizden.

Korkmuyorduk artık kanunlardan ve güç sahibi insanlardan korktuğumuz kadar Allah’tan.

Ve biz Allah’ı kaybettik sahip olduğumuzu sandığımız dünya saltanatında.

Ve peşin mükafatlara taliptik artık ve talip olduğumuz şeyler için bedel ödemeye hazırdık ve ödüyorduk.

1- Bakara, 2/94; Cuma, 62/6

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR