Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Seçim, Çoğunluk ve İktidar

Yusuf Yavuzyılmaz'ın "yeni" yazısı...


Demokrasi söz konusu olduğunda ortaya çıkan tartışmalardan biri de çoğunluk etrafında yaşanan tartışmalardır. Bu tartışma demokrasi etrafında yürütülen önemli bir tartışma alanıdır. Çoğunluğun hakikatle, gerçeklikle ve doğrulukla ilişkisi hep tartışma konusu olagelmiştir.

İslamcıların bir bölümü, Kur’an’da bir ayet yorumlayarak çoğunluğun yanıldığı, sol/ sosyalistler ise cahil halkın çoğunluğunun verdiği oyla belirlenen iktidarın sorunlu olduğunu dile getirdiler. Böylece demokrasiyi niteliksiz halkın iktidarı diye yorumlarlar. Demokrasinin eksiklikleri elbette tartışılmalıdır. Ancak bu tartışmayı yaparken demokrasiden daha kötü yönetim biçimlerine meşruiyet sağlamak doğru bir yöntem değildir.

Demokratik yarışa katılmayı kabul ettiğinizde çoğunluk tartışması açmanız çelişkilidir. Bu durumda iktidarın çoğunlukla belirlendiği demokratik bir yarışa girmek anlamsızdır. Çünkü demokratik yarış çoğunluğun oyunu alarak iktidara gelmeyi hedefler. Seçimi çoğunluğun oyuyla kazandığınızda hakikatten uzaklaşıyorsunuz demektir. Çünkü iddianız hakikatin çoğunluğun elinde bulundurduğu bir değer olmadığıdır.

Siz seçimi kazanırken hakikati kaybeden taraf oluyor ve hakikati azınlık olan muhalefete teslim ediyorsunuz demektir. Çünkü insanların çoğunluğu yanılgıdadır temelinden hareket ediyorsunuz. Buradaki temel çelişki hakikati çoğunluk ya da azınlık üzerinden değerlendirmek ile ilgilidir. Oysa hakikatin nicelik karşılığı belirleyici değildir. Hakikati azınlıkta çoğunluk da temsil edebilir. Hakikat onu temsil edenlerin sayısına göre değil, bizzat kendisine göre değer kazanır. Öte yandan azınlık tarafından dilendirilen bir görüşün çoğunluk karşısında her zaman haklı olduğu da söylenemez. O zaman azınlık olan her söylem salt azınlık söylemi olduğundan haklıdır demek gerekir. Bu durum hakikatin ölçüsünün çoğunluk veya azınlık olmadığını göstermeye yeter.

Demokrasilerde asıl amaç iktidara gelmek olduğundan, yarışa katılan partilerin sonuç almak endişesiyle ahlaki kaygılardan uzaklaştıkları bir vakıadır. Mevcut iktidarın iktidarda kalmak, muhalefetin iktidara gelmek için yapmayacağı eylem, araçsallaştırmayacağı değer, ihmal etmeyeceği ahlaki ilkesi kalmamaktadır. Çünkü her şey iktidar olmaya ayarlıdır. Ne yazık ki, iktidara gelmek bütün araçları meşru kılıyor. Bu pragmatist, ilkesiz, çıkarcı değerler sisteminden adil bir iktidar çıkması mümkün değildir. İnsanların çoğu sorunun kimin iktidar olacağı ile ilgili olduğunu sanıyor. Oysa sorun bir ahlak ve sistem sorunu olarak ortaya çıkmaktadır.

İnsanların çoğu en büyük ideal olarak kendi parti, cemaat, örgüt ve sivil toplum kuruluşunun başarısı ve etkinliğine odaklandığı için ahlakı ihmal edilebilir bir şey olarak görüyor. Bunun doğal sonucu olarak kendi grubunun hatalarını eleştirmeyi bir zaaf olarak görüyor. Eleştirinin kendini zayıflatacağına, rakibine ise avantaj sağlayacağına inanıyor. Bu durum, “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışını besliyor. Eleştiriyi zaaf olarak görme davranışı her tür kötülüğü kurumsallaştıran yapılar ortaya çıkarıyor.

Hem demokratik yarışa girmek, halkın çoğunluğunun oyuna talip olmak, hem de başarısız olduğunda, Aziz Kur’an’ın iman etmeyen çoğunluk için kullandığı ve çoğunluğu kınayan bir söylemini bağlamından kopararak kullanmak çelişkidir. Oysa demokratik yarışa girdiğin an kabul ettiğin ilke sonucu çoğunluğun iradesinin belirleyeceği ilkesidir. Kaldı ki, demokratik çoğunluk doğruluğun, hakikatin ölçütü değildir. Yönetimin halkın çoğunluğunun rızasına dayanmasını meşruiyetin ölçüsü olarak görülür; hakikatin veya doğruluğun ölçütü değil. Kur’an hakikatin çoğunluk tarafından belirlenemeyeceğine vurgu yapar. Yönetimin halkın çoğunluğunun rızasına dayanması ise bambaşka bir şeydir.

Kuşkusuz seçimler demokratik sistemlerin olmazsa olmaz ilkelerinden biridir. Şunu da belirtmek gerekir ki, seçimler, ülkeyi belirlenen süre içinde kim yönetecek, sorusuna aranan cevapla ilgilidir ve bu konuda seçilen iktidara meşruiyet sağlar. Hiç şüphe yok ki, demokratik yönetimlerde iktidarın meşruiyetini oy çokluğu belirler.  Kuşkusuz oy çokluğu doğruluğun, adaletin, iyiliğin belirlenmesinde belirleyicisi değildir. Bundan dolayı temel hak ve hürriyetlerin oylanması ve çoğunluğun iradesinin aranması doğru değildir. Demokrasinin de böyle bir iddiası yoktur.  Sorumluluğun paylaşılması noktasında çoğunluğun iradesinin aranması anlamlıdır. Bu çoğunluğun aldığı her kararın doğru olduğunu göstermez, alınan kararın sorumluluğunun olabildiğince paylaşılan bir karar olduğunu gösterir.

Seçim ve bunun sonucunda oluşan çoğunluk iradesi “bizi belirlenen sürede kim yönetecek” sorusunun cevabını verir. Doğruluk, adalet ve ahlak azınlık çoğunluk tartışması değildir. Çoğunluk bunlardan hiç birinin kaynağı değildir. Çoğunluk meşruiyetin kaynağıdır. Seçimle gelen iktidar, farklı kesimler tarafından beğenilmeyebilir, ancak meşruiyeti tartışılamaz.

Demokrasi halkın ve çoğunluğun yanılmazlığı değil yanılabilirliği tezi üzerine oturur. Bundan dolayı seçim belirli bir süre ile kayıtlanmıştır. 
Seçim süresinin sınırlandırılması yanılabilirlik üzerine oturur. Bu ilkenin ahlaki dayanakları şunlardır:

1- Halk zaman içinde yanlış yaptığını düşünebilir

2- İktidarın uygulamalarını beğenmeyebilir.

3- Sürekli yeni seçmenler ve yeni değerlerin oluşması.

Demokrasi, neyin doğru, ahlaklı, adaletli; neyin yanlış, ahlaksız ve adaletsiz olduğunu test etmez. Çoğunluğun karar verdiği de bu değildir. Bunun için çoğunluk yanılır mı yanılmaz mı tartışması demokrasi açısından anlamlı bir tartışma değildir. Demokrasi açısından çoğunluk belirli bir süre yönetmek için meşruiyetin kaynağını oluşturur. Demokrasi, çoğunluğun doğruluğundan değil, sorumluluğun dağıtılması açısından diğer yönetim biçimlerinde daha değerlidir. 
Demokratik yönetim biçimlerine çoğunluğun yanılabileceği teziyle karşı çıkmak mugalatadan başka bir şey değildir. Çünkü demokrasi çoğunluğun yanılmayacağını savunmuyor. Zaten demokrasi yanılabilirlik ve değişebilirlik tezinden hareketle seçimleri sürekli yeniler. Demokrasi halkın rızasını önemsediği için değerlidir.

Çoğunluk ve doğruluk arasında kurulan korelasyon elbette doğru değildir. Bu, çoğunluğun üzerinde anlaştığı şeyin kesinlikle yanlış olacağını da göstermez. Mesela icma, çoğunluğun üzerinde anlaştığı görüştür. Çoğunluk yanılır anlayışı, siyasal anlamda, tek adamlığa, azınlığın çoğunluğa üstünlüğünü onaylayan bir söyleme de yol açabilir. Demokrasinin çoğunluğu belirleyici değer olarak almasının kökeninde sorumluluğu dağıtmak ilkesi vardır. Yoksa sandık çoğunluğu, adaletin, iyiliğin, doğruluğun kaynağı olamaz elbette. İlk İslam halifesi olan Hz. Ebubekir’in seçimi de çoğunluk ilkesine göre olmuştur. Hz. Ebubekir’in hilafetini kabul etmeyenler olduğu halde çoğunluğun kararı geçerli olmuştur. Orada bulunan Müslümanlar bu yöntemin İslam dışı olduğunu söylememişlerdir.

Demokrasi bir yönetim biçimi değildir. Yönetim biçimi cumhuriyettir. Demokrasi, yöneticinin nasıl ve hangi yöntemle seçileceğine bir cevaptır. Demokrasinin üzerine oturduğu seçim ilkesi, halkın rızasını öne çıkardığından, İslami ilkelere, hilafet-saltanat veya imamet pratiğinden daha uygundur. Zaten Kur’an ve Sünnette iktidarın belirlenmesi için sabit bir yöntem yoktur. Yöneticinin hangi yöntemlerle seçileceğini ümmetin içtihadına bırakmıştır. Zaten ilk halifelerin seçiminde kullanılan yöntemin farklılığı da bu konuda belirlenmiş bir yöntemin olmadığını gösteriyor. İslam’ın yönetim ilkeleri şura, seçim ve biattir ki biat da bir tür seçimdir. Bu anlamda İslam’a en uzak yönetim modeli krallık ve saltanat rejimleridir. Mesela Muaviye’nin kurduğu saltanat sistemi İslam’ın ruhuna en uzak yönetim modellerinden biridir. Şiilerin İmamet ve Sünnilerin hilafet modelleri tarihseldir ve dinin özüne ait değillerdir.

Türkiye’de demokrasi çoğu kimse ve grup tarafından araçsallaştırılıyor. Çoğu kimse teoride demokrasiden, farklı düşüncelerin meşruiyetinden, çoğulcuktan söz ediyor; pratikte ise kendisi gibi düşünmeyen veya kendisini eleştirenlere ilgisini kesiyor, dışlıyor ve düşmanlaştırıyor. Dışı çoğulcu içi faşist bir realiteden, hakikat ve birlikte yaşama kültürü değil, kavga ve birbirini yok etme kültürü ürüyor.

Demokratik yönetimin en önemli ilkesinin seçim olduğu açıktır. Ancak sağlıklı bir demokratik yönetim için sadece seçim elbette tek belirleyici değildir. Ama seçimsiz demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Bu yüzden seçim ahlaki olarak da zorunludur. Aliya İzzetbegoviç bu konuya dikkat çeker: “En iyi diktatörlük en kötü demokrasiden kötüdür. Çünkü seçime dayanmaz.”

Demokratik yönetimi benimseyen bir zihin daima demokrasiyi savunulmalıdır. Demokrasinin savunulması iktidarda kimin olduğu ile bağlantılı değil, ilkesel bir tutumdur. Bundan dolayı her demokrat zorunlu olarak iktidarı güç kullanarak elde eden darbe geleneğini reddetmelidir. Beğenilmeyen iktidar eleştirilir, ancak darbe yoluyla iktidarı devirmek yöntemi kabul edilemez. Demokrasilerde başarısız iktidarların alternatifi olarak darbe veya sömürgeci güçlerin müdahalesini onaylamak, bu yolla sonuç almaya çalışmak doğru bir yöntem değildir.

 

Kaynak: farklı bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR