Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Şamla Diyalog Tercih Değil Zorunluluk

Yazarımız Faysal Mahmutoğlu'nun "yeni" yazısı...


İktidar 2010 yılından itibaren geleneksel dış politika rotasından saparak daha çok Orta Doğu ve Orta Asya’ya dümen kırdı. Dış politikada “monşerler”in etkisinin kırıldığı bu dönemde deneyimli ve eğitimli büyükelçilerin yerine AK Parti’de siyaset yapmış kişiler atandı. “Yeni Osmanlıcılık” hayali peşinde koşuldu. Bu hayalin ülkeye faturası çok ağır oldu. Mısır’dan Suriye’ye, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Suudi Arabistan’a kadar çok sayıda ülkeyle ilişkiler tahrip edildi. Başlangıçta komşularla sıfır sorunla yola çıkıldı, sonuçta sorun yaşamadığımız ülke kalmadı.

Türkiye’nin İslam dünyasının öncüsü, Arap aleminin lideri, Orta Doğu’nun sözcüsü olduğu söylemi çöktü. Arap dünyasını da ürküttü.

Hem Batı’yla hem de Araplarla çatışarak yol alınamayacağı fark edilmiş olacak ki, dış politikada “U” dönüşü yapılarak, sorun yaşadığımız tüm ülkelerle normalleşme adımları atılmaya başlandı.

Türkiye’nin BAE, İsrail, Suudi Arabistan, kısmen Mısır (Mısır ağırdan alıyor) ve şimdi de Suriye’yle yakınlaşma adımları, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ve gittikçe derinleşen ağır ekonomik krizle yakından ilgilidir. Ayrıca sığınmacı karşıtlığının giderek artması sorunu da yakınlaşmayı tetikleyen bir faktör. Dış dünyada yalnızlık ve çaresizliğin de payı büyük. Özetle tüm bu son gelişmeler, seçime endeksli bir politika olarak görülmeli. Zira AK Parti’nin seçim kaygısı her türlü değerin üstündedir.

Erdoğan, Suudi Arabistan ve BAE gibi zengin ülkelerle ilişkileri normalleştirerek dış kaynak çekmeyi hedeflemektedir.

Erdoğan uzunca bir süreden beri Rojava’ya SDG’nin kontrol ettiği bölgelere “bir gece ansızın gelebilirim” söylemiyle operasyon yapacağını tekraren söylüyor ancak buna başta ABD olmak üzere Rusya ve İran vize vermiyor.

5 Ağustos’taki Soçi zirvesinde Putin’in Ukrayna’da zor durumda olduğu, operasyona ses çıkarmayacağı beklentisine karşı Putin’in “operasyon konusunu rejimle görüşün” dediği İran basınında haber olarak çıktı.

Putin’in elinde kart çok. İktidarın ne denli zor dorumda olduğunu, manevra alanının sınırlı olduğunu biliyor. Bu sene Rusya’dan alınacak doğalgazın ödemesinin gelecek seneye bırakılması, dünyada enerji krizi yaşanırken Türkiye’nin daha istikrarlı bir kış geçirmesini sağlayabilir.

Sığınmacıların geri gönderilmesi için uygun bir mekanizmanın kurulmasına pekâlâ yardımcı olabilir. İktidarın Putin’le kader birliği yapması iktidara bir nefes aldırabilir ancak Türkiye’nin yararına olmayacaktır.

Suriye’ye yönelik olarak yıllardır “Esad’ı devireceğiz, Emevi Camii’nde namaz kılacağız, iktidarı değiştirip özgürlük getireceğiz, orası zaten Osmanlı bakiyesi” gibi hamasi söylemler içeren politika yerine 11 yıl sonra “devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasi kesilip atılmaz. Bizim Esad’ı yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki” çizgisine gelinmiş olması başka seçeneğin mümkün olmadığının göstergesi.

Başlangıçta Esad’ı devirme projesi kapsamında Şam meclisi ve hükümetine karşı Suriye Ulusal Konseyi, Suriye ordusuna karşı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kuruldu. Bu süreçte, Esad’a karşı cepheyi genişletmek için PYD ile pazarlık yapıldı. Salih Müslüm Ankara’ya davet edildi. Suriye yönetimine karşı ÖSO saflarında savaşma önerildi. Salih Müslüm bunları kabul etmeyince de terörist ilan edildi.

Hatta ABD’yle “IŞİD’e karşı YPG’yle değil benimle hareket et” pazarlığı bile yapıldı.

Zamanla ÖSO Kuvayi Milliye ilan edilerek Suriye Milli Ordusu’na dönüştürüldü. Cihatçıların sahaya sürüldüğü otoban Türkiye üzerinden geçti.

11 yıllık Suriye siyasetinin geldiği nokta sahada görülmektedir. Yüz bin sığınmacı kırmızı çizgi olarak ilan edildi; sonuçta bu sayı dört milyona yaklaştı. Bir o kadar da Ürdün, Irak Kürdistanı ve diğer ülkelere göç etmek zorunda kaldılar. Tüm bunlara ilaveten harap olan kentler, milyona yakın can kaybı.

Türkiye hem Esad’ı devirmeye çalışıyor hem de onu ayakta tutan Rusya ve İran’la birlikte hareket ediyor. Kontrol ettiği bölgelerde kaymakam atamaktan, Türkiye’deki üniversitelere bağlı fakülte açmaya kadar egemenlik hukukuna aykırı işler yapmaktan imtina etmiyor.

Türkiye güvenli bir bölge inşa ederek seçim öncesi 2,5 milyon sığınmacıyı oraya yerleştirmek istiyor. Buna başta ABD, Rusya ve İran karşı. Tek seçenek Putin’in dayattığı rotada Esad’la masaya oturmak.

Özetle, Suriye’deki mevcut durum sürdürülebilir değil.

Çıkış için bir yol haritasına ihtiyaç var. Suriye, kendi toprak bütünlüğüne saygıyı, Ankara ile yeni dönemde rotasında temel ölçü olarak koyuyor ki kendince haklı.

Türkiye Suriye’nin terörist olarak gördüğü ÖSO militanlarını maaşa bağlamış, iaşelerini karşılıyor. Askeri eğitimleri Türkiye tarafından veriliyor.

Ankara Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusundaki SDG kontrolündeki öz yönetimi PKK’nın siyasi ve silahlı kanadı olarak görürken, öz yönetime karşı savaşta Suriye’yi yanında görmek istiyor.

Suriye ise Rojava’daki öz yönetimi Türkiye’den farklı olarak Kürtlerin ABD ile iş tutmaları, petrol ve tahıl zenginliklerini kontrol etmelerine kızsa da o bölgede yaşayan etnik ve dinsel oluşumlardan müteşekkil bir yapı olarak görüyor. Şam şimdiye kadar ne öz yönetime ne de SDG’ye terörist dedi. Zira Şam, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerin, oranın yerleşik halkı olduğunu, ülkenin bir bölümünü IŞİD’den koruduğunu da biliyor.

Şam PYD ile sorunlarını müzakere yoluyla çözmek istiyor. Daha önce Kürtlerin hak taleplerine çok sert karşılık veren Şam yönetimi şimdi ise sorunu müzakere yolu ile çözmek istiyor. “Kürt Suriye’nin Kürdü, sorun ise Suriye’nin sorunu” olarak değerlendiriyor. SDG kontrolündeki öz yönetimin ABD desteğiyle kurulduğunun da farkında elbette.

Öte yandan, İdlip’te sıkışıp kalmış on binlerce cihatçı sorunu da baş ağrıtacak cinsten.

Türkiye’nin Suriye ile kuracağı ilişki Esad rejimine meşruiyet kazandıracaktır. Bu da bir nevi Şam yönetiminin savaşın kazananı olduğunu gösterir.

Tüm bunlar birlikte düşünüldüğünde, iktidarın birkaç yıl öncesine kadar kavgalı olduğu ülkelerle radikal dönüşler yaparak masaya oturmasının, seçmen kitlesi tarafından sorgulanmıyor olmasını izah etmek mümkün değil.

Hülasa, yeni bir başlangıç, esaslı ve samimi bir değişimi gerekli kılmaktadır.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR